Bloğumuzdaki “Bir Haber Ajansı'nın Sorularına MFP YYK'nın Cevapları” adlı yazıya bir yorum bırakan bir okurumuz hem o yazıdaki MFP YYK'nın cevaplarını, hem de genel olarak MFP'yi sağlam eleştirdi. Kendisinden bu yorumunu MFP'ye yazı olarak almak istediğimizi söylediğimiz zaman sağolsun bizi kırmadı. Utopia kullanıcı ismini kullanan okurumuzun eleştirisini aşağıda yayınlıyoruz.
Yazınız ve tavrınız genel olarak objektifliği yansıtmıyor. Siz de benim gibi hadiseye sübjektif olarak bakıyorsunuz. Bir hadisede taraf olmak yapılan yorumların sağlığına zarar verir. Bu yüzden benim yaptığımın da değerlendirme değil bir miktar savunma olduğunun farkındayım.Öncelikle kimsenin yaptığı yorumlara, verdiği kararlara Ömer Seyfettin’in “Kaşağı” hikayesindeki gibi yaklaşmamak lazım. Siz belli ki zeki ve yetenekli bir insansınız. Dünyada okumuş, kariyer yapmış, çevre edinmişseniz elbette kendi yetenekleriniz ve Hizmet’in desteği etkili olmuştur. Bu yapılanlardan dolayı gebe kalmak ve eleştirmemek zaten anlamlı olmaz. Yakın körlüğü en büyük problemlerimizden. Eleştirmek ve eleştirilmek insanın en özel hallerinden birisidir. Bence kaybettiğimiz en büyük nokta burası. Eleştirmekten korkuyor, eleştirilmeyi sevmiyoruz.
Ben çocuk denecek yaşta Hizmet Hareketi’ni tanımış bir kişi olarak hep güzellikler ve vefa gördüğümü belirtmek isterim. Elbette aktif olan yapılarda hatalar olur. İş adamıyım ve hala her gün hata yapıyorum. Burada ana kriter hata değil art niyet ve suç işlemek olmalıdır. Ayrıca yaşadığımız dönemin hassasiyetine bakarak yorum yapmanın daha tutarlı olacağını düşünüyorum.
Merhum Cemil Meriç’in dediği gibi “Zulmün olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.” Bu ölçü beni derinden etkileyen ve hayatıma şekil veren bir mihenktir. Burada bir tarafta Hizmet varsa diğer tarafta AKP var diyelim. Karşı tarafta devlet var demek insafsızlık ötesinde komik bir durum olur. Bu günkü şartlarda eleştiri yapacaksak iki taraf da aynı şekilde bakmak lazım.
15 Temmuz olayında kafanıza takılan sorulara aynı samimiyetle AKP açısından da bakmanız gerekir bence. Enişteden alınan haberlere, en üst kuvvet komutanlarının düğünlerde gezmelerine, istihbarat başkanının günlerce ortada olmayışına, Genel Kurmay Başkanı’nın kendi askerleri tarafından esir alınıp sonra ödüllendirilerek Milli Savunma Bakanı yapılması, Adil Öksüz’ün garip bir şekilde serbest kalması ve sonra haber alınamaması, uçağının havada F16’lar tarafından görülmemesi, Darbe Soruşturma Önergesinin AKP oylarıyla reddedilmesi, bir gecede yüz binlerce insanı işinden eden listelerin hazırlanması (daha önceden hazır olması), darbe için ilahi bir lütuf tanımlaması yapılması, Askerlerin aşağılanarak toplu şekilde tasfiye edilmesi, Türk Ordusu’nun temellerinin sarsılması, en alakasız kurum ve insanların darbeden sonra KHK’larla cezalandırılması, darbe teşebbüsü öncesinde basının iyice abluka altına alınması, on yıllarca askıda kalan kanunların 15 Temmuz öncesi yürürlüğe sokulması gibi onlarca soruya ve ardından yapılan korkunç uygulamalara kuru kuru (ayıp olmasın kabilinden) eleştirmek ne insafa ne de insanlığa sığmaz.
İnsanlar nehirlerde boğulurken, aileler demir parmaklıklarla ayrılırken, Mümtazer Türköne, Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Ali Ünal, Selahattin Demirtaş gibi insanlar sadece fikirlerinden ötürü hapiste ömür tüketirken yaptığınız yorumlar tarihe çocuksu korkuların yansıması olarak geçecektir. Kadrolaşma, adam kayırma ve mobbing gibi uygulamalar yüzünden eleştirdiğiniz Hizmet kadar keşke gelin, damat, şoför, yenge tüm aile bulduğu kurumları kene gibi sömürenleri de eleştirseniz. Her bulduğu arsaya saray yapma hevesinde olanları da eleştirseniz. Yüzükle gelip uçak beğenmeyenleri de eleştirseniz keşke. Her iki tarafı da eleştirenler benim gözümde samimi olacaktır ancak korku ve endişe ile bugün mazlumlara çullananlar (Allah CC. ve tarih şahit olsun) korkularıyla imtihan olacaklar. Korku insani bir endişedir ancak loğusa kadınları hastaneden direk hapishaneye sevk eden zihniyeti cilalamak ne objektiflik ne de fikir savunuculuğu olamaz. Bir nehirde 3 evlat ve eşini kaybeden bir babaya hayat hakkı tanımayan zihniyeti savunmak eleştirmek olamaz. Babasının cenazesinde ellerinden kelepçe çözülmeyen akademisyenleri görmemek ufak tefek ayrıntıları kaçırmak olamaz.
Tarih yaşadığımız hadiselerin benzerleriyle dopdolu. Her dönemde zalimler ve mazlumlar olur ancak teknolojinin ve haber ağlarının bu kadar yaygın olduğu bir dönemde hakikat uzun süre gizlenemez. Kendi aleyhlerine en ufak bir habere bile yayın yasağı getirenler ancak masumlara atılan iftiraları manşet manşet yayanlar elbette bir gün utanç içinde başlarını öne eğeceklerdir.
Hamaset yapmıyorum. Yurtdışında insanların ülkelerinden uzakta ne şartlarda yaşamaya çalıştıklarını görerek yazıyorum bunları. Yurt içinde insanların korku ve endişe içinde linç edilmemek için başlarını eğip gezdiklerini bilerek yazıyorum bunları. Hayatında karakola gitmemiş insanların cezaevlerinin yollarını eskittiklerini bilerek yazıyorum bunları. Hayatında harama bulaşmamış insanların mallarına mülklerine çöküldüğünü görerek yazıyorum bunları. Türk Ordusu’nun şerefli generalleri don gömlek yerlerde sürünürken yayınlayanlar yapılan mahkemeleri yayınlamaktan korktuğu için yazıyorum bunları. Fırat adında bir çocuk tedavi için yurtdışına götürülmek istenirken ailesinden dolayı ölüme mahkûm edildiği için yazıyorum bunları. Abisinin yerine hapse atılan kardeşler, kocasının yerine tutuklanan eşler, babasının yanında tutuklanan evlatlar olduğu için yazıyorum bunları.
Yaptığınız şey eleştirmek değil, eleştiri olsa öpüp başıma koyarım. Korku yüzünden en ufak hataları korkunç zulümlerden daha büyük görmek kabul edilebilir değil. Hükümeti de eleştiriyoruz demek için üç beş satır yazmak hakkaniyet olamaz. HAYKIRMAK LAZIM! Dünyada bu kadar ülke hala bu konuda delil yok derken, uluslararası kurumlarla incelenmesine karşı çıkanlar kimlerse bu konuda işin içinde olanlar onlardır. Emniyet, Askeriye, Adalet kurumları hallaç pamuğu gibi savrulurken birkaç tane Emile Zola çıkaramayan ülkemden zaten ne insaf ne de entelektüel bakış beklemek bizim gibi saflara düşerdi.
Velhasıl, yazdığınız şeyler zamanlama ve tarafsızlık açısından gerçekten bana göre çok üzücü şeyler. Bu noktada herkesin tarafını seçtiğini ve yarınlara bir not bıraktığını düşünüyorum. Sizler de ciddi potansiyele sahip kişiler olarak eğer eleştiri yapacaksanız lütfen her kesime ve her açıdan yapın ki yarınlarda mahcup olmayın. Eleştirin ancak Ahmet Altan gibi hep mazlumları savunmak için yapın. Altan zamanında orduyu da muhalefeti de Cemaati de Atatürkçüleri de eleştirdi ve onun için son dönem eleştirileri tam yerine oturdu.
Eleştirme hakkınıza saygı duymakla birlikte yazıların çok zayıf ve çocuksu olduğunu görerek üzülüyorum. Keşke geleceğe dair umutların yeşereceği objektif ve kaliteli eleştiriler yapsanız.
Yarınlara hepimiz not düşüyoruz. Umarım yaşadıklarımızdan hepimiz gerekli dersleri alırız. Hatalarımızdan doğrulara giden yollar çıkarırız…
Saygılarımla,
Utopia