Öncelikle bu virüsle birlikte tarihin enteresan bir zaman diliminde olduğumuzu biliyoruz. Bizim açımızdan durumu daha ilginç hale getiren ise kişisel yıkım tarihimize birkaç yıl içinde bir de küresel yıkım eklemek. Hikmete inanıyoruz hem kişisel hem de küresel yıkımımızda da hikmetler olduğunu biliyoruz. Allah büyüktür ve her an bir iştedir.
Ben İHL, İlahiyat ve İmam Hatip olarak görev yıllarını Milli Görüş çizgisinde geçirmiş ve camiaya, yaptıkları hayırlı hizmetlere istinaden dışarıdan sempati duymaya başlamış birisiyim. Tabii şunu da ilave etmek isterim; 28 Şubat mağduru İlahiyatçı olarak, kendi geleneğimiz bize selam vermezken, camianın kendi içinden olan ilahiyatçılara sahip çıkmasını tecrübe etmem de sempatimin kökenlerini oluşturdu diyebilirim. Herhalde camia piramidinin 1. Katındaydım (en alt); samimiyetle söylüyorum, hiçbir zaman 1-7'e piramit rakamlarını hiç bilmedim. Buna rağmen en üst seviyeden delillerle (Delillerin hukukiliği vb. tartışmalara girmiyorum, realite bu) 672 sayılı KHK ile ihraç olmayı başardım maalesef. İhraç olmadan önceki yıllarda ise MEB'e öğretmen olarak geçmiştim.Kişisel hikayem ve kapasitem itibariyle 15 Temmuz’a, sebep ve sonuçlarına dair birtakım değerlendirmeler yapabilme potansiyeline sahip olduğumu düşündüğüm için bu yazıyı kaleme alıyorum. Tabii diğer sebep de bilinme isteği.
Münferit platform ismini anlamlı buluyorum, İslam’da birey olma mevzusuna İlahiyat yıllarında çok kafa yormuştum. 20 yıl sonra hâlâ buralarda dolaşıyor olmamız da Türkiye Dindarlığı adına patinajımızın resmidir bence. 20 yıl önce fark ettiğim hatalar vardı. Örnek; Ahmet Taşgetiren, "Kendi İktidar Alanını İslamlaştırmak, 1999, Yeni Şafak" yazısı bu fark edişlere bir çentikti benim için. Türkiye Dindarlığında sorun olduğunu bu kadar erken fark etmeme rağmen beni hala teşkilat, cemaat ve tarikatlara sempati çizgisinde tutan şey; maslahatlar için görmezden gelmeydi. Hepimizde olan; yok canım yapmamıştır, istisnadır, o kadar da değildir vb... Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını gediğine koymak için ufak tefek yanlışları görmezden gelmek. İnanamamak..
28 Şubat yıkımından sonra aslında benim zihin dünyamda 90'lı yıllarda bol miktarda aldığım dava şuurunu diri tutan şeylerden birisi nihayet Camianın Milli Görüş çizgisiyle beraber Ak Parti içinde hareket etmesiydi. Malumumuz olan olaylar ve 15 Temmuz'dan sonra tekrar, bingo!. Hemen hemen İlahiyatçı arkadaşlarımın tamamı gibi idealistliği bırakıp sıradan bir memur olsaydım her şey normal akıp gidecekti. Derdim olduğu için 28 Şubat'ta elediğim tüm devaların yerini camia almıştı. İçlerinde olmadığım için kendi bürokrasilerinde ve devlet kademelerindeki adaletsizliklerinin hiçbirini bilmiyordum. Lise 2'de Erich Fromm okuyan ben; uyumuşum, Allah şahit tek bir haksız atamadan bile haberim olmadı. Sonuçta 1999'da Taşgetiren’in o yazısıyla Türkiye Dindarlığından aldığım dersi bu kez de binlerce katıyla 15 Temmuz 2016'da aldım.
Bütün bu tecrübelerin romanını yazmak icab eder ama kendimce bir girizgah yapayım dedim.
Darbenin kendisinden çok yıkıcı olan benim için camianın kurumsal yalan söylediğini fark etmek oldu. Hocam o meşum programı vb. bilmiyorlar, asla bir şey söylemeyin, ellerinde hiçbir şey yok dediler.
Ve bildiğiniz gibi listeleri kendi elleriyle teslim etmişler ve yalanla yüzleşme...
Vahiy Kültüründe asla yalana yer yoktur. Bu camia neye dayanarak takiyye yapıyor yalan söylüyor diye 15 Temmuz’dan sonra baktığımda, Peygamberimizin Amcası Abbas'ın Mekke’de kalması ve bazı gizli faaliyetler yürütmesine referans yapıldığını gördüm. Üzgünüm ama o iş sizin dediğiniz gibi değil beyler. Hayal gücünüzü zorlayarak oradaki belirsizliğe teoriler yamamışsınız.
Ve mahkemelerde; başkası adına utanmak, arkadaşlarımız çatır çatır yalan söylüyor. Hocam, mahkemede yalancı şahitlik Ku'ran’daki altı yedi büyük günahtan biridir. Bitti. Bunu nasıl yedirirsiniz kendinize.
Eskişehir sorgusunda ya yalan ya Bediuzzamanın hapsi arasında kalınca dua edip ölen Binbaşı Asım bunu anlatıyor olmalıydı. Barla'da Bediüzzaman’a yardım eden gariban köylünün yalan söylememek için mahkemede sağır numarası yaptığını da birkaç aylık tutukluluğumda içerde okuduk. Arkadaşlar dinlediler ve sorgulamadan mahkemelerde yalan söylemeye devam ettiler...
Takiyyeye tek bir dayanak kalıyor Şii kültürü... Molla talebelerden birinden bizzat duymuştum, FG demiş ki; "şartlar ne kadar değişirse değişsin ben hep bir yurdun 5. katında olacağım, Humeyni gibi. Meğer Mehdilik de aktifmiş; 120'ye kadar yaşayacakmış vb... Şiiliğe selam...
Sonuçta aklımı az kullanmamın cezası olarak pislik başıma döküldü 15 Temmuz’dan sonra... Allah aklını kullanmayanların başlarına pisliği böyle boca eder (Yunus,100)
Devletin yaklaşımıyla alakalı ayrıca bir yazı yazacağım. Ama bütün bu hengâmede şunu gördüm; Camia da aynı 99'daki gibi çıktı. Daha eğitimli oldukları için 17 sene sonra. Hikaye aynıymış be dostum; bizim medresedeki Hoca yine her şeyi biliyor, çatık kaşlı, seçilmiş, özel melekeleriyle insanlığı kurtaracak, eleştiri yok, şeffaflık yok, hesap verme yok... Hikaye aynıymış ama benim saflığım da aynıymış; dava taşı Anadolu kıtası kadar büyüktü değil mi? Patinaj sürüyor, 1993'de orta üçte cebimdeki son parayı verip aldığım Cuma dergisinden okuduğum argümanları 10-15 civarında TV kanalından dinliyorum. İlerleme var ama argümanlarda yenilik yok... En çok üzüldüğüm kendim ama ikinci sırada da şu: MAK Danışmanlık 2017 Dini Değerler Araştırmasına göre sorulan Allah’ın varlığına inanıyor musunuz sorusuna Ateistler %4, Deistler %6, Cevap vermeyenler %4, İnananlar %86. Cennete gideceğiniz kesin olsa hemen ölmek ister misiniz? sorusuna, Evet diyenler sadece %15... Ahirete iman; Tevhidle beraber imanın özüdür, iyi ki Ahiret var, sevgiyle kalın…
Hasan Hüseyin Cebeci