Hizmet Hareketine İhtiyaç Var mı?
Bakış açımıza ve durduğumuz yere göre değişkenlik arz eden bir cevabı olan soru. Cevaba geçmeden önce sormak istediğim iki sualim var.
Hizmet müntesiplerini bu çatı altında toplayan değerler hak mıydı, batıl mıydı? Hizmet hareketini oluşturan kalabalığın çoğunluğu (bilhassa idare edilen taban) çıkarcı, karaktersiz insanlar mıydı yoksa fedakâr, halis insanlar mıydı?
Vereceğiniz cevap eğer etrafında toplandığımız değerler batıldı ve bizler de çıkarcı ve karaktersiz insanlardık olacaksa bundan sonrasını okuyaraktan vaktinizi israf etmeyin.
Vereceğiniz cevap eğer bizlere sunulan değerler haktı ve hükmü olmayan hâkim çoğunluk fedakâr ve ihlaslı insanlardı ise devam edebiliriz.
Maalesef, böyle bir ayrım yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Gülen’in kurmuş olduğu ve gerçekte kimin yönettiğini bilmediğimiz sistemin mağdurları olarak son zamanlarda, Gülen’e olan kızgınlığını İslam’ın kutsallarına ve İslam Medeniyetine katkısı olan fikir üstatlarına (eleştiri değil) hakaret ederek geçireceğine inanan bir kitle ortaya çıktı.
Başa dönecek olursak bizlerin bu çatı altında toplanmamızın sebebi Gülen’in bizlere kitapları ve kasetleri ile sunumunu gerçekleştirdiği idealiydi. Bizlerin davet edildiği dava veya ideal neydi peki?
Ehl-i sünnet çizgisinde, dünya toplumlarına Allah (cc)’ı ve son peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’i ve getirdiği İslam dinini tebliğ etmekti. Tebliğ, irşad ve ilay-ı kelimetullah da diyebilirsiniz.
Gülen’in eserlerinde ifade ettiği hakikatlerin kaynağı Kur’an, sünnet ve Bediüzzaman gibi mütefekkirlerdi. Gülen’in toplumda bu kadar kabul görmesinde etkili olan da bunlardı zaten. Birkaç örnek vermek istiyorum.
"Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır." (Ali İmran-114) (İnsanların hizmet etrafında toplanmalarına vesile olan bir ayet)
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz ya da Allah, kendi katından yakın zamanda üzerinize bir ceza gönderir, sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz lâkin, duanız kabul edilmez.” (Tirmizî, Fiten, 9/2169) (Yukarıdaki ayetle irtibatlı bir hadis)
“Ve bu zamanda ila-yı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır. Medeniyet-i hakikiyeye girmekle ilâ-yı kelimetullah edebiliriz.” (Muhakemat)
“Nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.” (Sözler)
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.” (Münazarat)
Üstadın ifadeleri ile hizmet hareketinin eğitim, kültür, sanat ve uluslararası alanlardaki faaliyetlerinin örtüşüyor olması gibi nedenler muhafazakâr ve dini için bir şeyler yapmak isteyen insanları hareket bünyesinde hızlıca topladı.
Yukarıda yer vermiş olduğum hakikatlerin topluma yüklemiş olduğu sorumluluğun neticesinde hasıl olan tebliğ ve irşad adına kolektif bir hareket boşluğunu doldurmaya, Gülen talip olmuştur.
Peki Gülen bu ideal etrafında kendisi ile beraber hareket edecek olanlara neler vadetti. Araba, ev, arsa, makam vb. dünyalık bir beklentiye girmemize sebep olacak bir hususa yer verdi mi? Şahsen ben görmedim. Tam aksine, dünyalık namına bir varlığımızın olmasına dahi karşı çıktı. Kitaplarında ve sohbetlerinde sık sık dile getirdiği asr-ı saadetin, yaşantıları ve idealleri vb. yönünden ahir zamandaki izdüşümü olacak bir topluluk özlemi bulunmaktaydı. Daha çok şeyler yazılabilir, uzatmama adına geçiyorum.
Gülen’in fikirlerini samimi bulan insanlar zamanla bu halkaya dahil olmuşlar ve fıtratlarında yer alan “Emri bil maruf, nehyi anil münker” vazifesini bu çatı altında yapabileceklerine inanarak bu harekete katılmışlar.
Gülen’in Prizma 2’de yer verdiği cemaat tanımını da buraya eklemek istiyorum. Kendisi diyor ki: “Cemaat belli bir duygu, düşünce, inanç ve doktrinin etrafında şuurluca toplanmış insanların meydana getirdiği bütündür.” Gülen’in tanımında lider merkezli bir oluşum yerine orijininde duygu, düşünce, inanç ve doktrin bulunan bir birliktelik nazara verilmekte.
Gel zaman git zaman sonra işler farklı mecraya kaymaya başlamış. Gülen’in kitaplarında ve sesli sohbetlerinde ifade ettiği hakikatler ile hizmetin hareket stratejisi birbiri ile uyuşmamaya başlamış. Problemler büyüdükçe büyümüş, tedbir alması gerekenler, vazifelerini yapmamışlar ve günümüzü netice veren talihsiz süreç kapıya dayanmış. Cemaat olarak çıkılan yolda zamanla tavan cemiyete dönerken tabanda cemaat olarak kalmış.
Hizmet müntesipleri, Gülen’in kara kaşına, kara gözüne vurulup da şahsının arkasına düşmemişler. 20 yaşında yurtdışına ilk gidenler tebliğ adına “hicret”in hakkını vererek yola çıktılar. Meb’de verilen maaşın yarısına kimi yerde 3’te 1’ne razı oldularsa fedakarlıklarından ve samimiyetlerinden ötürü itiraz etmediler. Farklı birimlerde sigortasız şekilde çalışarak kendince bir destana imza attılarsa bunu Allah rızası için yaptılar.
Yurtdışında hizmet ederken Karun olanlar, hizmetin mülklerini farklı mülahazalarla üzerine yapanlar, kurban ve burs paralarını tevillerle farklı yerlere kanalize edenler, fedakâr öğretmenlere, halisane koşturan bölgecilere tiranlık, firavunluk yapan koltuk sevdalılarını ayırmak lazım. Siyasal İslam’a küfrederken, siyasal hizmeti inşa etme gayretinde olanlar, hareketi orijininden saptırıp gayri meşru bir zemine çekenler muhatabımız değil.
İşin özeti, binlerce insanın bu halkaya katılmalarına neden olan asli sebepler: Kur’anı Kerim’in mukaddes ayetleri, Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’den ümmetine miras kalan tebliğ ve irşad misyonu, Hz. Bediüzzaman, Mehmet Akif, Necip fazıl, Osman Yüksel vb birçok mütefekkir ruhun, istikbalin çocuklarına emanet ettikleri düşünceleridir.
Bizleri Gülen’in etrafında toplayan değerlerimiz de sorun yok, elhamdülillah. Sürecin neticesi olan bizlerin mağduriyetlerine sebep Kur’an değil, Sünnet değil, Bediüzzaman gibi mütefekkirlerin tavsiyeleri değildi.
Bahse konu değerler altında topladığı insanlara, planlı ve programlı bir şekilde hizmet etme olanağı sağlamak niyetiyle yola çıkan Gülen ve ekibinin, organizasyonun kuruluşundaki ruhuna uygun düşmeyen stratejileriydi, sebep.
Sorunun cevabına gelecek olursak Kur’an’ı Kerimin ayetleri, Efendimiz’in hadisleri ve birçok mütefekkirin miras bıraktıkları idealleri göz önüne alındığında ayrıca inancımızın ve değerlerimizin de hala baki olduğu düşünüldüğünde, şu an ki haliyle hizmet hareketine değil ama hizmet hareketi benzeri kolektif bir yapıya kesinlikle ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle hizmet tabanını oluşturan müntesiplerin vakit kaybetmeden farklı bir çatı altında, eskiye ait lider de dahil hiçbir yöneticinin vazife almadığı bir organizasyon olarak dirilmeleridir, gönlümden geçen.
Hizmet hareketi şimdilerde yönetim şekli itibari ile bitti izlenimini vermekle birlikte, hareketi oluşturan fertlerin dünyaya İslam’ın mesajını iletebilme potansiyel ve kabiliyetinde olmaları bu işin başka bir yere evrileceği kanaatini oluşturmakta. İslam’ı hakkıyla temsil edebilme keyfiyetiyle başka bir çatı altında neden buluşulamasın, sorusu akla geliyor.
Bunun ilk adımı da Ahmet Kuru Bey’in dediği gibi “Cemaat’in önündeki en doğru seçenek hiyerarşik yapısını ve liderlik mekanizmasını tamamen lağvetmek” ten geçmekte.
Dirilişin Önündeki Engeller
Hizmet hareketinin tekrardan ayağa kalkabileceğine dair maalesef inancım yok denecek kadar az. Tabanın halinden memnun tavrı ve yönetim kadrosunun gücü bırakmama ısrarları, değişimin önündeki en büyük engel.
A) Tabanın Ruh Hali
Sağduyulu insanlar hariç her birisi fanatizm rahatsızlığının etkisindeler. Sağlıklı düşünemedikleri gibi liderlerine ve kendilerini ait hissettikleri gruba karşı olumsuz bir eleştiriye dahi tahammülleri bulunmamakta. Liderin ve ekibinin yanlışları sonucu bedel ödediklerine inanmaya tahammülleri olmayan fanatik müntesipler, nefretlerini ve kinlerini, Saray sahibine ve avenesine yönlendirmek suretiyle acılarından, mağduriyetlerinden vicdanlarını rahatlatacak, kayıplarını kutsallaştıracak bir destan üretme peşindeler.
Yazılarımda defaatle dile getirdim, bir kez daha ifade etmek isterim. Bizlere yapılan, Saray sahibinin eliyle yapılmakta. Buna itirazım yok, sevgili arkadaşlar. Ve biliyorum ki bu adamın imtihanı çetin olacak. Allah’ın emaneten verdiği saltanatı; dinini ve toplumunu yüceltmek için kullanmak yerine kendi mevcudiyetini korumak için kullandı. Allah’ın verdiği saltanat ile Allah’ın kullarına zulmetti.
Buraya kadar aynı fikirdeyiz. Ben ve birçok eleştiri sahibi buna ilaveten diyoruz ki yüzbinlerce müntesibi, saray sahibine teslim eden Gülen ve ekibinin uygulamış oldukları stratejilerdi, gelin bunu tartışalım. Gülen ve ekibi bizlere hesap versin, neler olup bittiğini anlatsınlar dediğimiz zaman bizleri saray sahibinin zulmüne destek vermekle suçluyorsunuz. Böylesine aptalca ve salakça bir suçlama olamaz. Anladım ki fanatik bir cahilin okumuşuna hiç güç yetmiyor. Bilkentli de olsa aynı Boğaziçili de olsa aynı.
Bu süreçte vefat eden babalar, anneler, evlatlar hepsi bizlerin bir parçası. Üzülmeyenlere, acırım. Allah kalplerine merhamet versin. Ancak yakınını kaybetmiş insanların, bedel ödemiş, mağdur insanların tek suçlu olarak saray sahibini görmeleri de ahlaklı bir davranış değildir.
Biraz daha somutlaştırmak istiyorum.
2(Cemaat İdarecileri) + 2 (Saray Sahibi) = 4 (Mağdurlar), görüldüğü üzere çok basit bir işlem değil mi? Bizi anlamayanlar diyor ki 2 = 4’ tür yani tek suçlu Saray sahibidir. El insaf.
Gülen ve ekibi ne yapmış, diyenler çıkabilir, bir zahmet eski yazılarımı veyahut platformdaki yazarların makalelerine göz atabilecek iradeyi, doğruyu ve yanlışı ayırt etme istikametinde kullanıverin.
Aklın mahiyetini kavrayamamış tabandaki fanatiklerin; liderperestlik ve sağlıksız bir aidiyet mülahazası gözlerini ve gönüllerini o kadar kör etmiş vaziyette ki hak ve batılı karıştırdıkları yetmiyormuş gibi kendileri gibi düşünmeyenlerin inançlarına not verme talihsizliğine girişmekteler.
Ayırt edemedikleri husus şu: biz Allah’ı sevmek ve emirlerine itaat etmek için Gülen’i sevmemizin zorunlu olmadığını biliyorken, bu arkadaşlar Güleni sevmeden de Allah’ın sevilebileceğine, emirlerine itaat edilebileceğine tam manasıyla inanamıyor, kabullenemiyorlar.
Hizmet hareketinin mevcut yanlışlarını dile getirenleri, hakikate ulaşma, doğruyu bulma istikametinde sorgulayan, eleştiren insanlara yolda dökülüp kalanlar, çürük elmalar, münafıklar, ajanlar kısaca yolda kalanlar olarak gören arkadaşlar, farkında değilsiniz ama asıl yolda kalanlar sizlersiniz.
Zamanında Allah’ın rızasını kazanma istikametinde bu hareketi bir aracı olarak gören bizler hareketin yanlışlarını dile getirme cesaretini gösterirken sizler aracılarınızı hata ve günahtan azade görme adeta tanrılaştırma yoluna gittiniz.
B) Yönetici Kadronun Durumu
a) Değişime Lüzum Görülmemekte
Cemaatin asli yöneticilerinin değişim ve yenilenmeyi istediklerine inanmıyorum. Çünkü bu yönde sergiledikleri bir irade göremiyorum. Bir şeylerin değişmesinin gerekliliğinin farkında olan bu grup, ellerindeki gücü ve geçmişte almış oldukları kararları tartışmaya açmadan neler yapabiliriz düşüncesindeler.
Tabandan gelen baskılara karşı ise göstermelik şeffaflık temalı buluşmalarla “bir şeyler yapıyoruz” mesajı vererek, tabanın gazını almaktalar. Hizmet hareketini nasıl ayağa kaldırabiliriz düşüncesinden daha çok tepkilere karşı mevcudiyetimizi nasıl koruruz istikametinde yapılan göstermelik faaliyetler ile meşguller.
b) Beklentiler Görmezden Gelinmekte
Hareketi yöneten asli unsurlar; bugünden sonrada cemaati his ve hevalarıyla, maddi kuvvetleriyle (ekonomik güç, adamcılığa dayalı teşkilatlanma), otoriteyle yönetmeye devam etmek istemekteler.
Cemaatin tabanındaki akl-ı selimler ise bundan sonrası adına hislerin değil akli ve mantıki realitelerin rehberliğinde idare edilmeyi, adamcılığın ve yalakalığın merkezinde olduğu bir teşkilatlanma ile değil vazifelilerin liyakat ile seçildiği bir kadro ile çalışmayı, merkezi otoritenin emrivakileri ile değil katılımcı ve şeffaf bir çatı altında bulunmayı arzu etmekteler.
Yüzbinlerce müntesibin sevk ve idaresini; denetime kapalı, şeffaf olmayan, hesap vermeyen 8-10 kişinin eline bırakmak hem bir aptallıktır hem de saygın kalabalığa karşı yapılan büyük bir kabalıktır. Halihazırdaki kadronun istediği tam da bu işte.
c) Sağduyulu Kesimi Susturma Gayreti
Yönetim merkezi tabandaki sağ duyulu kesimin değişim yönünde beklentilerini baskılamak ve nazarları başka yönlere çevirme adına fanatik müntesiplerin hoşlarına giden hissi ve hamasi söylemlerle propaganda yapıyor. İdari kadronun yıllardır çok iyi kullandığı Gülen’in hissiyatları galeyana getiren, gönülleri coşturan nutukları ve kendine has hitabeti ile amaçlarına ulaşmaya çalışmaktalar. Amaçladıkları fanatik müntesipler eliyle cemaat içerisindeki sağ duyulu insanları hareketten uzaklaştırmak.
Burada devreye eski abiler girmekte. Yaşları ilerlemiş, icrada ve idarede hükmü olmayan, problemleri bilmelerine rağmen konuşmayı vefasızlık, susmayı vefa zannetme yanılgısına düşen, sadece gülene ve hizmet hareketine güzellemeler yapmalarına izin verilen ihtiyar abilere program yaptırmakla, insanları mazinin güzel günlerine götürmekle dağılmanın önüne geçmeyi planlamaktalar.
Şu platformda yer alan yüzlerce yazıya ve birçok iddiaya bir tane cevap veremeyen yönetim kadrosu, dağılmanın önüne geçmek, soru işaretlerini ortadan kaldırmak için ihtiyar abileri kullanıyor. Çok yazık arkadaşlar, çok yazık.
d) Zamana Karşı Direniyorlar
Her çağın, her dönemin ve zamanın bir hükmü olduğunu unutan muktedir oligarklar, zamanın kendileri hakkındaki kararını kabul etmemekte oldukça kararlı görünüyorlar.
Zamanın değişmesiyle birlikte yönetilen insanların alıcılarının ve zihni alt yapılarının değiştiğini göremeyen ve ısrarla kabul etmeyen merkezi otorite 2019 Model bir araca 76 model Hacı Murat alt yapısı ile idare etme inadını sürdürmekteler. Zamanın gerisinde kalmış bir zihin dünyası ile günümüz insanlarının beklentilerini karşılama iddiasında bulunurken eldeki parlak dehaların da önünü kesmiş olduklarını fark etmelerine rağmen ellerindeki gücü devretmek istemiyorlar. Kenara çekilmesini bilmiyor, zamanla geriye doğru evrim yaşamalarına sebep olan o siyah koltukları bir türlü bırakamıyorlar. Zamanın çocuklarını eski zaman kafası ile yönetmeye çalışıyor, yeni nesil problemlere eski zaman kafası ile çözüm arıyorlar.
Modern dünyada organizasyonlardaki insanları bir arada tutabilen ve devamında başarıyı getiren temel prensibin görüş farklılıklarını avantaja çeviren istişare mekanizması, aklı ve mantığı yok saymayan stratejiler, şeffaf ve katılımcı yönetim ve en önemlisi de adalet, hak kavramlarına olan “amasız” bağlılıkları ve şahsi menfaatleri uğruna umumun menfaatini yok sayan bencillikten uzak zihni ve vicdani anlayış olduğu gerçeğini kabullenemiyorlar.
Sırf kendi konumlarını koruma maksatlı olarak, çağın gereksinimlerine göre hizmet hareketine gerekli güncelleştirmeleri eklemeyerek bir nesle bedel ödetenler, hesabı kadere yükleme pişkinliği ile göbeklerini kaşımaya devam etmekteler. Böylesi çarpık bir zihniyetin hüküm sürdüğü bir yapıdan bir diriliş destanı beklenmez.
Adnan Salih
Bakış açımıza ve durduğumuz yere göre değişkenlik arz eden bir cevabı olan soru. Cevaba geçmeden önce sormak istediğim iki sualim var.
Hizmet müntesiplerini bu çatı altında toplayan değerler hak mıydı, batıl mıydı? Hizmet hareketini oluşturan kalabalığın çoğunluğu (bilhassa idare edilen taban) çıkarcı, karaktersiz insanlar mıydı yoksa fedakâr, halis insanlar mıydı?
Vereceğiniz cevap eğer etrafında toplandığımız değerler batıldı ve bizler de çıkarcı ve karaktersiz insanlardık olacaksa bundan sonrasını okuyaraktan vaktinizi israf etmeyin.
Vereceğiniz cevap eğer bizlere sunulan değerler haktı ve hükmü olmayan hâkim çoğunluk fedakâr ve ihlaslı insanlardı ise devam edebiliriz.
Maalesef, böyle bir ayrım yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Gülen’in kurmuş olduğu ve gerçekte kimin yönettiğini bilmediğimiz sistemin mağdurları olarak son zamanlarda, Gülen’e olan kızgınlığını İslam’ın kutsallarına ve İslam Medeniyetine katkısı olan fikir üstatlarına (eleştiri değil) hakaret ederek geçireceğine inanan bir kitle ortaya çıktı.
Başa dönecek olursak bizlerin bu çatı altında toplanmamızın sebebi Gülen’in bizlere kitapları ve kasetleri ile sunumunu gerçekleştirdiği idealiydi. Bizlerin davet edildiği dava veya ideal neydi peki?
Ehl-i sünnet çizgisinde, dünya toplumlarına Allah (cc)’ı ve son peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’i ve getirdiği İslam dinini tebliğ etmekti. Tebliğ, irşad ve ilay-ı kelimetullah da diyebilirsiniz.
Gülen’in eserlerinde ifade ettiği hakikatlerin kaynağı Kur’an, sünnet ve Bediüzzaman gibi mütefekkirlerdi. Gülen’in toplumda bu kadar kabul görmesinde etkili olan da bunlardı zaten. Birkaç örnek vermek istiyorum.
"Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır." (Ali İmran-114) (İnsanların hizmet etrafında toplanmalarına vesile olan bir ayet)
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz ya da Allah, kendi katından yakın zamanda üzerinize bir ceza gönderir, sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz lâkin, duanız kabul edilmez.” (Tirmizî, Fiten, 9/2169) (Yukarıdaki ayetle irtibatlı bir hadis)
“Ve bu zamanda ila-yı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır. Medeniyet-i hakikiyeye girmekle ilâ-yı kelimetullah edebiliriz.” (Muhakemat)
“Nev-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise ilmin eline geçecektir.” (Sözler)
“Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.” (Münazarat)
Üstadın ifadeleri ile hizmet hareketinin eğitim, kültür, sanat ve uluslararası alanlardaki faaliyetlerinin örtüşüyor olması gibi nedenler muhafazakâr ve dini için bir şeyler yapmak isteyen insanları hareket bünyesinde hızlıca topladı.
Yukarıda yer vermiş olduğum hakikatlerin topluma yüklemiş olduğu sorumluluğun neticesinde hasıl olan tebliğ ve irşad adına kolektif bir hareket boşluğunu doldurmaya, Gülen talip olmuştur.
Peki Gülen bu ideal etrafında kendisi ile beraber hareket edecek olanlara neler vadetti. Araba, ev, arsa, makam vb. dünyalık bir beklentiye girmemize sebep olacak bir hususa yer verdi mi? Şahsen ben görmedim. Tam aksine, dünyalık namına bir varlığımızın olmasına dahi karşı çıktı. Kitaplarında ve sohbetlerinde sık sık dile getirdiği asr-ı saadetin, yaşantıları ve idealleri vb. yönünden ahir zamandaki izdüşümü olacak bir topluluk özlemi bulunmaktaydı. Daha çok şeyler yazılabilir, uzatmama adına geçiyorum.
Gülen’in fikirlerini samimi bulan insanlar zamanla bu halkaya dahil olmuşlar ve fıtratlarında yer alan “Emri bil maruf, nehyi anil münker” vazifesini bu çatı altında yapabileceklerine inanarak bu harekete katılmışlar.
Gülen’in Prizma 2’de yer verdiği cemaat tanımını da buraya eklemek istiyorum. Kendisi diyor ki: “Cemaat belli bir duygu, düşünce, inanç ve doktrinin etrafında şuurluca toplanmış insanların meydana getirdiği bütündür.” Gülen’in tanımında lider merkezli bir oluşum yerine orijininde duygu, düşünce, inanç ve doktrin bulunan bir birliktelik nazara verilmekte.
Gel zaman git zaman sonra işler farklı mecraya kaymaya başlamış. Gülen’in kitaplarında ve sesli sohbetlerinde ifade ettiği hakikatler ile hizmetin hareket stratejisi birbiri ile uyuşmamaya başlamış. Problemler büyüdükçe büyümüş, tedbir alması gerekenler, vazifelerini yapmamışlar ve günümüzü netice veren talihsiz süreç kapıya dayanmış. Cemaat olarak çıkılan yolda zamanla tavan cemiyete dönerken tabanda cemaat olarak kalmış.
Hizmet müntesipleri, Gülen’in kara kaşına, kara gözüne vurulup da şahsının arkasına düşmemişler. 20 yaşında yurtdışına ilk gidenler tebliğ adına “hicret”in hakkını vererek yola çıktılar. Meb’de verilen maaşın yarısına kimi yerde 3’te 1’ne razı oldularsa fedakarlıklarından ve samimiyetlerinden ötürü itiraz etmediler. Farklı birimlerde sigortasız şekilde çalışarak kendince bir destana imza attılarsa bunu Allah rızası için yaptılar.
Yurtdışında hizmet ederken Karun olanlar, hizmetin mülklerini farklı mülahazalarla üzerine yapanlar, kurban ve burs paralarını tevillerle farklı yerlere kanalize edenler, fedakâr öğretmenlere, halisane koşturan bölgecilere tiranlık, firavunluk yapan koltuk sevdalılarını ayırmak lazım. Siyasal İslam’a küfrederken, siyasal hizmeti inşa etme gayretinde olanlar, hareketi orijininden saptırıp gayri meşru bir zemine çekenler muhatabımız değil.
İşin özeti, binlerce insanın bu halkaya katılmalarına neden olan asli sebepler: Kur’anı Kerim’in mukaddes ayetleri, Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’den ümmetine miras kalan tebliğ ve irşad misyonu, Hz. Bediüzzaman, Mehmet Akif, Necip fazıl, Osman Yüksel vb birçok mütefekkir ruhun, istikbalin çocuklarına emanet ettikleri düşünceleridir.
Bizleri Gülen’in etrafında toplayan değerlerimiz de sorun yok, elhamdülillah. Sürecin neticesi olan bizlerin mağduriyetlerine sebep Kur’an değil, Sünnet değil, Bediüzzaman gibi mütefekkirlerin tavsiyeleri değildi.
Bahse konu değerler altında topladığı insanlara, planlı ve programlı bir şekilde hizmet etme olanağı sağlamak niyetiyle yola çıkan Gülen ve ekibinin, organizasyonun kuruluşundaki ruhuna uygun düşmeyen stratejileriydi, sebep.
Sorunun cevabına gelecek olursak Kur’an’ı Kerimin ayetleri, Efendimiz’in hadisleri ve birçok mütefekkirin miras bıraktıkları idealleri göz önüne alındığında ayrıca inancımızın ve değerlerimizin de hala baki olduğu düşünüldüğünde, şu an ki haliyle hizmet hareketine değil ama hizmet hareketi benzeri kolektif bir yapıya kesinlikle ihtiyacımız olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle hizmet tabanını oluşturan müntesiplerin vakit kaybetmeden farklı bir çatı altında, eskiye ait lider de dahil hiçbir yöneticinin vazife almadığı bir organizasyon olarak dirilmeleridir, gönlümden geçen.
Hizmet hareketi şimdilerde yönetim şekli itibari ile bitti izlenimini vermekle birlikte, hareketi oluşturan fertlerin dünyaya İslam’ın mesajını iletebilme potansiyel ve kabiliyetinde olmaları bu işin başka bir yere evrileceği kanaatini oluşturmakta. İslam’ı hakkıyla temsil edebilme keyfiyetiyle başka bir çatı altında neden buluşulamasın, sorusu akla geliyor.
Bunun ilk adımı da Ahmet Kuru Bey’in dediği gibi “Cemaat’in önündeki en doğru seçenek hiyerarşik yapısını ve liderlik mekanizmasını tamamen lağvetmek” ten geçmekte.
Dirilişin Önündeki Engeller
Hizmet hareketinin tekrardan ayağa kalkabileceğine dair maalesef inancım yok denecek kadar az. Tabanın halinden memnun tavrı ve yönetim kadrosunun gücü bırakmama ısrarları, değişimin önündeki en büyük engel.
A) Tabanın Ruh Hali
Sağduyulu insanlar hariç her birisi fanatizm rahatsızlığının etkisindeler. Sağlıklı düşünemedikleri gibi liderlerine ve kendilerini ait hissettikleri gruba karşı olumsuz bir eleştiriye dahi tahammülleri bulunmamakta. Liderin ve ekibinin yanlışları sonucu bedel ödediklerine inanmaya tahammülleri olmayan fanatik müntesipler, nefretlerini ve kinlerini, Saray sahibine ve avenesine yönlendirmek suretiyle acılarından, mağduriyetlerinden vicdanlarını rahatlatacak, kayıplarını kutsallaştıracak bir destan üretme peşindeler.
Yazılarımda defaatle dile getirdim, bir kez daha ifade etmek isterim. Bizlere yapılan, Saray sahibinin eliyle yapılmakta. Buna itirazım yok, sevgili arkadaşlar. Ve biliyorum ki bu adamın imtihanı çetin olacak. Allah’ın emaneten verdiği saltanatı; dinini ve toplumunu yüceltmek için kullanmak yerine kendi mevcudiyetini korumak için kullandı. Allah’ın verdiği saltanat ile Allah’ın kullarına zulmetti.
Buraya kadar aynı fikirdeyiz. Ben ve birçok eleştiri sahibi buna ilaveten diyoruz ki yüzbinlerce müntesibi, saray sahibine teslim eden Gülen ve ekibinin uygulamış oldukları stratejilerdi, gelin bunu tartışalım. Gülen ve ekibi bizlere hesap versin, neler olup bittiğini anlatsınlar dediğimiz zaman bizleri saray sahibinin zulmüne destek vermekle suçluyorsunuz. Böylesine aptalca ve salakça bir suçlama olamaz. Anladım ki fanatik bir cahilin okumuşuna hiç güç yetmiyor. Bilkentli de olsa aynı Boğaziçili de olsa aynı.
Bu süreçte vefat eden babalar, anneler, evlatlar hepsi bizlerin bir parçası. Üzülmeyenlere, acırım. Allah kalplerine merhamet versin. Ancak yakınını kaybetmiş insanların, bedel ödemiş, mağdur insanların tek suçlu olarak saray sahibini görmeleri de ahlaklı bir davranış değildir.
Biraz daha somutlaştırmak istiyorum.
2(Cemaat İdarecileri) + 2 (Saray Sahibi) = 4 (Mağdurlar), görüldüğü üzere çok basit bir işlem değil mi? Bizi anlamayanlar diyor ki 2 = 4’ tür yani tek suçlu Saray sahibidir. El insaf.
Gülen ve ekibi ne yapmış, diyenler çıkabilir, bir zahmet eski yazılarımı veyahut platformdaki yazarların makalelerine göz atabilecek iradeyi, doğruyu ve yanlışı ayırt etme istikametinde kullanıverin.
Aklın mahiyetini kavrayamamış tabandaki fanatiklerin; liderperestlik ve sağlıksız bir aidiyet mülahazası gözlerini ve gönüllerini o kadar kör etmiş vaziyette ki hak ve batılı karıştırdıkları yetmiyormuş gibi kendileri gibi düşünmeyenlerin inançlarına not verme talihsizliğine girişmekteler.
Ayırt edemedikleri husus şu: biz Allah’ı sevmek ve emirlerine itaat etmek için Gülen’i sevmemizin zorunlu olmadığını biliyorken, bu arkadaşlar Güleni sevmeden de Allah’ın sevilebileceğine, emirlerine itaat edilebileceğine tam manasıyla inanamıyor, kabullenemiyorlar.
Hizmet hareketinin mevcut yanlışlarını dile getirenleri, hakikate ulaşma, doğruyu bulma istikametinde sorgulayan, eleştiren insanlara yolda dökülüp kalanlar, çürük elmalar, münafıklar, ajanlar kısaca yolda kalanlar olarak gören arkadaşlar, farkında değilsiniz ama asıl yolda kalanlar sizlersiniz.
Zamanında Allah’ın rızasını kazanma istikametinde bu hareketi bir aracı olarak gören bizler hareketin yanlışlarını dile getirme cesaretini gösterirken sizler aracılarınızı hata ve günahtan azade görme adeta tanrılaştırma yoluna gittiniz.
B) Yönetici Kadronun Durumu
a) Değişime Lüzum Görülmemekte
Cemaatin asli yöneticilerinin değişim ve yenilenmeyi istediklerine inanmıyorum. Çünkü bu yönde sergiledikleri bir irade göremiyorum. Bir şeylerin değişmesinin gerekliliğinin farkında olan bu grup, ellerindeki gücü ve geçmişte almış oldukları kararları tartışmaya açmadan neler yapabiliriz düşüncesindeler.
Tabandan gelen baskılara karşı ise göstermelik şeffaflık temalı buluşmalarla “bir şeyler yapıyoruz” mesajı vererek, tabanın gazını almaktalar. Hizmet hareketini nasıl ayağa kaldırabiliriz düşüncesinden daha çok tepkilere karşı mevcudiyetimizi nasıl koruruz istikametinde yapılan göstermelik faaliyetler ile meşguller.
b) Beklentiler Görmezden Gelinmekte
Hareketi yöneten asli unsurlar; bugünden sonrada cemaati his ve hevalarıyla, maddi kuvvetleriyle (ekonomik güç, adamcılığa dayalı teşkilatlanma), otoriteyle yönetmeye devam etmek istemekteler.
Cemaatin tabanındaki akl-ı selimler ise bundan sonrası adına hislerin değil akli ve mantıki realitelerin rehberliğinde idare edilmeyi, adamcılığın ve yalakalığın merkezinde olduğu bir teşkilatlanma ile değil vazifelilerin liyakat ile seçildiği bir kadro ile çalışmayı, merkezi otoritenin emrivakileri ile değil katılımcı ve şeffaf bir çatı altında bulunmayı arzu etmekteler.
Yüzbinlerce müntesibin sevk ve idaresini; denetime kapalı, şeffaf olmayan, hesap vermeyen 8-10 kişinin eline bırakmak hem bir aptallıktır hem de saygın kalabalığa karşı yapılan büyük bir kabalıktır. Halihazırdaki kadronun istediği tam da bu işte.
c) Sağduyulu Kesimi Susturma Gayreti
Yönetim merkezi tabandaki sağ duyulu kesimin değişim yönünde beklentilerini baskılamak ve nazarları başka yönlere çevirme adına fanatik müntesiplerin hoşlarına giden hissi ve hamasi söylemlerle propaganda yapıyor. İdari kadronun yıllardır çok iyi kullandığı Gülen’in hissiyatları galeyana getiren, gönülleri coşturan nutukları ve kendine has hitabeti ile amaçlarına ulaşmaya çalışmaktalar. Amaçladıkları fanatik müntesipler eliyle cemaat içerisindeki sağ duyulu insanları hareketten uzaklaştırmak.
Burada devreye eski abiler girmekte. Yaşları ilerlemiş, icrada ve idarede hükmü olmayan, problemleri bilmelerine rağmen konuşmayı vefasızlık, susmayı vefa zannetme yanılgısına düşen, sadece gülene ve hizmet hareketine güzellemeler yapmalarına izin verilen ihtiyar abilere program yaptırmakla, insanları mazinin güzel günlerine götürmekle dağılmanın önüne geçmeyi planlamaktalar.
Şu platformda yer alan yüzlerce yazıya ve birçok iddiaya bir tane cevap veremeyen yönetim kadrosu, dağılmanın önüne geçmek, soru işaretlerini ortadan kaldırmak için ihtiyar abileri kullanıyor. Çok yazık arkadaşlar, çok yazık.
d) Zamana Karşı Direniyorlar
Her çağın, her dönemin ve zamanın bir hükmü olduğunu unutan muktedir oligarklar, zamanın kendileri hakkındaki kararını kabul etmemekte oldukça kararlı görünüyorlar.
Zamanın değişmesiyle birlikte yönetilen insanların alıcılarının ve zihni alt yapılarının değiştiğini göremeyen ve ısrarla kabul etmeyen merkezi otorite 2019 Model bir araca 76 model Hacı Murat alt yapısı ile idare etme inadını sürdürmekteler. Zamanın gerisinde kalmış bir zihin dünyası ile günümüz insanlarının beklentilerini karşılama iddiasında bulunurken eldeki parlak dehaların da önünü kesmiş olduklarını fark etmelerine rağmen ellerindeki gücü devretmek istemiyorlar. Kenara çekilmesini bilmiyor, zamanla geriye doğru evrim yaşamalarına sebep olan o siyah koltukları bir türlü bırakamıyorlar. Zamanın çocuklarını eski zaman kafası ile yönetmeye çalışıyor, yeni nesil problemlere eski zaman kafası ile çözüm arıyorlar.
Modern dünyada organizasyonlardaki insanları bir arada tutabilen ve devamında başarıyı getiren temel prensibin görüş farklılıklarını avantaja çeviren istişare mekanizması, aklı ve mantığı yok saymayan stratejiler, şeffaf ve katılımcı yönetim ve en önemlisi de adalet, hak kavramlarına olan “amasız” bağlılıkları ve şahsi menfaatleri uğruna umumun menfaatini yok sayan bencillikten uzak zihni ve vicdani anlayış olduğu gerçeğini kabullenemiyorlar.
Sırf kendi konumlarını koruma maksatlı olarak, çağın gereksinimlerine göre hizmet hareketine gerekli güncelleştirmeleri eklemeyerek bir nesle bedel ödetenler, hesabı kadere yükleme pişkinliği ile göbeklerini kaşımaya devam etmekteler. Böylesi çarpık bir zihniyetin hüküm sürdüğü bir yapıdan bir diriliş destanı beklenmez.
Adnan Salih