Bir Cemaat Abisinin Anatomisi

 

İngiltere'deki Hizmet Studies'in direktörü İsmail Sezgin'in Videon adlı bir Youtube kanalı var. 8 Temmuz 2019 tarihinde bu kanalın çok ilginç bir konuğu oldu. Dr. Hüseyin Kara. Kendi ifadesiyle vakti zamanında cemaatin en etkili 5 adamından biriymiş. Son olaylara kadar da, Kuzey Pasifik Ülkeleri imamı (Çin, Japonya, Kore, Singapur, Tayland). İşgal ettiği makam itibariyle söyleyeceklerine önem vermek gerekiyor. Çünkü şahıs olarak konuşmuyor, bir temsiliyete binaen konuşuyor. Kendi adına konuşsa, tonton, sevimli, bahçe ve torunlarıyla uğraşan, asabi biri der geçeriz. Fakat verdiği kararlar binlerce insanın hayatını etkilemiş. Hapishanedeki yüz binlerin bu halde olmasında bir şekilde payı var. Bu yönüyle eleştiriyi hak ediyor. 

Program bir klinik vakaa. Meydan okuyan tavrı, yıllarca son sözü söylemenin verdiği alışkanlıkla hala kendini otorite ve final sözün sahibi zanneden, mütevazılık elbisesi altında şeytani bir gurur, modern dünyadaki bilge insanlarla karşılaştırıldığında son derece cahil, fakat bilmediğinin farkında bile olmayan bir abi. Cemaatin karar vericilerin ruh halini, yönetim anlayışları ve altındaki insanlara nasıl hunharca davrandıklarını anlamak için, program altın bir fırsat sunuyor bize. 1 saat 6 dakika süren programı iki kere baştan sona izledim. Notlar aldım. Çok büyük hatalarını ikiye ayırmak mümkün. Bir şahsıyla, karakteriyle ilgili problemler; iki inandığı sistem, hizmet anlayışı ve Hocaefendiyle ilgili problemler.

Programı izlerken Ukrayna'daki bir hatıram aklıma geldi. Bir Doğu Ukrayna gezisinde Rusya'ya sınır, Sumy şehrindeydim. Uzak bir yere gitmem gerekiyordu. Tek vasıta taksiydi. Yol uzun, hem sıkılmamak hem de Rusçamı geliştirmek için taksiciyle muhabbete başladık. Son derece birikimli bu adam, aramızda biraz samimiyet oluşunca eski KGB ajanı olduğunu söyledi. Doğu Almanya'da, Leipzig ve yanılmıyorsam Rostock şehirlerinde yıllarca görev yapmış. Keyifli sohbetten sonra gitmek istediğim yere varınca, istediği yol fiyatı benim daha önce sorup araştırdığım fiyattan daha fazlaydı. İtiraz ettim. 3-5 kuruş için nasıl taklalar attığını görünce, fazla uzatmadan istediği parayı verdim. Yıllarca dünyayı tır tır titreten KGB bu muydu diye aklımdan geçirdim. Biraz hayal kırıklığına uğradım. 2 sene önceki Doğu Türkistan gezimde, başkent Urumçi'de bindiğim taksinin Polat Alemdar hayranı şoförü Hasan da bana kazık atınca, bunun tamamen insani bir şey olduğunu anladım. Hangi makamlarda bulunursak bulunalım, insandık, hatadan da münezzeh değildik. Programı izledikten sonra iyice kanaat ettim ki, yıllarca yerlere göklere sığdıramadığımız abiler, çok sıradan, hatta dünya ortalamasının altında kanaat önderleriymiş.

Şimdi gelelim programla ilgili eleştirilerime:

Dini cemaatlerde az çok bulunmuş herkes bilir ki, "baki davalar fani insanlara bina edilemez." Yani Allah'ın davası sistemlerle, kurumlarla anlatılır. Kişiler olsa da olur olmazsa da. Peygamberimiz vefat ettiğinde, Hz. Ömer çok üzülür. "Kim ki Muhammed (sav) öldü derse onun kellesini alacağım" der. Duruma Hz. Ebu Bekir müdahale eder; "Kim ki Muhammed'e (sav) tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed (sav) ölmüştür. Kim ki Allah'a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah Hayy'dır, ölümsüzdür." Anlatılmak istenen, davanın sahibi Allah'tır. Ondan gayri herkes geçicidir. Yıllarca cemaatte bize bunu anlattılar. Ve devamında şöyle söylenirdi. Bir sohbet mutlaka Peygamberimizden bahsetmeli. Ne yapıp ne etmeli, sözü O'na getirmeli. Buna "Sohbeti Canan" diyoruz.Programın konuğu Dr. Kara, program boyunca tam 69 kere "Hocaefendi" dedi. Bir tek kere bile Peygamberimizden referans göstermedi. Hocaefendi Asrın Müceddidi dedi, kırk yıldır bizi aldatmadı dedi, her işi ona sorarız dedi, bütün kararları o denetliyor dedi. Bir Hocaefendi Putperestliği (dini anlamda değil, sosyolojik anlamda kullanıyorum bu ifadeyi) aldı başını gitti.

"Doğru bir tanedir ve biz onu Hocaefendiden öğrendik" dedi. Bu abi demek devlet yönetimine gelse, bu tek olan doğruya inanmayan kimseye hayat hakkı tanımayacak. Oysaki Nur talebesi olan bu abi, eğer biraz olsun Risale okumuş ve hazmetmiş olsaydı şu ulvi hakikati bilecekti, "Benim yolum en güzeli en doğrusu diyebilirsin. Ama tek doğru benim yolum diyemezsin, bu doğru değildir." Allah'a götüren yollar farklı farklıdır. Biz burdan Berlin'e gitmek istesek, kimimiz arabayla, kimimiz trenle, bazılarımız uçakla, bazılarımızda bisikletle gidebilir. Hepsinde amaç Berlin. Teşbihte hata olmasın, Allah'a götüren yollarda böyledir. Kimisi uzun kimisi kısa, kimisi meşakkatli kimisi daha rahat.

Sunucunun sorduğu "Üst kademe kaçtı, alttaki garibanlar hapishaneler. Buna ne diyorsunuz" sorusuna. Şu iki ibretlik cevabı verdi, "Kadere inanmıyor musunuz? Kader onlara hapishaneyi bize Hicreti layık gördü." İkinci cevap: "Hocaefendi zalimin işini kolaylaştırmayın dedi. Biz de Hizmet etmek için dışarı çıktık."

Şöyle bir örnek geldi aklıma. Arkanızda zalim bir Kral, Hz. Musa’yı kovalayan Firavun gibi. Siz ve çocuklar, kadınlar, bebekler kaçıyorsunuz. Önünüze 2 metre genişlikte bir uçurum çıkıyor. Arkanızda canavar gibi bir iktidar, önünüzde bir uçurum. Uçurumdan ancak güçlü erkekler atlayabilecek. Çocuklarınızı, bebekleriniz, kadınlarınızı bırakıp kaçar mısınız? Burda matematik ve mantık hesabı mı yaparsınız yoksa döner "böyle zilletle yaşamaktansa yerin altı üstünde hayırlı" mı dersiniz.. Ya da bir annenin bebeği bir nehire düşse, kadında yüzme bilmiyor olsa, şöyle mi der: "Zaten yüzme bilmiyorum. Nehre atlasam da bir faydası olmayacak. İki kişi öleceğine bir kişi olsun." Bence Allah'a inanan insanların ölmekten korkmaması gereken anlar olmalı. Çıkar hesabı yapmamalı. Ganimette en önde olanlar, çile zamanında da en önde olmalıydı.

"Biz istişare cemaatiyiz" dedi, "Kuran da işleri istişare ile idare edilmesini emreder." Devamında "her işimizi Hocaefendiye sorarız" dedi. Bunun tam kelime anlamı OKSİMORON. İstişarenin ya ne demek olduğunu bilmiyor, ya da istişareyi milletin gazını alan, sonunda da Hocaefendiyle istediği kararları oluşturdukları bir sistem olarak görüyor.

"Benim gözümde politikacılar ve gazeteciler insan değildir. Bir kelamını biri kalemini satıyor" dedi. "Dün bizi yerlere göklere sığdırmayan politikacılar bugün bize her türlü kötü sözü söylüyorlar. O yüzden insan değiller" dedi. Aynı mantıkla cemaatteki abilerin çoğu da insan değil. Dün Tayyip Erdoğan'a bu adam bize Allah'ın bir lütfü, bugün de Süfyan, yani kafir diyorlar.

Cemaatin medyasındaki gazeteciler için şu korkunç ifadeyi kullandı. "Onlar bizim oraya hasbelkader koyduğumuz arkadaşlar." Yani şunu demek istiyor. Onların bir gazetecilik vasfı, yeterliliği yok. Varsa da bizim için bir anlam ifade etmez. Birine gazeteci ol, birine televizyonun şu birimine geç, diğerine şunu yap deriz yapar. Yarın fikir değiştiririz. Yani bir nevi "Avcı Köpeği" ... işimiz görülsün. Bu ifadeye benim bildiğim Today's Zaman'ın eski genel yayın müdürü Bülent Keleş itiraz etti. Ondan sonra şaşırıyorlar yüzlerce cemaat gazetecisi niye bir Can Dündar kadar saygı görüp etkili olamıyor. Senin kendine saygın yoksa, hamiyetin ve şahsiyetin yoksa, başkaları sana niye saygı göstersin.

