Kanser Konuşulmasın, Nezle Konuşulsun İsteyenlerin Gündemi: Yılbaşı

Bu yazıda yılbaşı üzerinden cemaat, tarikat ve siyasal İslamcıların İslam âleminin çok büyük problemleri varken, bunları konuşmayıp, konuşturmayıp halkı başka gündemlerle meşgul etmelerine dikkat çekeceğim. 


Yılbaşı kutlamaları İslam dünyasındaki çok büyük bir sorunun çok ufak bir parçası; Benim yaptığım benzetmeyle: Adına cemaat ve tarikat denen doktorların 4. evre kanserli olan bir hastayla onun kanserini konuşmak yerine, nezlesini veya yanağındaki sivilcesini konuşması gibi bir şey… 

Cemaatlerin, tarikatların ve siyasal İslamcıların ileri gelenleri yılbaşı kutlamalarına bakıp halkımız/gençlerimiz çok şuursuz serzenişinde bulunurlar. 

Evet, ŞUURSUZLUK diye çok ciddi bir problemimiz var. Fakat halka/gençlere şuursuz diyenler, aslında onlardan daha şuursuz… 

Bu yazıda yapacağım birkaç tespitle gençlerdeki ve onlara şuursuz diyen cemaat, tarikat ve siyasal İslamcılardaki şuursuzluğu dikkat çekeceğim. 

Önce gençler, 

Sıcak bir yaz günü İstanbul’da bir öğrenci yurdunda gençlere sohbet ediyorum. Cemaat jargonuyla söylersem bu gençler hizmete yeni kazandırmak istediğimiz gençlerdi. 

Sohbetin bir yerinde gençlere şu soruyu sordum: Ülkemiz, adı Amerika, Almanya, Yunanistan, Fransa olan dış güçler tarafından silah zoruyla işgal edilmek istenseydi ne yapardınız? 

Önünüzde dört şık var: 

A. Kaçardım. 
B. Teslim olurumdum. 
C. Onlardan yana olur, onların amacına hizmet ederdim. 
D. Savaşırdım. 

A şıkkını tercih edenler parmak kaldırsın; A, B, C hiç kimse parmak kaldırmadı. Bütün salon D şıkkına parmak kaldırdı. 

Ardından bir soru daha sordum. 

Bu işgal silah zoruyla değil de sinema, dizi, müzik, reklam, moda, teknoloji ve benzerleri üzerinden bir kültür işgali olsaydı ne yapardınız? 
… 
Böyle bir işgal gerçekleşseydi, 

AVM’lerdeki birçok mağazada yabancı müzik çalar mıydı? 
Gençlerimiz arasında David Beckham ve benzeri ünlülerin saç modelleri yaygın olur muydu? 
Gençlerimiz, üzerinde İngilizce yazılar yazan tişörtler giyerler miydi? 
Hayat tarzımız batılılara benzer miydi? 
… 

Bu soruların ardından salonda bomba etkisi yapan şu sorular geldi 

BU İŞGAL GERÇEKLEŞMİŞ OLMASIN? 

İÇİNİZDE İŞGAL EDİLMEYEN VAR MI? 
… 
Siz İngiltere’ye gitseniz tişörtünde Türkçe yazı yazan kaç İngiliz genç görürdünüz? 
… 
Peki, Türkiye’de neden çok fazla görüyorsunuz? 
… 
Kim kimi taklit eder; aşağıdaki mi, yukarıdaki mi? 
Kim etkilenir; güçlü mü zayıf mı? 
Kim etkiler; güçlü mü zayıf mı? 
… 
Güçlü zayıfı etkiler, 
Zayıf güçlüden etkilenir, 
Aşağıdaki yukarıdakini taklit eder. 
Taklit etmek aşağıda olmayı kabul etmektir. 

Aşağıda olmayı kabul etmek aşağılık olmayı kabul etmek (mi) dir. 
… 

Cemaat, tarikat ve siyasal İslamcıların şuursuzluğunu da Hadisler ve Mezhepler üzerinden anlatmak istiyorum. 

Bana göre, hadislerin ve mezheplerin İslam’ın başına açtığı problemleri görmemek yılbaşı kutlamaya göre bin kat daha büyük bir şuursuzluk göstergesidir. 

İleride müstakil yazı konusu yapacağım için, hadislerden ve mezheplerden sadece birer örnek vermek istiyorum. 

Hadis örneği: 

“Ben insanlar ile onlar Lâ ilâhe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Kim bunu söylerse, malını ve canını benden korumuş olur. Buhârî, îman, 17; Müslim, îman, 8;” 

Bu hadisle alakalı Tefsir yazarı Ali Küçük hocanın yorumu için (Link

Bu hadise sahih hadis diyenlerin şu an savaşta olması gerekiyor. Alparslan Kuytul hocanın yorumuyla (Link) savaş iki durumda biter, karşı taraf ya Lâ ilâhe illallah der Müslüman olur ya da cizye (vergi) verir… 

Bu hocalar gibi düşünen birçok hocamız (!) var. 

Bu hocalara soralım; 

Hem bu hadisi sahih kabul edip hem de gereğini yapmamayı nasıl açıklarsınız? 
Diyelim gereğini yapmanız için şartlar olgunlaştı, o zaman ne yapacaksınız? 
Müslüman olmayan 6 milyar insana savaş mı açacaksınız? 
… 

Bu söze hadis diyenlere onlarca soru sorabilirim… 

Bu sözü, hadis olarak kabul edenler, bu ve benzeri sözleri hadis olarak kabul etmekle İslam’ın başına öyle büyük dertler açıyorlar ki, onların verdiği zarar, düşman gördüklerinin verdiği zarardan daha büyük. 

Bu konuya “Hadisler dinin ikinci kaynağı olabilir mi?” başlıklı bir yazıda devam edeceğim. 

Mezhep örneği: 

1. Hanefî Mezhebine göre, guslün farzı üçtür: Ağız ve burun içini ve de tüm vücudu yıkamaktır. 
2. Maliki Mezhebine göre, guslün farzı beştir: Niyet, tüm vücudu yıkamak, delk (ovmak), muvalat (uzuvları ara vermeden yıkamak), saçların, el ve ayak parmaklarının hilâllenmesidir. 
3. Şafii Mezhebine göre, guslün farzı ikidir: Niyet ve tüm vücudu yıkamaktır. 
4. Hanbelî Mezhebine göre, guslün farzı beştir: Niyet, besmele, tüm vücudu yıkamak, mazmaza ve istinşaktır. 

Dört mezhebin hak (!) olduğu gerçeğinden yola çıkarsak: Diğer üç mezhebe göre, Hanefi mezhebi farzları eksik yaptığı için, bu mezhepte olanlarının tamamı “cünüp” yani gusül abdesti yok. 

Yani yeryüzündeki 1milyar 840 milyon Müslüman’ın %45’inin gusül abdesti yok. (Sayılar için Link

Yine diğer üç mezhebe bütün göre, farzları eksik yaptıkları için toplam Müslümanlar içinde % 28’lik bir dilim olan Şafilerin de gusül abdesti yok. Onların da namazları geçersiz… 

Bu durumda % 15’lik Malikileri % 2’lik Hanbelileri hak kabul edersek; geriye kalan Müslümanların gusül abdesti ve namazları geçersiz… 

Geriye kalan % 10’luk Şia’dan hiç bahsetmiyorum. Ehl-i sünnet denen dört mezhebe göre onları durumu hem itikadî hem de amelî açıdan problemli... 

Böyle yüzlerce örnek verebilirim. 

Yılbaşı kutlaması yapanlara “şuursuz” diyenlerin şuur seviyelerini gösterme adına bu iki örneğin şimdilik yeterli olduğunu düşünüyorum. 

Bugünlerde sokaklarda yılbaşına karşı eylem yapan (büyük problemleri) “görme engelli saflar” var. Şu bahsettiğim hadis ve mezhep problemlerinden haberleri bile yok. 

Çocuk gibiler, birileri şunları taşlayın Allah size sevap şekeri verecek diyor, onlarda başlıyorlar bağırıp çağırmaya… 

Aslında bu problemlerin çözümü kolay; yapılacak iş Kur’an’ı dinin merkezine koymak. 

Hadis usulünü Kur’an’a göre yeniden revize etmek. 
Bu revize işlemi yapıldığında hadisler ikiye ayrılacak: 

Kur’an’ın onay verdiği hadisler, 
Onay vermediği hadisler. 

Kur’an’ın onay vermediği hadisler (!) ayıtlandığında genelde referansı bu tür hadisler olan mezhep probleminin çözümü daha kolay olacak. 

Bu yola gidilmediği müddetçe karşımızda iki din olacak: 

1. İndirilmiş din; ben ona dinin “fit” hali diyorum. 
2. Uydurulmuş din; ben ona dinin “obez” hali diyorum. 

Uydurulmuş din: Birçok tarikat, cemaat ve siyasal İslamcının referansı; o din üzerinden varlıklarını devam ettiriyorlar. 
… 

KANSER mesabesinde böyle ciddi problemlerimiz varken, NEZLE mesabesinde yılbaşı gibi problemleri avamın nazarına vermek “cambaza bak” demektir. 
… 

GELELİM YILBAŞINA 

Günler bardaklara benzer. Günün/bardağın kafiri-mümini, helalı-haram olmaz, bardaklar hükmünü içindekine göre alır. 

İçinde alkol olan bardak için onu içmek haram denirken, içinde süt olan bardak için onu içmek helal denir. 

Hem Avrupa’da olduğum yıllarda hem de İstanbul’da, Hz. İsa (as)’ın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık’ta sohbet yapardım. 

Avrupa’da bu sohbetlere Hıristiyanları da davet ederdik. Hz. İsa’yı birlikte anar ve anlamaya çalışırdık. O sohbet vesilesiyle ruhuna Fatiha okur ve dağılırdık. 

31 Aralık’ta da yılın son gününde muhasebe konulu sohbet yapardım. 

Yani gün denen bardağın içine, o günleri yaratan Allah’ın razı olduğu amelleri koyardım. 

Doğum günü ve anneler günü gibi “gün denen bardakları” da benzer şekilde değerlendirirdim. 

Hatta bu konuda o kadar ileri gittim ki, takvim de ne kadar gün varsa o güne ait sohbetler hazırladım. 

Şahsımın Cuma hutbesi verdiği camiler çok renkli hutbelere sahne oldu. 
Sohbetlerde ve hutbelerde “şu gününüz mübarek olsun” diye başladığım günlerden Mart ayına ait birkaç örnek vereyim. 

1 mart 7 mart deprem haftası. 
6 Mart hukuk devleti günü… 3. Cemre toprağa düşmüş 
8 Mart dünya kadınlar günü.. 
15 Mart dünya tüketici hakları günü.. 
18 Mart Dünya yaşlılar günü 
21 Mart orman haftası… 
21 Mart uluslararası ırk ayrımı ile mucadale günü… 
22 Mart dünya su günü… 
23 Mart dünya metoroloji günü… 
25 Mart kütüphanecilik haftası 
25 Mart kalp haftası… 

Bu ve benzeri konuları dini sohbet konusu yapan biri olarak türümün ilk örneği olduğumu düşünüyorum ☺. 

Çıkış noktam şuydu: Hayatın içinde ne varsa, mutlaka ama mutlaka, İslam’ın, Kur’an’ın ve Hz. Muhammed’in o konuda diyecek bir şeyler vardır. 
Hayatın içinde Allah’ın ölçü koymadığı hiçbir şey yoktur. (Kaderin ölçü anlamına geldiğine de dikkat çekeyim.) 
… 

Bu yazı vesilesiyle yılbaşı denen bardağın içini Allah’ın razı olduğu güzel amellerle dolduran tüm insanların yeni yılını kutluyor, yeni yılın hayırlara vesile olmasını Rabbimden diliyorum. 

Deniz Tavacı

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski