Uzun süre sabitlenmiş tweet'im olarak kalan tweet’imde “cemaat bana kişisel olarak dini-ledünni çok şey kattı” (cahillik işte, ledünni yazarken niyetim “dini olmayan, fenni” demekti ama o kelimenin manası hiç öyle değilmiş, şimdi düzeltiyorum 😊) diye yazmıştım (kaynak) ama onca “the cemaat” eleştirileri arasında bu çok samimi şekilde yazdığım kısa değerlendirmemi açmadım, detaylandırmadım ne yazık ki. Bir MFP okurunun bana e-maili üzerine bu konuda yazmaya karar verdim. Hak sahibine hakkını teslim etmek çok önemli. Gülen cemaatin iyi taraflarını kabul edip, bunları da masaya koymamız, korkmadan konuşmamız lazım.
Gülen cemaatinin bana kattığını düşündüğüm iyi şeylere geçmeden 4 önemli noktaya işaret etmek istiyorum. Birincisi, bu yazı önceden yaptığım eleştirilerin (mesela Gülen hakkındaki negatif değerlendirmelerimin) değiştiği, onların hala arkasında olmadığım manasına gelmiyor. İkincisi, bu yazıda amacım Gülen cemaati mensup ve sempatizanlarına hoş görünmek değil (hoş görünme durumunu çoktan aştığımın farkındayım ve bununla barışığım 😊), sadece hakperest olabilmek için kaleme alıyorum bu yazıyı. Üçüncüsü, Gülen cemaatinin bana kattığı (ve şu an kurtulduğum ve kurtulmaya çalıştığım) kötü şeyler de var; ama onlara bu yazıda değinmeyeceğim. Dördüncü ve son olarak, şu anlaşılsın istiyorum, ben Gülen cemaatine düşman değilim, onların iyiliğini istiyorum. Gülen’e de düşman değilim, çok yanlış şeyler yaptığını düşünüyorum ama Rabbim günahlarını affetsin diyorum.
Evet, Gülen cemaati insanlarıyla birlikteliğimin, etkileşiminin bana getirdiği çok güzellikler oldu. Bunlardan bahsederken sanki biraz da hayat hikayemden bahsetmiş olacağım çünkü ömrümün yarısından fazlası Gülen cemaati ile irtibatlı geçti diyebilirim. Orta ikinin sonunda ilk “abiler” ile tanıştım bir cemaat yurdunda. Çok iyi abilerdi; zeki, ahlaklı, becerikli. Çok güzel hazırladılar bizi fen lisesi sınavına (Allah’tan orta üçte gözlük kullanmam gerektiği ortaya çıktı da askeri okula hazırlanmak için ayrılan gruba girmekten kurtuldum, o zaman bunun ne kadar yanlış olduğunu fark edemiyordum tabii). Futbola ve masa tenisine ilgim ve becerim bu güzel abiler sayesinde arttı. İzmir Fen Lisesini kazandığım halde burslu olarak Samanyolu Fen Lisesine (SFL) gittim. SFL’de hem üniversite sınavına, hem matematik olimpiyatlarına çok güzel hazırladılar beni. SFL’de de hocalarım, belletmenlerim, olimpiyat çalıştırıcısı abiler hepsi hem işlerini çok güzel yapan, hem de çok ahlaklı ve iyi insanlardı. SFL’deki üst dönem abiler devlet fen liselerindeki üst dönemler gibi alt dönemleri ezmek yerine alt dönemlere yol gösterip yardım eden, örnek olan insanlardı. SFL’deki sınıf arkadaşlarımı da çok sevdim; onlardan 5-6 tanesini hala kardeşim gibi görürüm, hiç irtibatımı koparmadım. Çok güzel bir zaman geçirdim SFL’de. Şimdi tekrar lise seçimi yapacağım yıllara geri dönsem, yine SFL’yi seçerdim.
Üniversite sınavında Bilkent’i kazandım. O zamanlarda Bilkent’te—özellikle bizim gibi burslu öğrenciler arasında—cemaatten olanların sayısı bir hayli fazlaydı. Benim sosyal çevrem de doğal olarak cemaatten olanlardan oluştu büyük çapta. Pırıl pırıl insanlardı sosyal çevremdeki arkadaşlarım, orada “abi” dediğim insanlar da pırıl pırıl insanlardı. İyi niyetli, iyi karakterli, beraber vakit geçirmekten zevk duyacağınız masum insanlardı %99’u itibariyle. Üniversitede bile cemaat fanusu içinde yaşamanın o zaman fark etmediğiniz sizden aldığı şeyler vardı elbet; her türlü görüşten insandan istifade edememek mesela, veya çok dar bir anlayışa sahip olmak. Ama güzel günlerdi Bilkent günleri de.
Amerika’ya doktoraya gelince Türkiye’den çok daha farklı bir ortama geçiyorsunuz. Etrafınızda sizin gibi Türkçe konuşan insanların değeri çok artıyor. Hem master’ım, hem doktoram sırasında yine ana çevrem cemaatten oldu. Ama bu yıllarda biraz daha fanus dışına çıkabildim diyebilirim, daha başka görüşten arkadaşlarım da oldu. Amerika’da üniversite hocası olarak 10 sene yaşadığım şehirde de benzer bir hayat yaşadım, ana çevrem cemaat olmakla beraber değişik görüşten (Türk veya yabancı) dostlarım da oldu. Şimdi bu şekilde geriye dönüp bakınca anlıyorum ki Ahmet’in yazı dizisinde anlattığı “Gülen Cemaatine Giriş -101 / Görünür Yüz Bölge Hizmetleri 1, 2, 3” kısmıyla (kaynak 1, 2, 3 benim “insanları itibariyle” hiçbir problemim olmadı. Felsefesine ve anlayışına dair, kült tarzı yaşama dair, beyin yıkamasına dair—daha önce yazılarımda ve tweet’lerimde paylaştığım üzere— eleştirilerim ve problemlerim var elbet. Ama en azından benim etkileşimimin olduğu Gülen cemaati mensubu insanların ortak özelliği iyi niyetli ve iyi karakterli olmalarıydı (elbet istisnalar vardır, bu benim durumumda çok azdı). Bu bana psikolojik ve sosyal olarak çok pozitif katkılarda bulundu diyebilirim.
Bütün bunlar sadece benim yaşadıklarım olsa çok önemli değil. Ama eminim ki binlerce insanın benimkine benzer deneyimleri oldu. Zannediyorum çoğu insanın hala Gülen cemaatindeki sorunları görememelerinin ana sebebi mensuplarının iyi insanlar olduklarını bilmelerinden kaynaklanıyor. Felsefe ve anlayışa dair büyük problemlere konsantre olamadıklarından bu problemleri göremiyorlar.
Bana en acı gelen işte bu iyi insanların Gülen cemaatinin içindeki gerçekten çok küçük bir azınlığın (her ne kadar bunların bir kısmı cemaatin merkezinde ve karar alıcılarından olsa da) hatalarından, günahlarından ötürü haksız yere ceza çekiyor olmaları. Belki bir kısmınız bu dediğime inanmayacak ama bu durum benim içimi yakıyor.
Yaşım 40’a dayandı. Bu yaştan sonra yeni bir hayat görüşü oluşturmaya çalışıyorum. Keşke bu cemaate hiç girmeseydim, çok daha geniş bakışlı bir hayat görüşünü gençken oluşturabilseydim diyorum kesinlikle ama biliyorum ki öyle olsaydı bu kadar güzel ve iyi insan ile teşrik-i mesaim olamayacaktı. Gel gör ki zamanda geriye yolculuk yok, herkes gibi benim de önümdeki maçlara bakmam lazım 😊.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.
-İsa Hafalır
Hamiş: Bu yazımı okuyanların Gülen cemaati veya benim tabirimle the cemaat hakkındaki diğer yazılarımı da okumalarını rica ediyorum:
