Eleştirenler Hain Mi ? (1) / Liderin Sorumluluğu

Kişilerin duygu ve düşüncelerini rahatlıkla paylaşabilecekleri bir ortam sağlayan münferit sitesine teşekkür ediyorum.

Şahsım da diğer hareket müntesipleri gibi Pennsylvania muktedirleri ile devletin muktedirleri arasında geçen savaşta mağduriyete uğrayanlardan birisiyim. Ağır bedeller ödedim. Yaşadığım imtihanın, ödediğim ağır bedelin umuma faydası olacağına inansam paylaşmaktan çekinmezdim, ancak bir fayda mülahaza etmediğim için anlatmaya gerek de duymuyorum. 

İsmimi doğal olarak paylaşamayacağım. Hizmet içerisinde, dile getirilen hakikatlerin kıymeti, ifade eden şahsın adına göre belirleniyor olmasını bilmeme rağmen paylaşmayacağım. 

Neden Yazıyorum? 

Her şey sosyal medyaya girmemle başladı. Hizmetin önde görünenlerinin mahlaslı hesaplarından yaptıkları baştan aşağı şirk kokan Gülen güzellemelerini, maaşlı gazetecilerin hizmet güzellemelerini görmek kahretti beni. Gülen zamanında bunu demiş, şunu demiş; vay efendim bu ne basiret ferasetmiş vb. ifadelerle yıllardır yönlendirilen kitleye dönük algı yapmalarını bünyem kaldırmadı. 

Bu nedenle yazmaya karar verdim. Amacım: 

1. Gülen’in bir insan fıtratında yaratılması hasebiyle hata yapabileceğini, yanlış kararlar verebileceğini ve yönlendirilmelere maruz kalacağını müntesip arkadaşlara ifade etmek. 
2. Gülen’den yapacağım alıntıları delil göstererek cemaat tabanına, Gülen’in yaklaşık 25 yıldır hiçbir fonksiyonunu olmadığını, sadece tabanı bir tutma amacıyla kullanıldığını ispat edeceğim. 
Gülen’in eserlerini okurken aldığım ilginç notlar üzerinden şahsi değerlendirmelerim olacak. Gülen'in eserlerinde yer verdiği ifadeler ile kendisinin kurduğu sistemin hatalarına, çelişkilerine, bulaştığı gayri meşruluklara dikkat çekmeye çalışacağım. 

Umut ediyorum, biraz olsun insanlar hadiseleri sorgulama zahmetine girer ve yanlışa yanlış, doğruya doğru deme karakterini kazanabilirler. En önemlisi de belki Gülen’in sahip olduğu bilgi birikimi ve donanıma rağmen insan olduğunu, fıtratı gereği hatalara, yanlışlara, yönlendirmelere açık olduğunu da müntesip arkadaşlara ifade edebilirim ümidi taşıyorum. 

Bir hususu da belirtmek istiyorum. “Hizmet hiç mi iyi bir şey yapmadı” diyen arkadaşlar bilsinler ki; insanlık adına çok çok iyi şeyler yaptı ancak ben o kısmı işlemeyeceğim. Zaten kişi veya grupların iyi şeyler yapmaları veya yapıyor olmaları hiçbir zaman hata işlemeyecekleri anlamına gelmeyeceğini hepimiz biliyoruz. 

Bir Müntesibin Gözünden 15 Temmuz Sonrası 

15 Temmuz sonrası zihnimde oluşan ciddi sorulara cevap verebilecek biri maalesef çıkmadı. Samimiyetine inandığım arkadaşlarım ve büyüklerim, maalesef mantıklı bir açıklama yapmak yerine; kader, imtihan, ebced, rüya, sabır kavramlarını içine alan, dini istismara yönelik bir söylem ile cevap verdiklerini gördüm. 

Maalesef problemleri konuşmak yerine yıllardır yapılan görmezden gelme yoluna gitmeyi, “abilerin vardır bir bildikleri, hocamız başımızda sıkıntı yok” gibi ifadelerle sorularıma mukabelede bulunduklarına üzülerek şahit oldum. 

Bunun üzerine Gülen’in defalarca okuduğum pırlanta serisini, farklı bir bakış açısı ile bir kez daha okumaya karar verdim. Amacım, Gülen’in kitaplarında anlattığı “Hizmet” ile, hala Gülen’in başında bulunduğu, hayatın içindeki “Hizmet” in karşılaştırmasını yapmak idi. 

Kitaplarda bahsedilen “hizmet” hepimizin hayalini kurduğu bir ütopyayı yeryüzünde inşa etmeye çalışan gönüllüler hareketiydi. Ve bizler karınca kararınca yeni bir dünyanın temellerini atmaya gönüllü müntesipler olarak ifade ediliyorduk. 

Ancak pratikteki hizmet tabi ki kitapta bahsedildiği gibi değildi. İstisna yerlerde, hizmetin büyüklüğünü nazara alırsak çok küçük birimlerde, kitaptaki ifadelere uygun bir işleyiş vardı. 

Okumalarım neticesinde, bugüne kadar: 

1. Sürgüne uğrarım, 
2. Hain ilan edilirim, 
3. Yalnızlaştırılırım, 
4. Ailevi düzenimde problemler çıkabilir gibi dünyevi sebeplerden ötürü ses çıkaramadığım problemlere dair tatmin edici cevaplar edindim. 

Kitaplarda gördüğüm, Gülen; hizmet hareketine dair yaptığı gözlemler neticesinde, istikbale dönük çıkabilecek sıkıntıları yıllardan öncesinden yazmış, bu sıkıntılara karşı yapılacakları maddeler halinde ifade etmiş, gerekli tedbirlerin alınmaması halinde ise başa gelecekleri de yine kendisi eserlerinde dile getirmiş. 

Gülen’in; o eserleri yazdığı günden bugüne kadar hala hayatta olması, hala cemaatin lideri konumunda hizmet hareketinde son sözü söyleyen konumunda olmasına rağmen, şahsının; yıllardır devam edegelen problemlerin çözümü adına, seneler öncesinden tespit ederek kitaplarında neşrettiği problemleri, çözme adına hiçbir şey yapmadığını veyahut yapamadığını açık bir şekilde gördüm. 

Şimdilerde ise, hizmete gönül vermiş müntesiplerin haklı eleştirilerine, cevap bekleyen sorularına; hizmetin fedakâr insanlarının emekleri ile bedel ödemeden sahip oldukları dünyevi menfaatlerini koruma refleksi ile cevap veren Pennsylvania muktedirlerinin, eleştiriler karşısında ellerindeki argümanların tek tip olduğunu alenen görüyorum. 

Ülkemizde Erdoğan’ın üslubuna, düşüncelerine, eylemlerine karşı çıkanlar nasıl ki; bölücülükle, dış mihraklı olmakla, davaya ihanet etmekle, ABD kaynaklı olmakla suçlanıp olmadık şeylere maruz kalıyorsa, cemaat yapısı da maalesef sürekli eleştirdiği Erdoğan’ın muhaliflerine karşı kullandığı üslubun bir benzerini taklit ettiklerini, süreç içerisinde fark ettim. 

Zannediyorum birçok arkadaşımız da fark etmişlerdir. 

Hizmet müntesiplerinden, birazcık sesini gür çıkartıp soru soranlara, geçmişin muhasebesi adına fikir beyan edenlere karşı sosyal medya başta olmak üzere birçok mecrada, eğitimli kitleler aracılığı ile bir linç hareketi ortaya çıktı. 

Yıllarca birlikte mesai yapan arkadaşlar, en kötü günlerde yanlarında bulunan hizmet kardeşlerini, sırf zihnine takılan soruları sesli dile getirdiği için: 

1. Arkadaş bu sorulara çok takılırsa hain olur, 
2. Havuz medyasını okumaktan kalbi kararmış, 
3. Süreçte bu arkadaşımız gibi çürükler ayrılıyor, 
4. Başında Gülen’in olduğu davayı eleştirmeye kalkıyor, davasına ihanet ediyor, 
5. Kripto akp’li olma ihtimali yüksek, 
6. Maalesef arkadaşımız, hocamızın bahsettiği içimizdeki münafıklara örnek, 
7. Arkadaşımız maalesef dinini dünyaya sattı vb. sözlerle hakaretler edildiğini gerek sosyal medyada gerekse hayatın içerisinde şahit olmaktayız. 

Ne yapıyorsunuz arkadaşlar diyorum bazen. Kuran-ı Kerim’de araştırma, sorgulama, akletmek vb. birçok tabir geçiyor iken sizlere ne oluyor ki doğruyu bulma maksatlı sorulara tepkiler veriyorsunuz. 

Soru sormak ne zamandır hainlik oldu. Hz. Ömer kürsüde iken kendisine soru soran yaşlı bayanı HAİN -münafık mı ilan etti. Kendinize gelin artık rica ediyorum. 

Bediüzzaman Hazretlerinin medenilere karşı, akli ve ilmi deliller ile hareket edin demesine rağmen içinde bulunduğunuz kraldan çok kralcı tavırlarla neyi amaçlıyorsunuz. Eleştirileri ve soru işaretlerini kaldırma maksatlı ifadeleri hakaretle, üstadın ifadesi ile “söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile” susturmaya çalışmanız bırakın İslamiyet'le alakasını, insaniyetle dahi alakası yok. 

Bu tarz bir ötekileştirmeyi hak etmeyen insanlara yönelik bu tavır bozukluğuna Gülen ve çoğu arkadaşın hayranlıkla havari mertebesinde gördükleri Mehmet Ali Şengül, Abdullah Aymaz vb. zatların da kuvvetli bir itirazda bulunmadıklarını gördüm. Bunların dışında; vifak ittifak, kardeşlik vs. üzerine her fırsatta hamasi nutuk atanların suskunluklarını da nasıl değerlendirmek lazım bilemiyorum. 

Bence susuyorlar çünkü; sorulara verdikleri cevaplar neticesinde, yüzbinleri mağdur eden sorumluların ortaya çıkmasından, hareketi illegaliteye bulaştıranların kimler olduğunun anlaşılmasından endişe ediyorlar. Yani suçlu olduğu anlaşılacak olan bir avuç menfaatperestin istikbalini, geleceğini; mağdur ettikleri yüzbinlerce insanın geleceğinden daha kıymetli görüyorlar, kanaatindeyim.

ÇELİŞKİLER -1- 

Gülen’in kitaplarında ifade ettiği hakikatlerden, içinde bulunduğumuz süreci inceleyelim. 

· Yüz tecrübeyle sabittir ki, hangi seviyede olursa olsun başta bulunan kişinin bir saatlik gafleti, ekseriya cemaatin bir yanında herhangi bir arızaya sebebiyet verir ki bu da onun tokatlanması demektir. (Fasıldan Fasıla 1 ) 

· Dâva adamı kendini nefyeder, muvaffakıyeti Hakk'ın tevfikine ve çevrenin himmetine verir. Hakk-aşina bir kumandan gibi birliğindeki sarsıntıyı nefsinden bilir, bin tevbe eder. (Hitap Çiçekleri) 

· Bugünkü her pişmanlık; dünkü ihmal, dünkü gaflet ve dünkü umursamazlığımızın acı birer meyvesi olarak karşımıza çıkmıştır. Yarınlar da acı-tatlı her türlü semeresiyle bugünün bağrında gelişip hazırlanmaktadır. Bu itibarladır ki, çok yakın bir gelecekte, milletçe ya “keşke, keşke!”lerle kadere taşlar yağdırıp geçmişi hasretle anacağız, yahut, onu ve kahramanlarını hayırla yâd edip talihimize tebessüm edeceğiz. (Fasıldan Fasıla 2) 

Gülen’in ifadelerini okuduktan sonra zihnimizde, içinde bulunduğumuz dönemi sebebiyet veren arızalar hakkında mutlaka bir şeyler beliriyordur. Benim gördüğüm, Gülen yukarıda başka şeyler söylerken şimdiler başka şeyler söylüyor. 

Gülen’in yazdıklarından, şimdilerde dillerinden düşürmedikleri; kaderde vardı, tarihte her İslami harekete zulmedilmiştir, türünden savunmaların, bulaşılan gayr-i meşrulukların gün yüzüne çıkmaması ve eleştirilerin önüne geçmesi adına kullanılan bir algı malzemesinden başka bir şey olmadığı, alenen görülüyor. 

Olaylar sonrası, harekete ve şahıslara eleştiri getiren müntesipler de zaten ‘kader değildi’ demiyor. Elden geldiğince sabır ile ayakta durma gayreti içindeler. Bir takım haklı eleştirilerde bulunanları, haberleri dahi olmadan bulaştırıldıkları hadiseler hakkında, sorumluların kim olduğunu öğrenmek isteyen insanlara “Kaderde vardı-Yolumuzun kaderi” gibilerinden klişe olmaktan öteye gidemeyen cevaplar verildiği herkesin malumu. 

Harekete yön verenlerin, eleştirilere bu şekilde cevap vermelerinin altında bir şeyleri saklama gayretleri olduğunu anlamak zor olmasa gerek. İdareyi elinde tutanların söylemleri ile; bulaşmış oldukları hukuksuzluktan, sebebiyet verdikleri acılardan, vicdanlarını aklama ve yıllardır istedikleri gibi yönlendirebildikleri hizmet müntesipleri nazarında kendilerini temize çıkarmaya çalıştıkları ortada. 

Küçük ama söz sahibi bu azınlığın ellerinde kullanabilecekleri tek argümansa “Kader”. İnsanların sorularına akli ve ilmi temelli değil de araştırmaya, sorgulamaya ve eleştiriye imkân vermeyen kader kavramını kullanarak mukabelede bulunmalarının başka nasıl açıklayabiliriz. 

Anlayamadığım husus, hatırı sayılır bir kitlenin hala, bu sorumsuz güruhun algılarına inanabiliyor olması. Düşünmenizi rica edeceğim, yüzbinlerce insanın hayatını alt üst eden Temmuz hadisesine bir avuç kifayetsiz muhterisin, cemaati adım adım nasıl hazırladıklarını ve bulaştırdıklarını sorgulayın. 

Hizmet hareketine yön veren klik, darbenin tam ortasındaydı. Gülen’e öylesine yalanlar söylediler ki Gülen bile biz böyle bir hareketin içerisinde olamayız, yetkili makamlara hemen bildirin demek yerine, emir komuta zinciri içerisinde destek verin, demeye mecbur bırakıldı. 

(Bediüzzaman’ın ifadesiyle)bir avuç ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş güç sarhoşu ahmak’lar heyeti, yüzbinlerce insanın fikrini almadan, olurunu almadan onca insanın hayatları üzerinde tasarrufta bulunma hadsizliğine, edepsizliğine tevessül ettiler. 

Maalesef yıllardır; gayretlerini, samimiyetlerini ve fedakarlıklarını sömürerek sahip olduklarını gücü, korumak adına şimdilerde de müntesiplerin manevi değerlerini; rüyalarla, ebcedlerle ve kader eksenli sözlerle istismara devam ediyor ve kazanımlarını muhafazaya çalışıyorlar. 

Gülen’den alıntıladığım cümlelerden birine bakalım. Diyor ki; ‘başta bulunan kişinin bir saatlik gafleti’ ve ‘birliğindeki sarsıntıyı nefsinden bilir, bin tevbe eder.’ ifadesinden yola çıkalım. 

Diyelim ki Gülen; yüzbinlerce insanın hayatını ilgilendiren her türlü stratejiye olur veya olmaz kararını aranızda verin diyerek, kenara çekildi. Malum ciddi bir kitle de Gülen’in suçu yok, abilerin suçu vardı diyor. 

Peki o zaman; yüzbinlerce insanın bulunduğu bir hareketin sorumluluğunu, hesap verilebilirlik anlayışından uzak bir şekilde yöneten oligarşik bir yapıya emanet eden bizler miydik arkadaşlar? Tabi ki değildik yine Gülen’in kendisiydi. 

Bu nedenle Gülen; sahip olduğu onca donanım ve birikimine rağmen fani ve ölümlü bir şahıs olması, hata yapmaya, yanlışlar yapmaya, yönlendirilmelere fıtraten açık olması hasebiyle maalesef her açıdan kusurludur. Bir şeyi belirteyim, kusuru Gülen’e ben vermiyorum, tam aksine kendisi, kendi ifadeleri ile kendine hükmü vermiş oluyor zaten. 

Hizmetin etkinlik planlarına karar ve yön veren heyetin kontrolünü ben sağlayacak değildim, değil mi? Tabi ki kendisi yapacaktı. Sonuç olarak Gülen’in kandırılması veya bir kapan içerisinde tutulduğunun iddia edilmesi veyahut yanlış yönlendirildiği tarzı beyanlar şahsını aklar mı, tabi ki hayır. 

Karar verici kendisi ise kusur kendisinde ve aldığı kararlardadır. Karar verici, kendisi değil de tayin ettiği heyet ise; onlar üzerindeki hakimiyetini kaybedip, o heyetin kontrolden çıkmasına imkân verdiği için; “başta bulunan kişinin gafleti ve birliğindeki sarsıntı” ifadelerini de ortaya koyduğumuz da kusurun Gülen de olduğunu gayet net bir şekilde görürüz. 

Yeri gelmişken konuyla bağlantısı olduğunu düşündüğüm bir ifadesine burada yer vermek istiyorum. “Zamanın Altın Dilimleri” adlı kitabında “Lider”e ait hususiyetleri anlattığı bölümde hizmet hareketinin başına gelenlerde asli kusuru yine şahsına verdiğini görüyoruz. Buyurunuz ifade: 

“ Lider, vazifeşinâs, hasbî ve diğergâmdır. Sorumluluklarını yerine getirme mevzûunda, ne karşısına çıkan engellerin zorlu ve aşılmaz olması ne de imkânların genişliğiyle gelen yaşama zevki, rahat ve rehâvet onu yolundan döndüremez ve ona mükellefiyetlerini unutturamaz. Üzerine aldığı mes’ûliyetleri peygamberâne bir himmetle yerine getirir.” 

Öncelikle, paragraftan hareketle içinde bulunduğumuz süreci ve bu süreci netice veren yılların kemikleşmiş problemlerini zihnimizde canlandıralım. 

Şimdi ise, Gülen’in liderlik kelimesinin hakkını verip vermediğini tespit etmek amacıyla, sorunların çözümü için neler yaptığını bir düşünelim. Şahsım adına, bir şeyler yaptığını düşünecek somut bir düzenleme göremiyorum. Geçmişte kurban paraları, öğretmenlerin maaş ve tazminatları ile alakalı ekabirin şahsi tasarruflarından kaynaklı yanlışları düzelttiğini biliyoruz. Ancak dikkat çekmek istediğim kısım: muktedirlerin gayri meşru taleplerine açık olan şeffaflıktan uzak, kurulu sistemin ta kendisi. 

Özetle, Gülen’in liderlikten doğan sorumluluklarını yerine getirmediğini, üzerine aldığı binlerce insanın mesuliyetlerini koruma adına da kayda değer bir şeyler ortaya koymadığını, bu sürecin başımıza gelmesinden anlayabiliyoruz. 

Adnan Salih

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski