Kur’an ve sünnete vakıf bir insan olarak ben şuna inandım “Bir cemaate mensup olmak zarurettir/görevdir/farzdır.”
Fakat bu inancımı böyle ifade etmedim. Çünkü bazı kavramlar o kavramları, güzel temsil etmeyenler yüzünden toplum nezdinde sabıkalı hale gelebiliyor. Tarikat ve Cemaat kelimeleri de bunlardan biri… Ben yıllarca bu kelimelerin yerine “organize” kelimesini kullandım.
Neden kullandım, çünkü organize kelimesi, bütün tarikat, cemaat, vakıf, belediye ve devlet gibi oluşumları içine alan, 3 insandan, 3 milyar insana kadar insanların iş bölümü yaparak yaptıkları her işi içine alan bir kelime…
Yapmak istediğini, tek başına yapamayacağını düşünen, tek başına yapsa bile daha fazla fayda/verim/değer elde edemeyeceğini inanan insanın, diğer insanlarla birlikte iş yapmasının adı: Organize olmaktır.
Kısaca bütün insanlar tek başına yapamayacağı her iş için organize olur.
Peki, “organize/cemaat olmanın zıddı nedir?” denirse, tek başına hareket etmek denebilir.
Münferit kelimesi için TDK sözlüğünde “Tek, ayrı, kendi başına olan” anlamına geliyor.
Platformun adı münferit ama platformunun bir “Yayın ve Yönetim Kurulu (YKK)” var. Yani kimse tek başına hareket etmiyor.
Benim anladığım kadarı ile bu platformu münferit yapan, herhangi bir tarikat, cemaat veya benzeri bir grupla bağlantısı olmayan bireylerin yazı yazması…
Demem o ki: Hayatın içinde insanın münferit/tek başına/bağımsız hareket ettiği alan neredeyse yok gibi…
Bir toplumda devlet en büyük/makro organizasyonken aile de en küçük/mikro organizasyondur.
Doğduğumuzda bir organizasyonun/ailenin içine doğarız. O organizasyon, bizim kimliğimizi ve kişiliğimizi inşa eder. Sonra biz de aile oluruz yani organize oluruz…
“İnsan sosyal bir varlıktır” sözü: İnsan organize hareket eden bir varlıktır sözünü de içine alır…
Bu işin felsefesini sayfalarca yapabilirim…
Alanı daraltıp sadede gelirsem; Kur’an’ı ve (“Kur’an’ı doğru anlayan bir insan nasıl yaşar?” sorusunun cevabı olan) peygamberleri doğru anlayan bir Müslüman münferit/tek başına hareket etmez.
Tek başına hareket eden hiçbir peygamber yoktur. Her peygamber, vahyin rehberliğinde, inandığı değerleri, diğer insanlara götürmek için organize olmuştur.
Organize olmak şuurlu bir Müslüman için bir görevdir.
Bir misalle devam edelim. Ahlaksızlığı dünyayı saran bir yangına benzetelim; Kur’an bu yangın karşısında her Müslüman’a sorumluluk yükler. Bu sorumluluğun farkında olan Müslüman, yangına karşı tek başına mücadele etmek istediğinde, yangın karşısında yetersiz kalacağını bilir ve bu bilgiden yola çıkarak kendi gibi düşünen insanlarla yangına karşı birlikte mücadele verir.
Şimdiye kadar ortaya çıkan bütün tarikatlar ve cemaatlerin ortaya çıkmasının arkasında bu ve benzeri düşünceler vardır.
Önceki yazımızda şunu demiştim artık bu işler tarikatlarla ve cemaatlerle olmuyor.
Yapılması gereken: “Ben Müslümanım” demenin sorumluluğunu omuzlarında hisseden Müslümanların bulundukları ülkelerde tamamen yasal çerçevede faaliyet gösteren dernek, vakıf vb. yapılar içinde organize olması.
Bu süreçte ben de birçok insan gibi sıkıntılar yaşadım. Fakat ne yaşarsam yaşayayım, The Cemaatin ve benzerlerinin yaptığı yanlışlar benim gelecekte iyi insanlarla organize olup yapacağım doğruların katili olmayacak.
Elimde, dünyadaki bütün tarikat ve cemaatleri fesh edecek bir yetki olsa, onların hepsini kapatırım. (Bu bölümde buyurgan bir dil kullandığımın farkındayım. Siz bunu tavsiye olarak okuyabilirsiniz.)
Sonra da onlara “Eğer gerçekten bulunduğunuz ülkelerde hala İslam’a hizmet etmek istiyorsanız, kuracağınız dernek ve vakıfların tüzüğünde şunların yazması ve içinde bulunduğunuz topluma şunları deklere etmeniz gerekiyor” derim.
Bu derneklerin veya vakıfların tüzüğünde şunlar yazmalı.
...
Yöneticiler seçimle iş başına gelecek.
Kararları yönetim kurulu verecek.
Verilecek her karar verilmeden önce, o karar için bağımsız yani o yapıyla bağı olmayan uzman görüşü alınacak.
Ardından alınacak kararlar artı ve eksi yanları ile bütün üyelere duyurulacak.
Gelecek itirazlar dikkate alınacak ve cevap verilecek.
Her şey şeffaf olacak.
Karar defteri olacak.
Orada yazanların dışında kesinlikle faaliyet yapılmayacak.
Yeni-eski her üyenin bilgi edinme hakkı olacak.
Her seviyede, herkes periyodik olarak hesap verecek.
Maaşlı çalışan varsa, belli periyotlarda mal beyanında bulunacak.
Eleştiri en temel hak olacak.
Niyet ve amaç net bir şekilde ortaya konacak.
…
Bu maddeler, yine bu maddelerle uyumlu bir şekilde çoğaltılabilir.
Yöneticiler seçimle iş başına gelecek.
Kararları yönetim kurulu verecek.
Verilecek her karar verilmeden önce, o karar için bağımsız yani o yapıyla bağı olmayan uzman görüşü alınacak.
Ardından alınacak kararlar artı ve eksi yanları ile bütün üyelere duyurulacak.
Gelecek itirazlar dikkate alınacak ve cevap verilecek.
Her şey şeffaf olacak.
Karar defteri olacak.
Orada yazanların dışında kesinlikle faaliyet yapılmayacak.
Yeni-eski her üyenin bilgi edinme hakkı olacak.
Her seviyede, herkes periyodik olarak hesap verecek.
Maaşlı çalışan varsa, belli periyotlarda mal beyanında bulunacak.
Eleştiri en temel hak olacak.
Niyet ve amaç net bir şekilde ortaya konacak.
…
Bu maddeler, yine bu maddelerle uyumlu bir şekilde çoğaltılabilir.
Bu dernekler veya vakıflar bulunduğu ülkelerin insanlarına şunu deklere etmeli;
...
Yaşadığımız ülkenin anayasasını, birlikte yaşama sözleşmesi olarak görüyor ve sözleşmenin bütün maddelerine uygun harekete edeceğimize söz veriyoruz.
Biz ülkemizde yaşayan herkesin (eşcinsel ve ateist de olsa) inanç ve ifade özgürlüğüne saygı duyuyoruz.
Dinimiz İslam, Biz Müslümanız. Bizim yaşadığımız ülkelerde, İslam devleti talebimiz yok ve olmayacak. (Sayımız beşken de olmayacak beş milyonken de olmayacak)
Devletten öncelikli talebimiz adalet olacak. Yine bu adaletin toplumsal yansıması olarak, devletin bütün inançlara eşit mesafe durması ve onlara inançlarını yaşayabilecek ortam sunması olacak.
Devletin laik olmasını her durumda savunacağız.
Yaşadığımız ülkeyi vatan bilecek, o ülke insanlarının iyi ve kötü günlerinde onlarla birlikte sevinecek, onlarla birlikte üzüleceğiz.
Yaşadığımız ülkede amacımız, ülke insanlarına yük olan değil, onların yüklerini taşımada destek veren, katma değer üreten bireyler olmak.
Yaşadığımız ülkede vergi vermeyi en temel görev bilecek,
Vergi vermeden alacağımız her hizmetin haram olduğunu, o ülkedeki bütün insanların haklarına tecavüz olduğunu kendi üyelerimize ilan edeceğiz.
…
Bu maddelere yine bunlarla uyumlu yeni maddeler ilave edilebilir.
Yaşadığımız ülkenin anayasasını, birlikte yaşama sözleşmesi olarak görüyor ve sözleşmenin bütün maddelerine uygun harekete edeceğimize söz veriyoruz.
Biz ülkemizde yaşayan herkesin (eşcinsel ve ateist de olsa) inanç ve ifade özgürlüğüne saygı duyuyoruz.
Dinimiz İslam, Biz Müslümanız. Bizim yaşadığımız ülkelerde, İslam devleti talebimiz yok ve olmayacak. (Sayımız beşken de olmayacak beş milyonken de olmayacak)
Devletten öncelikli talebimiz adalet olacak. Yine bu adaletin toplumsal yansıması olarak, devletin bütün inançlara eşit mesafe durması ve onlara inançlarını yaşayabilecek ortam sunması olacak.
Devletin laik olmasını her durumda savunacağız.
Yaşadığımız ülkeyi vatan bilecek, o ülke insanlarının iyi ve kötü günlerinde onlarla birlikte sevinecek, onlarla birlikte üzüleceğiz.
Yaşadığımız ülkede amacımız, ülke insanlarına yük olan değil, onların yüklerini taşımada destek veren, katma değer üreten bireyler olmak.
Yaşadığımız ülkede vergi vermeyi en temel görev bilecek,
Vergi vermeden alacağımız her hizmetin haram olduğunu, o ülkedeki bütün insanların haklarına tecavüz olduğunu kendi üyelerimize ilan edeceğiz.
…
Bu maddelere yine bunlarla uyumlu yeni maddeler ilave edilebilir.
Şimdi geldik bu yazının en önemli bölümüne. Bu bölümün girişinde Türkiye’de bulunan belli başlı tarikat, cemaat ve grupların isimlerini verelim.
İsmail Ağa Cemaati (Önderi Mahmut Ustaosmanoğlu)
İskender Paşa Cemaati (Zahit Koktu, Esat Coşan ve şimdi oğlu Nurettin Coşan)
Erenköy Cemaati (Muradiye Vakfı) Önderleri: Tahir Büyükkörükçü (Gazeteci) Ahmet Taşgetiren ve Topbaşlar
Süleymancılar, Önderleri: Kemal Kaçar’ın torunları Denizolgun kardeşler.
İhlascılar (Enver Ören)
Kırkıncı Hoca ve Yazıcılar gibi diğer Nurcu gruplar
Nakşibendi Yahyalı Cemaati Önderi: Ramazan Dinç.
Hakikatçiler, Önderi: Ömer Öngüt.
Hazneviler, Önderi: Muhammet Muta Haznevi
Menzilciler, Önderi: Abdulbaki Erol.
Uşşakiler, Önderi: Fatih Nurullah.
Kadiri Muhammediye, Önderi: Muhammet Ustaoğlu.
Hizbül Tahrir.
Tillocular.
Halveti Tarikatının Şabaniye kolu
Nurettin Yıldız Gurubu
Ve The Cemaat grubu
…
Yurt dışında da bağlantıları olan bu yapıların hepsine şu soruyu soralım.
Yukarıdaki tüzük ve deklarasyonun altına imza atar mısınız?
Şimdiye kadar izledikleri çizgiye bakarsak at(a)mazlar.
Bu imzayı atamayan Müslümanlar yaşadıkları ülkelerde, kendi gibi düşünmeyenler için potansiyel tehlike olurlar mı? Evet.
Halkın bir kısmına sempatik gelseler bile, istihbarat örgütlerinin yakın takibinde olurlar mı? Evet.
Bunların büyümeleri, o ülkedeki insanlarda endişeye sebep olabilir mi? Evet.
“Sayıları azken, zayıfken diyalog, hoşgörü, birlikte yaşama” diyorlar ama yarın sayıları arttığında, daha güçlü olduklarında farklı bir şey söylemeyeceklerinin/yapmayacaklarının teminatını ver(e)miyorlar” diyenler olur mu? Evet.
…
Bir ilahiyatçı olarak neden imza atamadıklarını, attıkları zaman Kur’an ve sünnette -onlara göre- karşılarına çıkacak problemleri de biliyorum. Hatta yukarıdaki gruplardan bazılarının bu metni imzalayanları tekfir edeceğini de biliyorum. Bunları bilmenin yanında bu grupların problem gördükleri hususların nasıl aşılacağını da (estağfurullah) biliyorum. (O bilgileri başka yazıların konusu yapmayı düşünüyorum.)
Bu yazının final cümlesi şu olsun: Yaşadıkları ülkenin insanlarına güven veremeyen tarikatlar, cemaatler ve benzeri gruplar o ülke insanlarına inandıkları değerler adına fazla bir şey veremezler.
Verdikleri “az”la avunurlar. Verebilecekleri “çok”un önünde kendilerinin engel olduğunun da farkına var(a)mazlar.
Bir kere daha söyleyerek bu yazıyı bitireyim: Elimde yetki olsa yukarıda yazdığım maddeleri tüzüğüne koymayan ve deklere etmeyen hiçbir dini grubun faaliyetine izin vermem.
Yani onların İslam’a zarar vermesine; Müslümanları güvenilmez insanlar gibi göstermelerine, bir iç tehdit gibi algılanmalarına sebep olacak hiç dernek veya vakfın kuruluşuna izni vermem.
Böyle bir yetkim hiç zaman olmayacak ama -Allah ömür verirse- bir gün şu imkanlarım olacak. İleride bir dernek veya vakıf kuracak olursam mutlaka ama mutlaka tüzüğüne yukarıdaki maddeleri koyar, yukarıdaki metni deklere ederim.
Veya bir derneğe veya vakfa üye olacaksam tüzüğünde yukarıdaki maddelerin olmasını ve yukarıdaki metni deklere etmesini isterim.
Başlıktaki soruya dönersek, bence her münferit yukarıda bahsettiğimiz tüzük ve deklarasyon çerçevesinde organize olmalı…
Deniz Tavacı