Sunucunun "peki bu durumdaki bir gazeteci nasıl tarafsız olabilir" diye sorunca cevabı şu oldu. "Hizmeti iyi anladıysa, hizmeti mesleğinin önüne geçirdiyse, hizmete objektif bakamaz." Cevaptan da anlaşılacağı gibi, 5N1K, objektif habercilik, zulme, hırsızlığa, arsızlığa karşı çıkma, hakikati ortaya çıkarma umrunda değil. Gazetede gazetecilerde insanlar da amaca ulaşmak için bir enstrüman…

Cemaatten çıkanları "Kaybedenler" cemaatte kalanları "Kazananlar" olarak adlandırdı. Sunucu "bu Hizmeti din ile eş tutmak olmuyor mu" deyince kıvırttı. "Ben bunu ahiret için değil dünya için söylüyorum" dedi, ama devamında şunu ağzından kaçırdı. "Tevbe ederlerse kurtulurlar." Cemaat literatüre hakim olanlar bilecektir, "Kaybedenler"le, ahiretini kaybetme, cehenneme gitme anlaşılır.

Ve öyle bir kibir abidesi ki… Şunu dedi. "İnsanız hata yapmış olabiliriz. BEN BİLE geriye dönüp baktığımda, keşke şunu yapmasaydım dediğim şeyler var." Başka bir yerde "Benim konumum gibi bir konuma sahip olup da, Hizmete ihanet eden oldu"

İslam dinin hemen hemen bütün versiyonlarda, kamil insan olmanın yolu nefis terbiyesinden, gururdan kibirden uzak durmaktan, ve enaniyetini törpülemekten geçer. Allahın büyüklüğü karşısında biz sıfırız. Ne kadar aciz olduğumuzu fark edersek, Allah katında o kadar büyürüz. Allah katındaki değerimiz, aczimizle doğru orantılıdır. Abi kendiyle o kadar meşgul ki, bunun bile unutmuşa benziyor.

Derler ki 3 türlü cahillik var. Bir, bilmemek. Bu en masum cahilliktir. Bilmiyorsun, çalışır öğrenirsin. İki, bilmiyor ama kendini biliyor zannediyor. Bu daha problemli bir seviye. Ama en belalısı o da değil. Üç, "Cehl-i Mürekkep". Bilmiyor ama kendini biliyor zannetmek. Bu hastalığın tedavisi yok. Programı izleyince iyice emin oldum ki, cemaatin birçok abisi bu seviyede. Kendilerinden, hocaefendiden o kadar çok eminler ki, başka hiçbir şey öğrenme ihtiyacı hissetmiyorlar. Diğer muhteşem medeniyetlerden, yönetim biçimlerinden, edebiyat, güzel sanatlar, şiirden istifade etmeyi düşünmüyorlar. Çünkü onlara hocaefendinin kitapları yetiyor.

Programın faydalı yönü şu oldu. Konuk karadenizli. Karadenizli dostlar alınmasın ama zaman zaman fren-gaz mekanizması optimal işlemiyor. Normalde cemaatteki abiler çok dikkatlidir. Bir samimi fikirleri bir de resmi fikirleri vardır. Topluluk önünde hep, insanların hoşuna gidecek resmi görüşlerini dillendirirler. Bu abinin gaza gelip, coşması, "Zalimden kormuyorum, meydan okuyorum" deyip gaza gelmesi, elimize mantalitelerini anlamak için harika imkan sağladı. Cemaatin çelik çekirdeğini oluşturan bu ruhban sınıfından kurtulmadıkça, insanların gün yüzü görmesi çok zor. Değişime son derece kapalılar. 6 sene önce bu olaylar başladığında ne söylüyorlarsa hala aynı beylik lafları tekrarlıyorlar. Dünyanın nasıl bir yöne gittiğinden haberleri yok. Diktatörlük psikolojisiye nasıl mücadele edilir bilmiyorlar. Hala maklube yemeğiyle insanları tavlayabileceklerini zannediyorlar. Mesela Almanya'da, herhangi bir gençlik merkezinde Almanların sunduğu yüzlerce aktivite (müzik, spor, gezi, yerel yönetimlere katılım, staj, mesleki öğrenim…) varken sana niye gelsin insanlar… Umutsuz vakaa... Cemaatteki arkadaşlarıma tavsiyem YOU BETTER RUN FOR YOUR LİFE IF YOU CAN.

Nuri Turan 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski