Değerli bilim adamları Daron Acemoğlu ve James Robinson tarafından kaleme alınan “Dar Koridor, Devletler, Toplumlar ve Özgürlüğün Geleceği” isimli muhteşem eseri okuduktan sonra bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kitap kapsamlı bir çalışma. Araştırmacılar gerçekten çok geniş bir konteksti tarayarak eseri oluşturmuşlar. Ben burada tutup kitabın tamamından bahsedip size ukalalık yapmak istemiyorum. İlgili olanlar zaten eseri okumuşlardır veya okuma listelerine eklemişlerdir.
Eseri okurken son zamanlarda yaşadığımız olaylar ve elbetteki Türkiye özelinde zihnimde çağrışım yapan bir takım düşünceleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ünlü siyaset felsefecisi Thomas Hobbes’ın 1640’lı yıllarda (İngiliz iç savaşı yıllarında) kaleme aldığı bir eserden bahsediyor araştırmacılar. Herkesin herkesle savaştığı böyle bir savaş ortamında kaleme alınan bu eserin adı “The Leviathan”. Garip bir isim değil mi? Kitabı Mukaddesteki Eyüp Kitabında bahsedilen büyük deniz canavarının adı: Leviathan. “Yeryüzünde onunla kıyaslanabilecek hiç bir güç yoktur” (Eyüp 41.24) diye tasvir edilen bu güçlü canavardan hayli etkilenmiş olsa gerek ki, Thomas Hobbes yazdığı esere bu canavarın adını vermiş.
Peki neden böylesine güçlü bir mitolojik canavarı seçmiş ve kitabına isim yapmış? Kitabı yazdığı yıllarda İngiltere’de iç savaş varmış. Hobbes uzun yıllar herkesin herkesi öldürdüğü böyle bir ortamda, öyle bir varlık olmalı ki bu varlık herkese sözünü geçirsin ve çatışmaları sonlandırsın diye düşünmüş olabilir. Mutlak otoriteyi temsil eden iktidar gücünü tasvir etmek için daha önce okuduğu Kitabı Mukaddes’teki bu tasvirden etkilenmiş olabilir. Hobbes’ın düşüncesine göre savaş haline son verecek olan güç, mutlak ve tek başına tüm gücü temsil eden devlettir. Devletsiz bir toplumda savaş kaçınılmazdır ve aslında sürekli bir savaş hali vardır. Devleti bir Leviathan’a benzeten yazar toplumların kendi Leviathanlarını kendilerinin oluşturabileceklerini savunmuştur.
Toplumsal uzlaşıyla kişiler, kabileler, aşiretler, mezhepler, tarikatlar, din müntesipleri, değişik toplumsal sınıflar v.s. güçlerini Leviathan’a (devlet) devredecekler, kanunlar yoluyla çatışmaları sonlandırabilecekler ve bu güvenli ortamda daha huzurlu ve özgür yaşayabileceklerdir. Yani savaş halinin son bulması ana hedeftir.
“Hobbes’ın tezindeki ilk çatlak Leviathan’ın tek bir yüzü olduğu görüşüydü. Ama aslında devletler iki yüzlüdür. Bir yüzü Hobbes’ın tahayyül ettiğine benzer: savaşı engeller, yurttaşlarını korur, ihtilafları hakkaniyetle çözer, kamu hizmetleri, kolaylıklar ve iktisadi fırsatlar sağlar ve iktisadi refahın temellerini atar. Diğer yüzü ise despotik ve korkutucudur. Yurttaşlarını susturur, onların isteklerine kulak asmaz, onları boyunduruk altına alır, hapseder, sakatlar ve öldürür. Hatta emeklerinin meyvelerini çalar veya başkalarının çalmasına destek olur.” (Acemoğlu & Robinson) Nazi Almanya’sında ve Kominist Parti yönetimindeki Çin’de olduğu gibi bazı toplumlar (Uygurlar gibi!) Leviathan’ın korkutucu yüzünü görürler.
Leviathan’ın bu ikinci ve sevimsiz hali aslında normlar kafesinde bocalayan toplumların eseridir. Halklar bu despotik Leviathan’ı dizginleyip ehlileştirebileceklerken, inandıkları normların ve çıkarlarının etkisiyle gizliden gizliye bu canavarı daha da azdırmayı başarabilmektedirler! (Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinin hali buna en büyük delildir.)
Tam tersi Leviathan’sız (devletsiz) toplumlarda da normların ana belirleyici ilkeleriyle düzensizlik içinde bir düzen var olabilir diyor araştırmacılar. Normları güçlü olan toplumlar (ilkelliklerini muhafazayla birlikte) devletsiz bir düzende uzun yıllar varlıklarını devam ettirebilmektedirler.
Efendimiz kurduğu Medine Site Devleti’nde ilk yaptığı işlerden birisi birbirleriyle savaş halinde olan kabileleri uzlaştırarak Medine Sözleşmesi ile çatışmaları sonlandırmak oldu. Leviathan’ı (devleti) ehlileştirip barış ve huzur ortamını tesis etti. Hicretten sonra ta ki vefat edene kadar bunun mücadelesini verdi ve kendisinden sonra gelen haleflerine bunun yollarını öğretti. Prangalanmış Leviathan (devlet) adaleti ve özgürlüğü İslami normlarla çatışmadan tesis etti. Efendimiz Leviathan’ı o kadar güzel prangaladı ki kendisinden sonra gelen özellikle ilk iki halife döneminde Müslümanlar insanlığın bir daha erişemeyeceği bir toplumsal model oluşturdular.
Prangalanmış Leviathan Beni Ümeyye’nin elinde despotik Leviathan’a evrildi. Kendilerine özgü kabile normlarıyla, prangalanmış Leviathan’ı kendi çıkarları uğruna kullanan Emeviler, Abbasiler ve diğerleri maalesef her şeyi berbat ettiler. Belirli bir zümrenin köpeği haline dönüştürülen despotik Leviathan ilk iş olarak ikinci yüzünü göstermeye başladı ve kendi öz evlatlarını birer birer yok etti, tüketti. Kendi fıkhını, kendi hukukunu uydurdu ve bunu din diye yutturdu!
Aynı şekilde despotik Leviathan ile mücadele ediyorum diyerek kendi tevil penceresinden uydurduğu ne olduğu belirsiz paralel bir fıkıhla yol almaya çalışan bizlerdik. Mevcut Leviathan’ın yanına bir de klonlanmış bir çakma, paralel Leviathan oluşturmaya çalışınca olanlar oldu tabii. “Despotik Leviathan’ı ehlileştirip prangalanmış Leviathan’a dönüştüreceğiz, herkes adil ve özgür bir ülkede dilediği gibi yaşayacak ve “ikinci diriliş” gerçekleşecek inşallah!” diyerek insanların maddi ve manevi himmetini gasp edenler yaptı bunu. Nasıl ki bir köyde iki muhtar olmaz, bir devlette de iki Leviathan olamazdı, olmadı! Güçlü olan zayıf olanı yendi!
Despotik Leviathan’ı ehlileştirip prangalanmış Leviathan’a dönüştürecek diye yıllarca emek verip, maddi manevi destek verdiğimiz toplumsal ve siyasi hareketlerin bizleri bu canavarın önüne atıp tribünden “…sabret kardeşim!, beklenen bahar yok yakın!” tezahüratları atması veya bir takım ucube milatlar belirleyerek bizleri terörist ilan etmesi çok ilginç! Edebim müsaade etseydi “…bre densiz derdim alayına…”
Ehli sünnet reklamı yapıp, herşeyin en iyisini biz biliriz diyenlere son bir sözüm var.
Efendimizin örneğinde olduğu gibi “toplumsal uzlaşı olmadan o Leviathan prangalanamazdı.” (Acemoğlu & Robinson)
Olmadı.
Vahdettin Polat
Twitter: @VahdettinPolat6
