Konuşacağız!
Cemaati sevmiyorsak, kendimizi cemaate ait hissetmiyorsak konuşamazmışız, konuşmamalıymışız!Siz travma nedir bilir misiniz? Çok erken yaşlarından itibaren zihni cemaatin söylemleriyle şekillenmiş, kariyer planlaması o küçük yaşlarında kendini içinde bulduğu cemaat teşkilatı tarafından yapılmış kişiler olarak yaşadıklarımızı hemen unutabileceğimizi mi düşündünüz? Çoğunlukla korku temelli söylemlerle bir şekilde sesini yükseltmenin veya kendi başına hareket etmenin korkusunun o yaşlarda bilinç altına kazındığı insanlar olarak o günlere dönmeyeceğimizi mi?
Cemaatin parasıyla okumuşuz, hayatımızı onlara borçluymuşuz? Peki siz cemaatinizi kime borçlusunuz? Esnaftan topladığınız paraları, evlerde kalan öğrencilerden ücretsiz sağladığınız insan kaynağını, bizlerin yaptığı eğitim faaliyetlerini referans göstererek devletten aldığınız imtiyazları neden saymıyorsunuz? Haftanın belki yedi günü yatılı öğrenci bakan üniversite öğrencilerine ne ödediniz de şimdi hayatlarımızı size borçlu olduğumuzu söylüyorsunuz?
Kurduğunuz modern devşirme yöntemiyle daha küçük yaşlarda ailelerinden sadece fiziksel olarak değil, fikirsel ve duygusal olarak da kopardığınız kişileriz biz! Abisiydi, ablasıydı; kış kampı, yaz Kuran kursu; bayramıydı, deri toplamasıydı derken hangi kısmı kaldı hayatımızın ipotek koymadığınız? İlişkimiz kalmadı cemaatle, susalım, öyle mi?
Doymadınız da insanların hayatlarına bu kadar sahip olmaya, üstüne bir de devleti mi ele geçirmeye çalıştınız? Anadolu insanının hakkıydı devlet kadrolarına girmek, peki! Anadolu insanı sadece cemaat insanı mıydı peki? Aleviler, Ermeniler, Kürtler bu devletin, bu ülkenin insanı değil miydi? Üstelik üçle, beşle doymadınız da kadroların bir de yüzde yüzünü mü hedeflediniz? Biz talebe bakıp okullarımızı uzatırken, ailelerimizi ziyaret edemezken, dükkân dükkân gezip Zaman gazetesi abonesi ararken, insanlardan kurban dilenirken, sizler de kapalı kapılar ardında ‘cihat’ adı altında bu ülkeyi ele geçirmeye mi çalışıyordunuz?
Zaten çocukları seçmiştiniz, haftanın yedi günü ders çalıştırmamızı istemiştiniz; bunlar yetmedi bir de soruları mı çaldınız? Dünyanın yüzlerce ülkesine ulaşacak eğitim tecrübesi birikmiş bir cemaatken tatmin olmadınız, üstüne risk almamak için milyonlarca insanın hakkına girmeyi mi göze aldınız? Değil şimdi, bundan sonra gelecek hangi gelecekse orada da susmayacağız, susturamayacaksınız!
Konuşacağız! Şimdi bu dilde anlatıyoruz, yarın başka dillerde anlatacağız; şimdi burada yazıyoruz, sonra başka yerlerde de yazacağız! Ne kadarınızsa o kadarınız kul hakkına girdiniz, suç islediniz; şimdi de konuşuyoruz, hesap soruyoruz diye bizi mi zan altında bırakacaksınız? Susturamayacaksınız!
En basit okul sınavında bile yanındaki arkadaşının kâğıdına bakmadık çoğumuz. Yerel, ulusal, uluslarası başarılara imza attık çoğumuz. Hayatta kalmanın başlı başına başarı olduğu ülkemizde her birimiz hasbelkader hayatını idame ettirmenin yolunu bulmuşken, buluyorken; hangi hakla, hiç utanmadan, Allah’tan korkmadan, kuldan utanmadan, ‘soruları neden çaldınız’ diyenleri susturmaya çalışıyorsunuz?
Türkiye’de mazlumlara zararı oluyor, öyle mi? Siz çalarken zararı yoktu, şimdi biz sorarken mi zararı var? ‘Çalmadık, yok öyle bir şey’ diyemiyorsunuz da çaldığınızı söyleyenleri mi suçluyorsunuz? Dün kim ne dediyse dedi, sormadıysa sormadı, konuşmadıysa konuşmadı; ama bundan sonra konuşacağız, bundan sonra susmayacağız. Sizin yaptığınız ahlaksızlığın, hukuksuzluğun, gayri meşru işlerin yükünü biz çekmeyeceğiz. Bugün her şey bu kadar ortaya çıkmışken, suret-i haktan görünüp, mazlumları savunuyor gibi yapıp yarın işler değişirse ben de yeteri kadar sorguladım demiş olmak için sorguluyor gibi yapan status quo’cuları da konuşacağız.
Sırtımızda sizin kamburunuzla yaşamayacağız. Kambur da sizsiniz, kamburu yapan da! Sizden kurtulduğumuzda bu kambur hemen geçmeyecek, biliyoruz. Ama biz zamanla daha iyi olacağız. İyileşeceğiz. Kendimiz olacağız.
Bizler daha küçük yaşlarda devşirdiğiniz yeniçerilerdik. Her birimizi değişik yerlerde istihdam ettiniz, her birimizden sonsuz sadakat beklentisiyle. Kendi hatalarınızın kamburunu sırtımıza yükleyerek kuracağınız saltanatınızda hüküm sürecektiniz, hala sürüyorsunuz. Artık bunu yapamayacaksınız. Sizin yükünüzü artık çekmeyeceğiz, bizim üzerimizden meşruiyet devşirerek kendinize hakimiyet alanları oluşturmanıza müsaade etmeyeceğiz. Elimizden geleni yapacağız. Konuşacağız.
Bizi, sizin istediklerinizi söylediğimiz, söylediklerinizi onayladığımız, taleplerinizi yerine getirdiğimiz, arzu ettiğiniz şekilde bir inanca sahip olduğumuz ve çoğunlukla da konuşmadığımız sürece sevdiniz, desteklediniz. Artık sizin ocağınızın yeniçerileri değiliz. Kendi çorbamızı kaynatacak bir ocakla iktifa edeceğiz ama sizin yükünüzü üzerimizden atacağız; başkaları ister inansın ister inanmasın!
Biz zamanla iyileşeceğiz, kendimizi bulacağız; köprüler kurulacak, yeni yollar yapılacak, hayatlarımız yeniden yeşerecek... ve biz sizin yaptıklarınızı hiç unutmayacağız, susmayacağız, konuşacağız. Siz nesilden nesile bir ahlaksızlık, aymazlık ve hukuksuzluk hikayesi olarak anlatılacaksınız; bizler dostlarımızın portakal bahçelerinde güzel öğleden sonralarında yeni baharlara uyanacağız.
Selim İzleyici
Twitter: @SelimIzler