FETÖ'yü ABD mi Kurdurdu?



Not: Bu yazı "“Fetö” Nefretinin İrrasyonel Nedenleri" adlı yazının devamı olarak yazılmıştır.

ABD Merkezli Pew Araştırma kurumu her yıl ABD'nin dünyadaki imajıyla ilgili araştırma yapar ve Türkiye hemen her zaman bu araştırmalarda ABD'ye en olumsuz bakılan ülkeler arasında çıkar. 2017 yılı aştırmasında Türk halkı içerisinde ABD'ye olumlu bakanların oranı sadece %18 ve tüm katılımcı ülkeler arasında ABD'ye en olumsuz bakan ikinci ülke Türkiye. Kadir Has Üniversitesi'nin 2018 yılında yaptığı başka bir araştırma da aynı sonuca ulaşmış. Türk halkının %82'si ABD'yi Türkiye için en fazla tehdit oluşturan ülke olarak görüyormuş. Yine Konda'nın yakın zaman önce açıkladığı bir araştırmaya göre Türk halkının %48'i dünyayı ABD merkezli beş ailenin yönettiğine inanıyor. Buna karşı çıkanlarsa sadece %23, diğerleri tam emin değil anlaşılan.

Şüphesiz dünyada ABD karşıtlığının ve komplo teorilerine inananların olduğu tek ülke biz değiliz, nitekim dünyayı İlluminati ilişkili ailelerin yönettiği iddiaları da aslında Batı'da uydurulup bizim ülkemize gelmiş fanteziler. Bu teorilerin bir kısmı 200-300 yıllık tarihi olan ve hala Batılı komplo teoricilerinin dile getirmeye devam ettiği hikayeler. Fakat Batı ülkelerinde bu düşüncelere inananlar toplumun geneli içerisinde marjinal bir azınlık olarak kalırken bizim coğrafyada bu oran %80'lere kadar çıkabiliyor. Nitekim kısa bir Google araması yaptığımızda beş aile ile ilgili Sözcü'den Sabah'a, OdaTV'den Gerçek Hayat'a her kesimden ana akım denebilecek yayın organında bu teorileri okumak mümkün (%80'lere de ancak bu şekilde ulaşılabilirdi zaten). (Link 1 odatv, Link 2 sözcü, Link 3 sözcü, Link 4 gerçekhayat, Link 5 fikriyat, Link 6 sabah, Link 7 star)

Konuya bu verilerle girme nedenim Türkiye'de ABD karşıtlığının da, “FETÖ” ABD ilişkisine dair algının da gerçeklerden ziyade bu verilerin ortaya koyduğu durumla alakalı olduğunu düşünmem.

Yazdıklarımdan anlaşılacağı gibi ben bu tür teorilere inanmıyorum. O nedenle ne bu ailelerin ne ABD'nin ne de CIA'in bu teorilerde anlatıldığı ve Türkiye toplumunun ezici çoğunluğunun inandığı şekilde dünyayı yönettiğini düşünmüyorum. Komplo teorileri dünyada olup bitenleri bilgiye ve akla dayalı bir analize tabi tutarak anlamlandır(a)mayan insanlara olup biteni basit bir şekilde açıklama imkanı sunar. Bir nevi doğa olaylarının arkasındaki nedenleri açıklayabilecek bilimsel bilgilere ve teorilere sahip olmayan eski zaman insanlarının bunları mitolojiyle açıklaması gibi bir durumdur bu. Eğer ABD devletinin işleyişini bilmiyorsanız, insan psikolojisi ve sosyolojisi üzerine fazla düşünmediyseniz, bahse konu olan coğrafya hakkında somut bilgilere sahip değilseniz, gözlemlediğiniz bir olayla ilgili en kolay açıklama bu olayları Pentagon'da üç adamın bir odada oturup tezgahladığı olacaktır. Aynı kadim Yunanlıların doğa olaylarını ülkenin en yüksek dağı Olimpos'ta oturan tanrıların tezgahladığını düşünmeleri gibi. Ne gözlemlenen olayın ortaya çıkmasına neden olan tarihsel ve sosyolojik bağlamı anlamanız gerekir, ne büyük ülkelerin güçlerinin sınırlarını az çok bilmeniz, ne de ortaya çıkan hemen her olayın içerisinde var olan rassallığı analiz edecek genel bir olasılık sezgisine sahip olmanız. Her olaya Amerika yaptı diyerek geçersiniz ve vaktinizi eğlenmeye harcarsınız. Komplo teorilerinin en çok gelişmiş ülkelerin alt kesimlerinde ve bizim gibi yarı eğitimli ülkelerde taban bulması da bu yüzdendir bana göre.

Türk toplumunda genel kabul görmüş olmasına rağmen, ben “Fetö”yü ABD'nin kurdurduğu iddiasını da bir komplo teorisi olarak görüyorum zira bu yönde hiç bir ciddi bilgi ve analiz görmüş değilim şimdiye kadar. Bu inanca sahip olanların ülkede %80'lere ulaştığını tahmin etmek zor değil ama nasıl ki Türk halkının %80'inin az ya da çok dünyayı 5 ailenin yönettiğine inanması bunun gerçek olduğunun ispatı olmuyorsa, bu konuda Türk halkındaki yaygın inanç da bu iddiayı gerçek yapmaz.

Bu iddiayı dile getirenlerin iddialarını desteklemek için ileri sürdüğü birkaç delile bakarsak bu iddianın arkasında somut bir bilgi olmadığını görebiliriz.

1. Fethullah Gülen 60'larda Komünizmle Mücadele Derneği'nin Erzurum şubesinin kuruluşunda yer aldı ve bu derneğin de CIA ile ilişkisi vardı.

Bu iddia doğru olabilir fakat hiçbir şeyi ispatlamaz. Bu derneğin asıl kurucuları arasında Said Nursi'nin avukatı Bekir Berk, Milli Görüş'ün kurucularından Recai Kutan, Muhafazkar kesimin önde gelen entelektüelleri Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil gibi isimler vardı.(Link) Fehullah Gülen'in bu derneğe üye olması tüm diğer Nur talebelerinin üyeliğinden farklı bir durum değildi. Daha genel olarak soğuk savaş döneminde tüm Türk sağı ABD'ye tüm Türk soluysa Sovyetlere yakın duruyordu ve dünyanın tüm her yerinde olduğu gibi bir taraftaki yapılara CIA diğer tarafaysa KGB destek veriyordu.

2. Orta Asya'daki okullarda CIA ajanları çalıştı.

Öncelikle bunun delili nedir? Ben arama yaptığımda itirafçı olan eski bir “FETÖ” elemanı söyledi, savcılık iddianamede yazdı gibi şeyler var. CIA ajanları kendilerini CIA ajanı olarak tanıtmaz o halde “FETÖ” elemanı nasıl anlamış bu kişilerin CIA ajanı olduğunu? Savcıların iddianamelerine gelinen noktada cevap vermeye bile ihtiyaç hissetmiyorum (ama güvenenler varsa iddianamenin dayandığı delilleri paylaşsınlar tartışalım). Burada tabi ki CIA bu okullara sızmış olabilir fakat bu “FETÖ”yü CIA'in kurdurduğunun değil kurdurmadığının delili olur zira kendi kurdurduğu yapıya niye sızma ihtiyacı hissetsin CIA? Kısaca bu iddiada "öyle diyorlar" tarzında hiçbir somut tabanı olmayan bir iddiadır.

3. Dünyanın dört bir tarafında bunca okul CIA'in izni olmadan kurulamaz.

Bu tamamen boş bir iddia. Ben de desem ki MİT'ten izin almadan dünyanın hiçbir yerinde şirket bile kuramazsınız, nasıl yanlışlayacaksınız bu iddia mı? Türkiye dışına ayak basmamış insanlar hiç fikirleri olmayan konularda büyük büyük iddialar öne sürüp bunlar üzerinden başka iddiaları ispatladıklarını düşünüyorlar.

An itibariyle bu okulların ciddi bir kısmı Maarif Vakfı'na devredildi ve 100’den fazla okul bu kurum tarafından dünyanın dört tarafında işletilmeye devam ediyor. Maarif Vakfı da mı CIA bağlantılı?

Burada sadece 170 ülkede faaliyeti olan ABD merkezli global bir yapı ABD'yi karşısına almak istemez deniyorsa bu tabi ki doğrudur ama bu da “FETÖ”yü CIA'in kurdurduğunu ispatlamaz.

4. Eski CIA yöneticisi Graham Fuller Fethullah Gülen'e referans oldu.

CIA'in eğer gizli saklı bir operasyon yürütüyorsa, açıktan bu şekilde bir desteği niçin versin? Türkiye'deki Mahir Kaynak gibi ABD'de Graham Fuller de yazıp çizen konuşan kamusal bir figürdür. Mahir Kaynak'ın yazı yazdığı gazeteyi MİT kurdurdu denemeyeceği gibi Graham Fuller ile ilişki de kendi başına hiçbir şey ispatlamaz. ABD'de CIA, FBI, NSA gibi istihbarat kurumlarının toplam çalışan sayıları 100 bin kişiye ulaşıyor. Bunlardan emekli olmuş bir tanesiyle açıktan ilişki içerisinde olmak neyi ispatlar? “FETÖ”cüler bu tür adamlara yanaşarak kendilerine ABD içerisinde meşruiyet oluşturmaya çalışıyorlar. Bu amaçla gerek politikacıları gerekse bu türden kamusal figürleri ya doğrudan para ödeyerek (politikacılara bağış gibi) veya para karşılığı yazılar yazdırıp konuşmalar yaptırarak kendilerine bağlamaktadırlar. Yani bir çeşit lobicilik “FETÖ”cülerin yaptığı şey.

5. Amerika merkezli olması.

Bu konuya zaten değindim aslında. “FETÖ”nün ABD merkezli global bir yapı olması tabi ki onun ABD devleti ve politikacılarıyla belirli ilişkilere girmesini gerektirir. Fakat girilen bu ilişkinin ABD devletinden doğrudan emir alma şeklinde bir ilişki olmasını gerektirmez. “FETÖ”ABD'de bulunduğu süre içerisinde oradaki sistemi çözdü. Amerika'da politikacı satın almak legaldir. Sadece bu ilişkileri şeffaf olarak yürütmeniz gerekir. Tüm lobiler, şirketler yapıyor bunu. Hatta tüm sistem bunun üzerine kurulmuş da diyebiliriz. “FETÖ”cüler de himmet paralarıyla politikacıları satın alarak kendilerine ciddi bir destek oluşturdular ABD sistemi içerisinde. Ayrıca ABD'de çok güçlü olan geleneksel İslami hareketlere karşı olan sağ politikacılar ve İsrail lobisine biz farklıyız, sevmediğiniz Müslümanlar gibi değiliz, sizin seveceğiniz gibi Müslümanlarız mesajları verdiler. Yani bana göre burada kimse “FETÖ”ye emir vermedi (en azından buna dair hiçbir somut veri görmüş değilim), “FETÖ”cüler kendi tercihleriyle yaptılar bunları. Bu nedenle 2014 yılında İsrail'in Gazze'deki katliamlarına tek bir söz bile söyleyemedi Fethullah Gülen ve o zaman var olan Zaman Gazetesi. Aynı şekilde MİT tırları konusu, IŞID iddiaları ve İran karşıtlığı da “FETÖ”nün kendisine ABD sistemi içerisinde müttefik olarak Neoconlar ve İsrail lobisini seçmiş olmasının doğal bir sonucudur.

6. Fethullah Gülen'e ABD devleti green card verdi.

Fethullah Gülen'in 2002 yılında yaptığı ilk green card başvurusu FBI, İç Güvenlik Müsteşarlığı (Department of Homeland Security) ve Dışişleri Bakanlığı'nın itirazları nedeniyle reddedildi. Gülen'in avukatları bu karara itiraz ettiler ve uzunca bir mücadele sonucunda 2008 yılında bu davayı kazandılar. Bu dava dosyasındaki Graham Fuller gibi eski CIA çalışanlarının destek mektupları sürekli gündeme getirilerek buradan “FETÖ” ABD devleti ilişkisinin ispatlandığı düşünülmektedir. Oysa kişisel olarak destek veren bir tane emekli CIA çalışanına karşı FBI, DHS gibi kurumlar kurum olarak bir nevi bu davanın karşı tarafını oluşturmaktadır. Yani Fethullah Gülen'e green card verilmesine bu kurumlar karşı çıkmıştır. Ayrıca aynı dava dosyasında AK Partili bakanların destek mektupları da olduğu da görmezden gelinmektedir.

İşin gerçeği ABD'de yeterli paranız ve gücünüz varsa green card almak hiç de zor bir şey değildir. Stadyum projesinden 500 bin dolarlık hisse alana green card veriyorlar ABD'de (link). Şu hâlde “FETÖ” gibi milyarlarca dolar kaynağa hükmeden, arkasında o dönemki Türkiye hükümetinin desteği de olan bir örgütün Fethullah Gülen'e green card almış olması ABD devletinin “FETÖ”yü kurdurmuş olmasının veya hatta desteklediğinin ispatı olamaz.

7. Darbe girişimi.

Darbe girişiminin ABD emriyle yapıldığına dair kuvvetli bir kanaat var Türkiye'de. Bununla ilgili de hiçbir somut bilgi belge ortaya konmuş değil. Ben kendi adıma “FETÖ”cülerin darbe girişiminde bulunmadan önce ilişkide oldukları Neocon İsrail lobisiyle üstü kapalı da olsa istişare ettiklerini ve bir darbe olursa destek verip vermeyeceklerini sorduklarını düşünüyorum. Ve onların da destek vereceklerini ABD devletinin de buna itiraz etmeyeceğini söylediklerini zannediyorum. Mesela Rubini, Edelman gibi Neoconlar darbe girişiminden aylar önce bu yönde açıklamalar yaptılar. Fakat Neocon İsrail lobisi o dönem iktidarda olan Obama hükümetinin parçası olmadığı gibi onun tam tersi bir ideolojiye sahip gruptu. Yani onların desteği hükümetin desteği anlamına gelmez.

Bununla birlikte ABD'de Erdoğan'ın sevilmediği de bir sır değil. Yani eğer darbe başarılı olsa bundan mutlu olacak pek çok kişi bulmak mümkündü ve tabi ki böyle bir durumda ABD darbecilerle çok da iyi çalışırdı. Fakat yine bunun anlamı “FETÖ”yü ABD'nin kurdurduğu ve darbe emrini ABD'nin verdiği değildir. Bugün Suudi Arabistan'da veya BAE'de darbe olsa ve İhvan'a yakın askerler iktidara gelip Türkiye ile yakın ilişkiler kursalar bundan Türkiye hükümeti bence memnun olur, fakat sonuçtan memnun olmak bu olayı yapanın Türkiye olduğu anlamına gelmez. Yani bu kime yarar sorusu bizi her zaman doğru sonuca götürmez. Her ülkenin kendi iç dinamikleri vardır ve nasıl ki Arap ülkelerinde İhvan bir toplumsal gerçekse “FETÖ” de asıl olarak bu toprakların ürettiği bir gerçektir. Bana göre Türk halkı hoşlanmadığı her gerçek karşısında yaptığı gibi komplo teorileri ve inkara yönelmek suretiyle bu tatsız gerçekle yüzleşmekten kaçmaktadır.

8. Fethullah Gülen'in iade edilmemesi.

ABD sistemi içerisinde böyle bir kararı yürütme organı veremez. Bu kararın yargı tarafından verilmesi gerekir. Bu örgütü uzaktan dahi olsa tanıyan her Türk için bu yapının darbe girişiminin merkezinde olduğu ve böyle bir kararın Fethullah Gülen'den bağımsız verilemeyeceği açıktır. Fakat ABD'deki muhtemelen Türkiye'ye çok da olumlu bakmayan bir yargıç için bu yeterli bir delil olamaz. Şu ana kadar benim bildiğim darbe ile Gülen arasındaki en somut ilişki Akıncı üssünde yakalanan Kemal Batmaz'ın darbeden önce Fethullah Gülen'le görüşmeye gittiğinin belirlenmiş olmasıdır. Fakat bu bile darbe emrinin Gülen tarafından verildiğinin kesin bir delili değildir. ABD'de bir yargıcın bu ve benzeri dolaylı deliller üzerinden ABD'de neredeyse vatandaşa yakın haklara sahip bir insanı Türkiye'ye iade etmesi gerçekçi değildir. Bu nedenle ABD'yi suçlayan kişilerin ABD yargısının benzer durumlarda başka ülkelere yardımcı olduğunu göstermesi gerekir. Ben araştırdım ve böyle bir örnek görmedim. Hatta birkaç örnekte ABD yargısının İsrail'in taleplerini dahi olumlu karşılamadığını gördüm.

Kısaca “FETÖ”yü ABD'nin kurdurduğu da darbe emrini ABD'nin verdiği de an itibariyle hiçbir somut bilgi ve belgeye dayanmamaktadır. “FETÖ”nün ABD ile olan ilişkileri bu ilişkilerin tek yönlü olarak bir emir veren emir alan ilişkisi olduğu anlamına gelmez. ABD'deki hemen tüm çevrelerin özellikle mevcut hükümetten hoşlanmıyor olması, Türkiye aleyhindeki tüm gelişmeleri bu kesimlerin tezgahladığını ispatlamaz.

Şu ana kadar “FETÖ” nefretinin çeşitli nedenlerini saydım. Bana göre Türk halkı nezdinde “FETÖ”nün bu seviyede şeytanlaştırılabilmesinin en önemli nedeni demokrasi konusunda hassasiyetten önce bu yapının ABD'nin maşası olarak görülmesidir. Eğer bugün Türk halkı 15 Temmuz'a başarılı olmuş ve başbakan asmış 27 Mayıs'tan veya başarılı olmuş ve bir milyon insanı tutuklayarak yüzlerce genci işkence ile öldürmüş 12 Eylül'den daha fazla nefret duyuyorsa bunun birinci nedeni bunu bir dış müdahale olarak algılıyor olmasındandır.

Tabi burada “FETÖ”yü ABD merkezli global bir yapı olarak görürsek bu çok yanlış bir tanımlama olmaz fakat Türk halkı “FETÖ”yü bunun ötesinde daha en başından itibaren ABD tarafından kurulup büyütülmüş ve doğrudan CIA'den emir alan bir yapı olarak görmektedir. Yani Kurtlar Vadisi usulü CIA'den birileri telefonu kaldırıp Gülen'i aramakta ve "Fethullah koçum seni bugünler için yetiştirdik, 15 Temmuz günü darbe yapacaksın" demekte, o da "Emredersiniz efendim hemen çalışmalara başlıyorum" diyerek itaat etmektedir. Anlatmaya çalıştığım üzere bunun gerçeklikle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Ne istihbarat örgütleri böyle çalışır ne de bu örgütlerle ilişkide olan herkes bu yapıların doğrudan emri altındadır. “FETÖ” kendi başına bir aktördür, PKK kendi başına bir aktördür, CIA tabi ki bu yapılarla ilişkilere girebilir ve girmemesi şaşırtıcı olur zira asıl işi budur CIA'in. Onlardan bir şey ister, onlara bir şeyler verir. Veya bu örgütler onlara bir şey önerip onlardan bir şey isteyebilir. Ortada rasyonel bir çıkar ilişkisi vardır. ABD kendi çıkarlarını maksimize etmek ister, “FETÖ”, PKK, diğer örgütler ve ülkeler de kendi çıkarları için çabalarlar. Bu arada bazı aktörler arasında çıkar birliktelikleri, bazıları arasında çıkar çatışmaları olabilir fakat bu mutlak bir dostluk veya düşmanlık değildir. Mesela bugün ABD'den binlerce tır dolusu silah alan PKK'nın yarın Rusya'ya yanaştığını ve ABD'nin onun düşmanı olduğunu görmek pek ala mümkündür. PKK'yı ortaya çıkaran şey yabancı istihbarat örgütleri değil Türkiye'de belirli seviyede bir statü (otonomi, bağımsızlık vs.) talebi olan milyonlarca milliyetçi Kürtün varlığıdır. Yabancı istihbarat örgütleri var olan bu zeminden faydalanmak ister. Bu zeminin ortaya çıkardığı PKK da bu örgütlerden faydalanmak ister. Benzer durum “FETÖ” için de geçerlidir.

Tüm bu ilişkileri rasyonel aktörler arasındaki karşılıklı çıkar ilişkileri olarak görmek yerine iyiler ve kötüler arasındaki ebedi ve ezeli bir mücadele olarak görmek oyunu yanlış oynamaya neden olur ki bence özellikle “FETÖ” ABD ilişkileri konusunda Türkiye'de yaşanmakta olan şey budur.

-Ahmet Şeker

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski