Cemaatin Zihinsel Problemi ve Doğurduğu Acı Sonuç

Biliyorum bugün bu konulardan az çok etkilenen, bütün hayatı altüst olan veya hayatı hayalleriyle beraber yok olanlara varıncaya kadar birçok insan vardır. Bu insanlar eleştirileri seslendirdiğinde de kaybedenler veya hainler damgası yedikleri bir realitedir. Bunlara takılmaksızın kim neyi ne kadar görmüş veya hangi konuda bir söz söylemek istiyorsa onu söylemelidir. Kimseye hakaret etmeden, alaycı bir üslup takınmadan, kendi payını da inkâr etmeden konuşmalı. Cemaati seveni, mesafeli davrananı veya bugün en büyük grup olan onlardan nefret edeni fark etmeksizin herkes özgürce fikrini ifade etmeli ve insanların yaşananları görmesini ve belki sağlıklı bir neticeye varmasına katı sağlamalıdır. Dolayısıyla bu meselelerin konuşulması ve yazılması kimseyi ama hiç kimseyi rahatsız etmemesi gerekiyor. Bu konular mümkünse bütün parçalarıyla ortaya konmalı. Çünkü büyük bir hadise yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor ve bu hadiseler insanların hayatına geleceklerine hata ahiretine varıncaya kadar tesir etme gücüne sahiptir. Neden dokunuyorsun neden şunu dile getirdin itirazı ve evresi çoktan aşılmıştır. Bunun anlaşılmasında fayda var.


Cemaat, Türkiye merkezli bir hareket cemaatin beslendiği dini ve tarihi kaynaklar da tabiatıyla bu ülke menşelidir. Ona belki orijinallik katan Nursi’nin eserlerini temel basamak yapmasıdır. Bu eserlerin ana anlatısı insanların Allah imanını sahici bir zemine oturtmak ve bu eserleri başka insanlara ulaştırmak çabası içindeydi. Bu temelin üzerine kurumsallaşan cemaat Gülen cemaati olarak ortaya çıktı. Gülen’in Erzurumlu olması ve o yörenin medrese ikliminden gelen kültürle yetişmesi ayrıca onun kendi şahsi duygusallığı ve aşk derecesinde bir Peygamber (as) sevgisi bu hareketin büyümesini sağladı. Türkiye’nin kendine özgü din devlet ikileminde dindarın sıkışmışlık yaşaması ve buna kendince çözümler, çareler geliştirme çabaları da herkesin malumudur. 

Kendine çalışma ve irşad alanı olarak eğitimi merkeze almış, eğitime bunca yatırım yapmış hata dünya çapında ses getirici başarılara da imza atmış bir cemaatin zihinsel nasıl bir problemi olabilir ki! Çünkü zihin ve onu problemleri daha çok eğitimsizlikle ilgilidir diye düşünenler olacaktır mutlaka. Cemaat, eğitimi iki açıdan önemli gördü. Birincisi fen bilimlerinin önemi. Bu Nursi’nin sahici/sahih iman temeline argümanlar bulma gayretidir. Yayımlanan dergilerden bildiğimiz “Sızıntı” (adı bile anlamlı). İkincisi ise eğitim bir basamak olarak görülerek onunla her türlü insana ulaşmaya çalışıldı. Başarılı oldu mu tartışılır ama bugün için zamanında başarılı oldu demek hakkaniyetli olur diye düşünüyorum. Ama eğitimin sosyal bilimler alanı hep göz ardı edildi. Sosyal bilimler olarak tarih, sosyoloji, din, din tarihi, psikoloji, coğrafya, kültür, etnisite, bunların varlık sebebi ve hikmeti, bundan nasıl istifade edilir ya da bir ihtiyaç mıdır değil midir, görmezden gelinir mi gelinirse nasıl sonuçlar doğurur… Bu konular bilgi olarak müfredata tabiî ki yer aldı işlendi ama o kadar. Bunun yanı başında kendi müntesipleri olan esnafa da bu konularda herhangi bir doğru tarih ve sosyal bilimler alanıyla ilgili bir bilgilendirme yapılamadı. Varsa yoksa dinin duygu yoğunluklu ve hiçbir gerçekçi yönü olmayan duygusallığı verildi. Hedefi bütün insanlık olan bir organizasyonun insanı en iyi anlama ve anlamlandırma bilimleri olan sosyal bilimlerin, günlük plan ve projelerin gelişiminde bu kadar önemli iken, ihmali büyük felaket ve çöküşün en büyük sebebidir bana göre. 

Amacı insana dünya ve ukba saadeti olan, hedefi ise bütün insanlık olan bir cemaat. Kabul edelim ki çok büyük bir işe girişmişti. İddia büyük, hedef bütün insanlık olunca çok büyük bir beşerî ve ekonomik kaynak gerekiyordu. Bu ülkenin insan ve ekonomisinden bunu fazlasıyla temin etmenin yolarını da çok zorlanmadan bulduğunu kabul etmek gerekir. Kendisi lehine gelişen konjonktürlerin de yardımıyla kısa zamanda ülke ve daha sonra dünya sathına yayıldığına şahit olduk. Girilen her coğrafya veya insan kitlesi din, dil, ırk, kültür farklılığı arz ediyordu. Kurulan ikili ilişkiler ve varılan iş birlikleri tamamen dini-bütün insanlar ve ilahiyatçılar eliyle oldu. Strateji ve gelecek perspektifinin çok daha sağlam temeller üzerine oturtulması gerekiyordu ve bu temeller kabul edelim ki sadece dini anlatımla pek de sağlanamıyordu. Devletle siyasetle güç ile girişilen bütün ilişkiler bu tam da bahsettiğimiz yanlış tarih bilgisi ve sosyal bilimlerin göz ardı edildiği alan üzerinde bina edildi. 

Devletten öte bir devletçi zihne sahip olunca ve bu sahip olunan zihnin de tarih bilinci duygusallık üzerine kurulunca daha sonra büyük yıkımlara neden olacak sorunlar yığını öngörülemedi. Buna eşlik eden kendi özel, görünmeyen yapısının ağırlığı ve giderek hantallaşması ve tamamen boş alanda yakalanması en büyük hatalar oldu. Gerisi malum. Hata iddiam şu ki devlet eliyle maruz kalınan kıyımın en büyük nedeni ve bu hatanın öngörülememesi, cemaat zihninde devletin konumlandırıldığı yerle alakalıdır. Çünkü devlet cemaat zihninde hem kutsal ve o kadar da cazibeliydi ki onsuz olunamazdı ve devlet her şeyi yapabilir, çünkü dinin ve milletin koruyucusuydu. Bu nokta ve bu anlayış cemaatin karadelik özeliği taşıyan yumuşak karnıydı. Devletlular hamleyi buradan yapmakta bir an bile tereddüt etmediler ve sonuç ortada. 

Giyasettin Bingöl

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski