İnançsızlık Aptallık mı Yoksa Din Denen Matriks Evreninden Kurtuluş mu?

Bu soruya farklı mecralarda farklı pencerelerden cevap verebilirim ancak burası cemaat yahut hizmet denen oluşumla ilgili olduğu için ateist olmamın o kurumla alakasına değineceğim. 

Lise yıllarım bitmek üzereydi. Hizmet yahut genel tabiriyle cemaatle lise son sınıfta tanıştım. Bir sene abiler diye tabir edilen evlere gidip geldim. Bunu o zamanlar herhangi bir dini veya ideolojik amaçla yapmıyordum. Daha çok sosyal bir aktivite olarak görüyordum ve üstelik derslerime de katkısı oluyordu. O yıllarda dine dair hiçbir şüphem yoktu. Kuran'ı parça parça da olsa büyük ölçüde Türkçe olarak okumuştum. (Bu arada Arapçasını okumayı da iyi biliyorum) Okuduğum her ayette büyülenmiş gibi etkileniyordum. Ne de olsa o "olağan üstü, ezeli ve ebedi, sonsuz" bir varlığın sözüydü. Her neyse... "Abiler" e gidip geldiğim sıralarda pırlanta diye tabir edilen ve Fethullah Gülen’in dini sohbetlerinin derlemesinden oluşan kitaplar okumamı istiyorlardı. Diğer bütün kitapları bana sadece boş edebiyat kitabı gibi gelse de bir kitabı beni sarstı. (Bugün din denen dogmadan kurtulduysam ve zihnimi özgür bıraktıysam bunu o kitaba borçluyum) Kitabın adı "Asrın Getirdiği Tereddütler"di. Aslında sıradan bir ateiste oldukça saçma gelecek sorular ve açıklamalarla dolu bir kitap olsa da o dönem Kuran'a ve Şeriata son derece inanan ve emin olan, genç ve cahil biri için yani benim için sorgulama yolunun ilk adımıydı. Aklıma daha önce hiç gelmeyen, okuduğu her ayeti düşünmeye bile gerek duymadan direk özümseyen benim gibi biri için o sorular imanımda pürüzler oluşturdu. 

Gel zaman git zaman abiler beni kamp denen bir sosyal aktiviteye çağırdı ve kabul ettim. Bunun her yıl yapılan standart okuma, ders çalışma ve standart ibadet ritüellerinin daha sık yapılmasından ibaret bir aktivite olduğunu sanıyordum. Sonradan anladım ki bu ben ve benim gibi kişileri askeri okula hazırlamak içindi. Bu bölümü kısa keseceğim çünkü bu konu başka bir yazıda uzun uzun ancak anlatılır ve şu an neden inançsız olduğumu anlatmak istiyorum. Sonuçta mülakatlar, üniversite sınavı falan derken Harp Okuluna girdim. Harp Okulu bambaşka bir ortamdı. Laik, Kemalist, dinden soyutlanmış ve pozitif bilimlere odaklı bir eğitim sistemine sahipti. Kısacası dini önceden sorgulamaya başlamış benim gibi birinin önüne konmuş dev bir sorgulama evreniydi. Bazı kitaplar okudum. Bunlar Avrupa medeniyetinin fikir temellerini atmış Kant, Rousseau gibi filozofların kitaplarıydı. Daha önce Kuran'dan başka kitap okumamış ve imanı kat kat çelikle kaplanmış benim gibi birisi için birer zihinsel devrime yol açtı adeta. Ama yine de bütün bunlar dinden kopmam için bir sebep değildi. Daha bilgili, daha medeni, daha aydın bir dindar olmak için okuyordum. Ve gün geldi harp okulu da bitti. Mezun olduk. Abilerle irtibatım fiziksel olarak kopmadı ama zihinsel olarak ben bambaşka bir evrendeydim artık. İkide bir anlatılan peygamber rüyaları, doğaüstü hikayeler falan bana komik geliyordu ama bunu belli etmiyordum çünkü bunları anlatanlar espri yapmıyordu. Bunu bir telkin ve hipnoz yöntemi olarak uyguluyorlardı. Hâlâ dindardım fakat abiler denen kişilerin din algısıyla benimki tamamen farklıydı. 

Mezun olduktan bir yıl sonra 15 Temmuz olayı oldu. Tutuklandım ve 6 ay cezaevinde kaldım. 6 ay boyunca sadece kitap okudum. Onlarca kitap... Aklımı ise hep bir tek soru kurcalıyordu. BÜTÜN BUNLARIN SEBEBİ NE? ALLAH NEDEN BÖYLE OLMASINI İSTİYOR. NEDEN DÜNYA HEP FELAKETLERLE DOLU? Kuranı baştan sona Türkçe okudum ve şunu fark ettim. Kuran'da evrensellik namına bir şey yoktu. Arapları ilgilendiren veya İsraillileri ilgilendiren onlarca olay varken tüm insanlığı ilgilendiren hiç olay yoktu. Hikayeler ise "abilerin" anlattığı komik doğaüstü olaylardan farksızdı. Ben yine de direndim. Kuran Allah'ın sözüydü sonuçta. Mutlaka bir hikmeti vardı. İçindeki olaylar tüm insanlığa örnek olarak anlatılan olaylardı. (Gerçi yine de kendimi "Muhammed’in hangi eşiyle önce hangisiyle sonra yatacağının" insanlığı ilgilendiren bir yanı olduğuna bir türlü ikna edemiyordum) Hapis süreci bitti ve çıkınca bu konulara ağırlık verdim. Belgeseller izledim. Carl Sagan-Cosmos, Efe Aydal-Kırmızı Hap, Çağrı Mert Bakırcı-Evrim Dersleri. Bu belgeseller aklımdaki ateizm ve evrim eleştirilerinin tamamını yerle bir etti. Biz insanlar olarak kendi egomuzu küstahça sonuna kadar şişirmiş ve evrenin bizim hizmetimizde olduğunu sanan, teknik olarak en zeki ama pratikte en aptal canlı türü olduğumuzu anladım. Neden varız? sorusunu sormamız bunun bir cevabı olduğu için değil, diğer hayvanlardan biraz daha zeki olmamızın sonucuydu ve bu soruya verdiğimiz din, yaratıcı, sınav, ahiret gibi cevaplar anlamlı ve doğru cevaplar olduğu için değil biz böyle anlamlandırmak ve inanmak istediğimiz içindi. 

Dünyada binlerce inanç çeşidi var ancak insanlar hepsini reddedip birinin kesin doğruluğuna inanıyor. Ben ve benim gibiler ise o bir tanesini de reddediyoruz. Çünkü BİLMİYORUZ ! Cevabı bilmediğimiz içinde uyduruyoruz. Fazla uzatmamak lazım. Tanrı var olduğu ispatlanana kadar yoktur. Evrenin düzeni tanrının varlığının ispatı olamaz zira evrende de mutlak bir düzen yoktur. Gezegenler çarpışabiliyor. Galaksiler ve yıldızlar yok olup yenileri oluşabiliyor. Saat gibi tıkır tıkır çalışan evren düzeni bizim kendimizi kandırma yöntemimiz sadece. Doğuştan gelen genetik bozukluklardan tutun, her sene rastgele binlerce insanı öldüren doğal afetler, dünyaya ve diğer gezegenlere düşen hayatı tahrip eden (65 milyon yıl önce dinozorları ve türlerin yarısını yok eden gibi) sayısız meteorlara kadar her şey bir kaos. Evren kusursuz değil, dünya kusursuz değil, hele ki insan hiç kusursuz değil. Başlangıç nedir bilmiyoruz ama uydurmak bunu bildiğimiz anlamına gelmez. 

Ve son olarak: Ey tanrı eğer varsan sana meydan okuyorum. Senden daha adil ve kusursuz bir düzen kurabilirdim. Tanrı olmayı hakketmiyorsun! 

GökTürk
Twitter: @GkTrk1645 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski