Kriz ve Fırsat

15 Temmuz 2016’dan sonra neredeyse 4 sene geçti ve Türkiye o melun günden beri sorunlu zamanlar yaşıyor. İktidar “FETÖ ile mücadele” adı altında akıl almaz yanlışlıklar yaptı. Ekonominin ne kadar kötü olduğunu ve yönetildiğini gerçeğe inanmak istemeyenler haricinde herkes görüyor. Bu durumu Daron Acemoğlu, Refet Gürkaynak gibi çok kaliteli insanlar da ifade etti/ediyor. Eğitim, iç politika, dış politika; her şey yerlerde sürünüyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi başımızda, tüm dünyada olduğu gibi, KOVİD-19 derdi var. Bu çok büyük bir dert. Gelişmiş ve zengin ülkeler bile %10-20 işsizlik bekliyorlar, bu durumda halka finansal olarak yardım edebilmek için milyar dolarlar ayırıyorlar. Türkiye’nin böyle bir lüksü yok. Türkiye sosyal, politik, ekonomik olarak zaten çok zor durumdayken yakalandı bu krize. 

Tabii ki bu krizde en önemli ve en başta yapılması gereken hastalığın yayılma hızını azaltmak. İktidar bu konuda elinden geleni yapıyor gibi görüyor, ama halk ne kadar dikkat ediyor, orası soru işareti. Allah korusun bir İtalya olabiliriz. Umarım olmayız. Ama bu kriz sadece bir sağlık krizi değil. İtalya olmasak ve bu krizi sağlık olarak olabildiğince iyi atlatabilsek bile sorunlar bitmeyecek. Bu hızlı yayılan hastalıkla başa çıkma eforları çok uzun sürecek ve bu sırada üretim azalacak, ekonomiler küçülecek, borsalar çalkantılı olacak, küçük işletmeler batacak, işsizlik artacak. Kıyamet geliyor diye canınızı sıkmak değil niyetim. Bunları görmek için müneccim olmaya gerek yok, bütün uzmanlar aynı şeyleri söylüyorlar. Bunları durumun ciddiyetini bilelim ve kendimizi hazırlayalım niyetiyle yazıyorum.

Krizden bahsettik, gelelim ikinci meseleye. Çok yazdığım ve söylediğim bir şey vardır: her kriz aynı zamanda bir fırsattır. Bu krizi isterse iktidar yanlışlarından dönmek için kullanabilir. Mesela Elif Çakır’ın Karar’daki son yazısında yazdığı gibi (link) KHK ile ihraç olmuş doktorları işe alarak başlayabilir buna. İhraç olmuş ve beraat etmiş diğer iş gruplarından insanları da kriz sırasında veya sonrasında eğer alabiliyorsa işlerine iade edebilir. Bu sadece o insanlar için değil, aynı zamanda ülkemiz için orta ve uzun vadede büyük bir kazanım olacaktır (aşağıda açacağım bunu.) Onun dışında, zaten kapasitesinin çok üstünde dolu olan hapishanelerdeki insanları (içlerine kesinlikle bir bakıma “siyasi suçlu” diyebileceğimiz “FETÖ ile iltisak” suçundan hapiste olanları da dahil ederek) tutuksuz yargılanmak için salabilir, kısmi veya genel af ilan edebilir.(*) Çünkü Allah korusun KOVİD-19 hapishanelere girerse çok ama çok hızlı yayılabilir, çok sayıda ölüm olabilir. Ve çünkü iktidar milletten topladığı vergilerle o kadar sayıda insana hapishanede yüklü miktarda para harcıyor, bu harcamadan azaltma yapmak bu zorlu ekonomik maratonda çok yararlı olabilir. İktidar bu şekilde bir dönüş ve yumuşama yaptığı takdirde kriz sonrasında bu uygulamalara devam edebilir ve “FETÖ ile mücadele” diye yüzüne gözüne bulaştırdığı yanlışlardan geç de olsa dönebilir. Bu ülkemiz için faydalı olacaktır.

Yukarıda yazdıklarıma dair iki mesele var. Birincisi, bunları iktidar yapar mı zannediyorum? Elbette ki hayır. Peki neden yazıyorum: (i) benim tek yapabildiğim yazmak, söylemek; elimden başka bir şey gelmiyor, (ii) milyonda bir ihtimal de olsa muktedirlere etki edebilecek birilerinin kulağına bu fikirler gelirse belki bir faydası olabilir. İkincisi, bu yukarıdaki yaklaşım aslında baya pragmatik bir yaklaşım. Yani dikkat ettiyseniz “haksızlık, zulüm” gibi şeylere çok refere etmeden daha çok ülke menfaatini öne çıkararak yazdım. Bu haksızlık ve zulümün olduğunu düşünmediğim manasına gelmiyor. Bu durumu zaten önceki yazılarımda, tweet’lerimde, söyleşilerde neredeyse dilimde tüy bitirecek seviyede söyledim.

İktidarın yaptığı yanlışlıkların sadece bu yanlışlıklar yapılan kişilere zarar vermediği, aslında tüm ülkeye zarar verdiği meselesini Cenk Yiğiter MFP söyleşisinde gayet güzel bir şekilde anlattı (link.) Cenk hoca orada dedi ki: ben insanların vicdanına güvenmiyorum, onları bu yapılan haksızlık şeklinde argümanlarla değiştiremezsiniz, onlara bu yapılanların kendisine ve tüm ülkeye zararlı olduğunu anlatmanız lazım. Durum aynen öyle.

Cenk hoca çok güzel bir örnek verdi. Bu ülkenin vatandaşlarının verdiği vergileri kullanarak eğitimini tamamlamış, sonra profesör olmuş bir tıp doktoru (veya başka bir akademisyen, veya başka bir meslek) düşünün. Bu kişiyi eften püften sebeplerle işinden atarak bu ülkenin artık ondan faydalanamamasına sebep oluyorsunuz. Bu kişinin emekleri ve bu kişiye bu ülkenin verdiği emekler hepten boşa gidiyor. Böyle insanları yeniden yetiştirmek için ne kadar çok emek, para ve zaman harcamak gerekecek? Dolayısıyla direk suça bulaşmamış, sadece “iltisak” suçuyla veya başka saçma suçlarla işlerinden edilmiş insanları geri işlerine döndürmek sadece onlara değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin her bir vatandaşına faydalı olacaktır.

İşte kriz, işte fırsat. Umarım aklıselim galip gelir, ya (küçük ihtimal) mevcut iktidar öfkesi ve bencilliğiyle değil, halkı için politika üretmeye başlar, ya da (daha büyük bir ihtimal) halk mevcut iktidardan desteğini çeker ve aklıselim politikaları uygulayacak bir iktidar tarafından yönetilmeye başlarız. Bu sadece bir umut, en iyi senaryoda bile bizi çok çalkantılı bir yolculuk bekliyor. Kemerlerimizi sıkı bağlayalım.

İsa Hafalır
Twitter: @isaemin

(*) Hala imzalamayan kaldıysa Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun bu konuda başlattığı petition için link burada.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski