Bu sorunun cevabını bulmak için şu sorunun cevabına bakalım: “Eğer Allah vahiy ve Peygamber üzerinden insanları varlığından haberdar etmeseydi, dinler olmasaydı, insanlar neyi bulur, neyi bulamazlardı?”
Bulamayacakları şunlar olurdu;
Yaratıcıyı bulamayacaklardı,
Bulsa bile tanınması gerektiği gibi tanıyamayacaklardı,
Yaratıcının kendilerinden ne istediğini tam olarak bilemeyeceklerdi,
Bulacakları da şunlar olacaktı;
İnsan-evren ilişkisinde ihtiyacı olan her şeyi bulacaktı,
Eğitimde ve teknolojide, bugün geldiği noktaya yine gelecekti,
Bazılarının zannettiği gibi insanlar ahlaksız olmayacaktı. Ahlaki değerler yine olacak; insanların büyük bölümü yalanı, hırsızlığı, yolsuzluğu, kibri… kötü bilecek, dürüstlüğü, yardımlaşmayı, merhameti, vefayı, cömertliği… güzel görecekti.
Ve en önemlisi suça karşı ceza olacaktı. Yasalar ve yasaklar olacak; adam öldürmenin, hırsızlık yapmanın, alkollü araba kullanmanın, insanlara iftira atmanın… Hülasa kurallara uymamanın yine cezası olacaktı.
… (Her iki listeye de ilaveler yapılabilir.)
Bu listeden sonra başlıktaki sorumuzun cevabını gelelim;
İnsanların vahiy ve peygamber olmadan bulamayacakları, Allah-insan ilişkisini düzenleyen ibadetler, dinin bütün zamanlardaki değişmezlerdir.
Din, vahiy, peygamber olmadan bulabilecekleri de dinin değişime ve gelişime açık olan değişenleridir.
Şimdi bir Müslüman olarak ben desem ki,
Bana ifade özgürlüğü veren,
Bana ibadetlerimi özgürce yapma/yaşama ortamı sunan,
Beni inancıma aykırı olan şeyleri yapmaya zorlamayan,
Bütün inanç gruplarına aynı mesafede duran,
Her hangi bir dini ve ideolojiyi insanlara dayatmayan,
Adaleti hayatın merkezine koyan, hukukun üstünlüğünü bütün uygulamalarında gösteren bir devlet modeli benim istediğim modeldir.
Şimdi can alıcı soruyu soralım:
“Ben böyle bir devlet model istiyorum, böyle bir devletin vatandaşı olmak istiyorum” dediğim için İslam dini bana “sen kâfir oldun” der mi?
……… (yorum yapacak arkadaşlar da kendi cevaplarını yazabilir)
30 yılını İslam dinini kaynaklarından araştırmaya, incelemeye ayırmış ve elinden geldiği kadar inandığı değerleri yaşamaya çalışan biri olarak cevap veriyorum:
Hayır, kafir olmam. İslam dini bana “sen dinden çıktın” demez.
İSLAM DEVLETİ İSTİYEN BİRİNE SORALIM:
Sen bu devleti niye istiyorsun?
İnsanlar inançlarını özgürce yaşasın için mi?
Yoksa insanları inançlarını yaşamaya zorlamak için mi?
Geçmişteki Emevî ve Abbasî ve günümüzdeki İran ve Suudi Arabistan örneklerine baktığımızda zorlamanın öne çıktığını görüyoruz.
“Zorlamanın olmadığı” bir dinde öne çıkan şeyin özgürlük olması gerekirken, “zorlama” olması garip değil mi?
ŞİMDİ, İSLAM DEVLETİ İSTEYENLERE BİR KERE DAHA SORALIM:
Bir an için şunu hayal edelim; yeryüzünde bir milyar Müslüman yukarıda örneğini verdiğim şekilde bir devlet modeli istese, o modelde yaşamaya razı olduğunu samimi olarak ifade etse ve onlarca yıl yaşayarak da samimiyetini gösterse, bunun artı-eksi sonuçları ne olur?
Artılarına bakalım;
Takiyye yapmaktan kurtulurlar,
Etraflarında kendi gibi inanmayan ve düşünmeyen insanlara güven verirler,
Potansiyel bir tehlike olarak değerlendirilmezler,
Birçok önyargıyı değiştirirler,
Baskı olmadığı için Müslüman toplum münafıklardan arınmış olur,
Din üzerinden toplumu kutuplaştıranlar, dini radikalizmin aracı yapanlar azalır,
Dinin ve dindarın kendini tanıtmada ve anlatmada tek aracı, tek silahı olur: Güzel ahlak ve güzel örnek olmak.
Eksileri ne olur?
Ben eksi bir şey olacağını zannetmiyorum. Bilen varsa yazabilir
…
(Evet, ben eksi bir şey görmüyorum ama bazılarının aklına gelebilecek sorulara cevap olsun diye bir sonraki yazıda, “İslam hukukunda suç ve ceza, hadler, evlenme-boşanma ve miras hukuku gibi konular değişime ve gelişime açık mı?” sorusuna cevap vermeye çalışacağım.)
Yazımı önceki yazım ile bağlantı kurup bitirirsem şöyle derim:
“Günümüzdeki Cemaatlerin, Tarikatların En Büyük İki Çıkmazı”nın içinden ben böyle düşünerek ve yaşayarak çıkıyorum.
Yani bir çıkış yolu var…
Ve Elhamdulillah hâlâ Müslümanım…
Çıkmazda olanlara, ikilemde kalanlara tavsiye ederim.
Mustafa Yılmaz
