Hizmet hareketi savunduğu değerler itibari ile toplumun her kesimine karşı nötr bir pozisyon sergilemesi ve sadece temsil ettiğimiz hakikatleri göstermesi gerekirken maalesef geriye baktığımda bu nötrlüğü tam sağlayamadığımızı görmekteyim. Hizmet hareketinin elinde Kur’an ve sünnete dayalı hakikatler olması, bizlerin 21.yüzyılın dünyasında İslam’ı hakkıyla temsil etme gayemiz, ehl-i sünnet çizgisinde yürütebilmemiz için de ciddi manada çalışmalarımız ve potansiyelimiz vardı. Peki, sorun neydi de iş bu noktalara geldi?
Şahsi okumalarım neticesinde şu sonuca vardım. Hizmet hareketinin en büyük problemi hatta içinde bulunduğumuz süreci dahi sebebiyet veren tek sıkıntı noktası; Gülen’in kitaplarında yer verdiği hizmet tanımı ile Gülen’in kurduğu hizmet sisteminin aynı olmamasıydı.
Kitaplarda anlatılan hizmet tarzını okuyunca ancak rüyalarımızda görürmüşüz diyorum. Eserlerdeki hizmet ile hayatın içindeki hizmet maalesef tamamen zıt istikametteymiş,
Hayatımın tek gayesi Gülen’i kötülemek değil ancak ortada da bir gerçek var. Sistemi kim kurduysa sorumluluk ona aittir. Hizmeti belirli bir sistem üzerine inşa eden Gülen:
1. Hareketi zamanın gereksinimlerine göre güncelleme yoluna gitti mi?
2. Hareketin içerisine nüfus etmeye çalışan kötü niyetli kişilere yönelik ne tür bir savunma geliştirdi?
3. Hareket içerisinde, hareketin etik kurallarına riayet etmeyenlere karşı ne gibi önlemler aldı?
4. Hareket müntesiplerinin gördüğü eksikleri, kendisine iletebilecekleri bir ortam sağlayabildi mi?
5. Hizmet hareketinin toplumsal bir yapı olmasını dikkate alarak, topluma karşı sorumluluğun gereği olan şeffaflığı yerine getirebildi mi?
6. Hareketin alacağı kararların isabetli olabilmesi adına, istişare meclislerinde toplumun her kesiminden insanlara yer verdi mi?
İşin ehli olanların daha işe yarar sonuçları netice verecek soruları illaki vardır. Benim aklıma gelenler bunlardı.
Şimdi değerli arkadaşlar; sizler zamanında yer aldığınız hareket içerisinde bunların kaç tanesine olumlu cevaplar verebilirsiniz? Ben hiçbirine olumlu cevap veremem. Her bir soru için cevaplar yazaraktan uzatmak istemiyor, geçiyorum bu kısmı.
Gülen’in kitaplarındaki hizmet ile hayatın içindeki hizmetin farklı oluşundan kastım tam da burası. Esasında Gülen’in eserlerinde yukarıdaki soruların hepsine olumlu cevaplar verilebiliyorken, hareketi kuran Gülen’in, hayatın içindeki hizmet tarzında bunların hiçbirine olumlu cevaplar veremiyoruz maalesef. Gülen’i ister yalancılıkla itham edin, isterseniz etkisiz elemanlıkla. Ancak değişmeyen tek şey Gülen’in sorumluluklarını yerine getiremediğidir.
Buraya kadar ifade ettiklerim, bundan sonrası için oldukça önemli. Zira yukarıdaki sorulara her birimiz yürekten evet diyebilseydik, hizmet hareketi toplum nazarında böylesi aşağılanmaya hiçbir zaman uğramayacaktı.
Şimdi gelelim, toplumun Temmuz hadisesi sonrası bizlere bakışına. Sürecin ağır bedeller ödettiği mağdurlarından biri olaraktan söyleyeceklerimi garip karşılayabilir hatta kötü temenniler de bile bulunabilirsiniz. Sizden ricam kötü niyet ve temennilerinizi yazının sonuna saklayınız.
Değerli arkadaşlarım, toplumun bizleri aşağılamasına ve dışlamasına hatta terörist muamelesinde bulunmasına başlarda takılsam da kısa sürede topluma hak vermeye başladım. Bu arada ifade etmeliyim ki hizmet hareketinin bu topluma yapmış olduğu kazanımlar yazmakla bitmez. Ancak ben o kısım üzerinde durmayacağım. Ben olumsuz bakışın sebepleri üzerinden bir değerlendirme de bulunacağım.
Toplumda Cemaate Yönelik Soru İşaretleri Nasıl Başladı?
Gülen'in her ne sebepten olursa olsun gazete ve televizyon işine girmesi uygun değildi. Televizyon ve gazete açmak zamanla hareketi bir siyasi görüşe illa ki taraf kılacaktı. Bizimle aynı tarafta olmayan insanların, elimizde bulunan hakikatlere asla kıymet vermemelerine sebep olunacaktı. Bir tarafta insanlara birleştirici söylemlerde bulunurken medya sektörüne girilerek siyasi bir figür haline gelindi.
Ergenekon balyoz olaylarında cemaat medyasının “yılanın kuyruğunu tutmuşken, başını da ezmek gerekir” esprisi ile başlattığı malum linç süreci hepimizin hatırında. Suçlu olduğu ispatlanmadan suçlu ilan edilen insanlar oldu. Ergenekon vardı ya da yoktu tartışmasına girmiyorum. Şahsi düşüncem Ergenekon ve Balyoz yüzde yüz vardı. Dikkat çekmek istediğim kısım var yok kısmı değil. Cemaatin medyasının ve Gülen’in Ergenekon ve Balyoz sürecinde canhıraş gayreti toplum nezdinde cemaatin siyasi bir taraf olduğu izlenimini artırdı.
Gülen’in 2010 referandumunda bamteli sohbetlerinde hükümeti desteklemesi ve tabanı da bu yönde teşvik etmesi hizmet hareketini toplum nezdinde açıktan taraf haline getirmiştir. Hiçbir sebebin taraf olmamızı gerektireceğine inanmayanlardanım. Madem elimizde elmas hakikatler vardı, madem yolumuz nebevi yoldu. Öyleyse neden baki bir dava için fani dostlar, destekçiler aradık. Elinizde bulunan hakikatlere (G)Ak partili, CHP’li, HDP’li kısaca tüm insanlık muhtaç iken sizin hükümet ile yakınlığınız, hükümet karşıtı unsurların elinizdeki hakikatlere bakışını değiştirmeyecek miydi? Referandum ile kapı kapı dolaşmalar, (G)Ak Parti dışındaki tüm siyasi görüşteki insanları karşımıza almaya sebep oldu. İslami çizgiden siyasi bir çizgiye geçildiği belliydi.
Sonraki seçimlerde ise başta Gülen’in ifadeleri ardından mollaların ve Dumanlı gibi kullanışlı şahısların şehir şehir dolaşmalarına şahit olundu. Bu sefer de cemaat müntesiplerinden ev ev dolaşarak (G)Ak Parti aleyhine çalışılması istendi. Ne kadar rezil bir durum değil mi?
Referandum sürecinde verilen destek, 15 Temmuz için topluma verilecek olan; İslam’i kesimin menfaatleri çatışınca birbirlerine girdiler, izlenimini sağlamak için olduğunu daha önceki bölümlerde ifade etmiştim.
Harekete yön veren muktedirler, hizmet hareketinin kazanmış olduğu tüm krediyi bitirmeye dönük faaliyetlerinde adım adım ilerliyorlardı.
Gülen’in dershanelerinizi kapatırlarsa yurt açarsınız yönünde geri adım atan ifadesine rağmen televizyon ve gazetenin basiretsiz ve ferasetsiz yöneticileri aracılığı ile hareketin tabanı açıktan bir çatışmanın içerisine çekiliyordu.
Dershaneler gerginliğini çıkartmaktaki amaç 17/25 operasyonlarına sebep hazırlamaktı. Plan işliyordu. Burada dershaneler meselesini Erdoğan açtı suçlaması asla doğru değil arkadaşlar.
“Bakan Nimet Çubukçu, MEB’ in önümüzdeki dört yıllık icraatını içeren 2010-2014 Stratejik Planını onayladı. Planın, Özel Öğretim başlıklı bölümünde, Ortaöğretim ve yükseköğretime hazırlık dershanelerinden özel okula dönüştürülebileceklerin tespit edilerek, 2014 yılı sonuna kadar yüzde 70’ inin özel okula dönüştürülmesinin teşvikini sağlamak” ifadelerinden hareketle dershanelerin kapatılması 2010-2014 MEB Stratejik Planında kabul edildiğini görüyoruz. Dershanelerin kapatılacağı zaten 2009 yılında imzalanan 2010-2014 planında belliydi. Bu ifadeleri Google aracılığı ile çok rahat bulabilirsiniz. Dikkat çekmek istediğim nokta; Erdoğan durduk yere dershaneleri kapatacaksınız Ey cemaat demedi.
Gülen’in bilgisi dışında muktedirlerin talimatıyla başlayan 17/25 operasyonları ile toplumumuz neler gördü. Çok uzatmama adına ayrıntıya girmeden yazmaya çalışacağım.
Toplum; Gülen hareketi hükümete operasyona kalkıştı, operasyonu Gülen cemaatinin emniyet ve yargı mensupları gerçekleştirdi, dedi. Akabinde Gülen’in sohbetlerinde emniyet ve yargı mensuplarını savunan ifadeleri ve ardından ülkede beddua olarak kabul gören davranışı hareketin prestijini yerle bir etmeye yönelik ciddi zararlara sebebiyet verdi.
Gazete ve televizyon önünde olan cemaat - devlet karşılaşmasına sebebiyet veren, bir takım kullanışlı aptal cemaat idarecilerinin kullandıkları ifadelerini, uzatmama adına geçiyorum.
Devlet ve cemaat muktedirlerinin gayretleri ile vuku bulan o lanet hadise ile cemaatin elle tutulur bir yanı toplum nezdinde maalesef kalmadı.
Temmuz hadisesi sonrası, cemaatin ortaya dökülen gayri meşrulukları ile muhatap olan toplumun hizmet hareketi müntesiplerine bakışının nasıl olmasını bekliyorsunuz arkadaşlar? Harekete yön veren muktedirlerin bulaştıkları gayri meşruluklardan biraz bahsedelim belki o zaman toplumun hizmet mensuplarına olan kötü zannında onlara hak verir, kızmazsınız.
Öncesinde Gülen’in bir ifadesine yer vermek istiyorum. Bakalım Gülen yıllar öncesinden neler söylemiş.
Hükümler Zâhire Göredir: Bir şeyin hakiki illeti bilinmiyorsa, zahirî sebep onun yerine kaim olur. Meselâ, bir kişinin namaz kıldığı bilinmiyor ve o şahıs zünnar da bağlıyorsa, hüküm zünnarına göre verilir. (Fasıldan Fasıla 1)
İster fert isterse cemaat adına, başkalarının bizim hakkımızda su-i zanda bulunmalarının doğru olmadığı muhakkak. Bunun dinî tabirle ifadesi “haram.” Ancak bizim de onların hakkımızda su-i zanda bulunmalarına sebebiyet verebilecek davranışlar veya bulanık tavırlar içinde bulunmamız birer saik sayılabilir. (Fasıldan Fasıla 3)
Müsbet hareket, bazı kesimlerin yaptığı gibi dayatma, karşı koyma, açıktan açığa mücadele etme değil, karşı tarafı hiç rahatsız etmeden ve hizmet atmosferini aleyhimize bozmadan; bozup dünyayı yaşanmaz ve hak adına mücadele verilmez hale getirmeden din-i mübin-i İslâm uğrunda çalışmak, çabalamak demektir. Aksine herkesi rahatsız eden ve ayaklandıran bir hareket çoklarının başını ağrıtır. (Fasıldan Fasıla 3)
Değerli arkadaşlar, ifadeler Gülen’e ait. Maalesef yıllar önce bu ifadeleri yazan Gülen, şimdiler de yazdıklarını unutmuş gibi bir tavır sergiliyor. Hizmet hareketinin mağduriyetlerine sebebiyet verdiği yüzbinlerce insanın, mağduriyetlerinin devamını ister mahiyette; sohbetlerinde topluma karşı hakaretlerini doğru bulmuyorum.
Gülen ifadeleri doğrultusunda, toplumun bizlere karşı acımasız tutumlarına bakalım.
Öncelikle ifade etmeliyim ki toplum bizleri; eğitim faaliyetlerimiz ile sevdi, fakir fukara için burs toplarken sevdi, yardım kuruluşları açıp dünyaya yardım götürürken sevdi, yurt dışında bayrağımızı dalgalandırdığımız için sevdi, helal kazançlarını dünyevi helal zevkleri için değil de İslam'i hizmetler için düşünmeden veren esnafımız ile sevdi.
Ancak 15 Temmuz sonrası itirafçılar sayesinde toplum neler öğrendi. Lütfen, itirafçı- iftiracı polemiğine zihninizde girmeyin. Herkes neyin ne olduğunu biliyor. Birkaç örnek verip kısa keseceğim. Herkesi vicdanında bir sorgulamaya davet ediyorum. Okurken sizden ricam, Gülen’in ifadelerini dikkate alarak okuyunuz.
1. Halkımız, askeriyede, emniyette, adliyelerde ve bütün devlet kurumlarında kadrolaşmaları gördü. Ne var ki bunda, kendi devletimizin kurumlarında çalışmak suç mu demeyin.
2. Bazı Hizmet müntesiplerinin kadrolaşma niyetiyle askeriye sınavlarında, polis koleji sınavlarında ve KPSS’de soru çaldığını öğrendi.
3. Askeriyede, emniyette, yargı da kısaca devletin tüm kurumlarında, kurum çalışanlarının belirli şekillerde gruplara ayrıldığını, haftanın belirli günlerinde buluştuklarını ve bu grupların birbirlerini tanımadığını öğrendi.
4. Yine bu çalışanları idare etme noktasında sivil insanların görevlendirildiğini öğrendi.
5. Hizmet hareketi müntesiplerinin aralarında kriptolu bir uygulama ile haberleştiğini öğrendi.
6. Taktir ettikleri hareketin arka planda gizli bir ajandası olduğunu fark etti.
7. Adil Öksüz’ün, Gülen ile çekilmiş fotoğraflarını gördü.
8. 15 Temmuz gecesi akıncılarda olan 4 sivil şahsın hizmetle irtibatlı olduğunu öğrendi.
9. Adil Öksüz’ün Gülen'in dizinin dibinde oturan hangi mollalarla yakın akraba olduğunu öğrendi.
10. Amerika'da üst düzey mollaların çocuklarını evlendirerek akrabalık bağı ile sermayeyi içeride tuttuğunu öğrendi.
Onlarca örnek yazılabilir ancak medyada en çok yer verilenlerden bir kısmına değinmiş oldum. Daha fazlasını yazmanın içerideki insanları çıkaracağını bilsem daha da yazardım. Neyse, şimdi kendimizi toplum yerine koyalım ve cevap verelim. Her bir maddeye mantıklı bir cevap verecek olan varsa buyursun versin.
Yukarıdaki gayri meşrulukları duyan insanların bizlere terörist demesine inanın ben çok görmüyorum. Gayet normal. Yukarıda ifade edilenleri PKK yaptığı zaman mı teröristliği hak etmiş olacaklardı.
Hala anlayamıyorum, bu ne büyük bir saçmalıktır, Ya Rabbi. Hangi sebepler bu gayri meşrulukları doğru kılıyor, lütfen söyler misiniz?
Yukarıda yazılan ifadelerin hepsinin ortak özelliği nedir, onu da ifade edeyim.
Toplum, hizmet hareketinin yaptıkları gayri meşrulukları öğrenmiş ve Gülen’in ifadesi ile "zahiri sebebe" göre hüküm vermiştir. Bizleri dışlamışlar, aşağılamışlardır. Hataya düştükleri kısım ise bahse konu gayri meşrulukları tabandaki kısım bilmiyorken, alakaları yok iken toplum maalesef bir genellemeye gitmiştir.
Toplumun bizlere olan nefretlerinde haklı olmalarını yine Gülen’in sözleri ile izah edeceğim. Hizmet hareketi; toplumun "bizler hakkında su-i zanda bulunmalarına sebebiyet verebilecek davranışlar veya bulanık tavırlar içinde bulunması" sebebiyle gelen tepkileri hak etmiştir.
Bizler istediğimiz kadar kendimizi ifade etmeye çalışsak da maalesef toplumun bakışını düzeltemeyiz.
Sürecin başından beridir harekete yön veren muktedirlerce ortaya atılan ve tabanın da sahip çıktığı bizler bir yanlış yapmadık ifadesine rağmen neden acaba mahkemelerde üst düzey abiler de dâhil Hizmet hareketi içerisinde bulunduklarını ve yanlış bir şey yapmadıklarını üst perdeden ifade etmiyorlar. Neden içeri giren herkes Gülen’e ve harekete yönelik mahkeme safhasında olumsuz sözler sarf ediyor. Tabandan yükselen, neden davamızı savunmuyoruz, seslerine mukabelede bulunulmuyor.
Mademki hizmet hareketi yanlış bir şey yapmadı, mademki bizlerin davası hak bir dava; öyleyse neden mahkemelerde hakikatin gür sesini dillendirmiyor da hizmetle alakamız olmadığını ispat için sayısız yalanlar söylüyoruz.
Herkesi vicdanı ile istişareye davet ediyorum. Belki sizler yanlış hiçbir şey yapmadınız ancak abiler dediğimiz karar verici yurtsuz oligarklar; hepimizi mağdur ettiler. Kimselere gidin itirafçı olun gibi bir fikir vermiyorum. En azından şimdilik tavsiye de etmem. Üzerinde durmak istediğim husus artık lütfen uyanın. Allah'ın verdiği aklı; oligarklar istemiyor diye lütfen kullanmamazlık yapmayın. Sorun, sorgulayın, yanlışa yanlış deme erdemini kazanın.
Başta Gülen olmak üzere harekete yön veren muktedirlerin hepsi Türkiye’ye gelip, yerlere göklere sığdıramadığımız, uğruna ölüp ölüp dirileceğimizi ifade ettiğimiz, kandan irinler deryaları bile geçeriz dediğimiz davamızı savunmak yerine insanları hicret adı altında Türkiye’den çıkmalarını istiyorlar. Hukuk mu var demeyin, lütfen. Tamam, hukuk yok ama hukuk olsa dahi yukarıda yazdığım, Bylock dışında diğer gayri meşrulukları mantıklı bir şekilde izah edebilecek misiniz?
Hicret ile alakalı olarak da ufak bir paragraf açmak istiyorum. Mesela arkadaşın birine Kpss’e soruları, askeri sınav soruları veya birilerinin hakkı gasp edilerek teviller yoluyla bir kadroya yerleşmesi sağlanıyor. Bu arkadaşımız da bunu bile bile kabul ediyor. Sonradan bu şahsın cemaatten olduğu anlaşılıyor ve arkadaş içeriye girmeme adına, Rabbim bize de HİCRET’i nasip etti diyor. Allah daha iyi bilir de ne alaka diyesim geliyor. Tamam, çıkmak istiyorsan yine çık yurtdışına ama adına hicret deme arkadaşım.
Devam edelim. Yukarıda dediğim gibi toplum nazarında bizleri suçlu pozisyonunda gösteren birçok gayri meşruluğu Gülen gelse o dahi izah da edemez, savunamaz da. Zaten ortada savunulacak bir dava yok. Gayri meşruluklar davayı öylesine sarıp sarmalamış ki ortada dava görünmüyor. Muktedirleri saymıyorum, onlar Gülen gidin dese dahi yine gelmezler.
Hadi diyelim, Gülen çıktı geldi. Neyi, nasıl savunacak acaba. Yukarıda saydığım maddelerden bir tanesine dahi, toplum nezdinde kabul görebilecek bir cevap dahi veremez.
Hizmet hareketi her görevden insanlar ile görüşebilir, dini sohbetler yapabilir. Buna kimse bir şey diyemez. Herhangi bir suçlama karşısında da çıkar mahkemede çatır çatır davanızı savunurdunuz. Ancak durum böyle olmadı. Sizler bir emniyet personeli ile görüşüyor, o personelden aldığınız, başka personellerle alakalı bilgileri de topluyorsanız bu suçtur, sevgili arkadaşlar. Gülen bunu nasıl izah edecek?
Aynı şekilde Gülen, bir hâkimin, herhangi bir dosya hakkında vereceği kararın ne yönde olması hizmete faydalı olur mülahazasıyla abisi (hukuk eğitimi almamış) olan cemaat müntesibiyle görüşmesini hangi mantık kuralları içinde izah edecek. Hâkim ile cemaat abisi arasındaki ilişkinin neresinde kuran ve sünnete dair bir durum var da Gülen, bu ilişkiyi savunacak?
Netice olarak, toplumun hizmet müntesiplerine olan tavrını çok da sert eleştirmemek lazım. Onlar gördükleri ile amel ederlerken yapılan hukuksuzlukları, hareketin tüm müntesipleri ile ilişkilendirme hatasına düşüyorlar.
Adnan Salih
