Geçenlerde Türkçe Euronews’de Ahmet Kuru’nun (İngilizcesi The Conversation’da yayınlanmış olan bir makalesinin Türkçesi olan) bir makalesi yayınlandı (link). Makalenin başlığı “Fransa’da Macron’un konuşması ve öğretmen cinayeti: İslam ve laiklik tartışmalarında kim haklı?” idi. Bu yazımda hem bu makaleyi kısaca değerlendirmek ve eleştirmek istiyorum; hem de buradan yola çıkarak birkaç kelam daha etmek istiyorum.
Öncelikle bence Ahmet hocanın bu kısa sayılabilecek makalesini okumayan herkes okumalı. Ahmet hoca burada benimle paylaştığı tabiriyle “Eski Ahmet lisanıyla” Fransız laiklere hitap etmiş. Makalede katıldığım çok şey var. Bunlarla başlayayım.
Yazıyı uzatmamak için katıldığım yerlerin hepsinden değil, en önemli gördüklerimden bahsedeceğim. Zaten Amerikan tipi ve Fransa tipi laikliğin farkları Ahmet hocanın üstünde kitap yazdığı ve dolayısıyla çok iyi bildiği bir konu. Fransa’nın bu krizdeki yanlış tutumunun “devletin kamusal alanda dini sembolleri dışlamasını gerektiren dışlayıcı laiklik anlayışı”ndan kaynaklandığı tespiti bence çok yerinde. İkinci olarak makalenin son cümleleri olan “Ne İslam tek tiptir ne de laiklik. İkisi de farklı yorumlara sahip, kompleks olgulardır. Eğer İslam ile laikliğin birbiriyle barışık bir şekilde var olmaları isteniyorsa, öncelikle bu çoğulculuğun ve kompleksliğin iyi anlaşılması gerekmekte.” çok haklı ve önemli.
Ahmet hocanın makalesinde eleştirmek istediğim ana nokta şu. Bence Ahmet hoca “Macron’un, İslam’ın modern Batı toplumlarıyla çeliştiği düşüncesi doğru değil” derken bu iddianın altı yeterince dolmuyor makalede. Birisincisi bence burada öncelikle bir “pozitif,” (yani ne olduğu) ve “normatif” (yani ne olması gerektiği) ayrımının yapılması lazım. Bence Ahmet hocanın kafasında daha çok normatif bakış var bu sözü söylerken, Makron’da ise muhtemelen pozitif bir bakış var. İkinci olarak normatif bakış açısından bile bence daha az savunmacı olmakta fayda var. Çünkü Ahmet hocanın da son cümlelerinde ifade ettiği gibi “islam” denilen şeye (veya sosyal medyada popüler olan tabirle “gerçek islam”a) dair yüzlerce fikir var, ve bence bunların çok az bir kısmı tam manasıyla aydınlanma ile uyumlu. Mesela, fetvalarını yüzyıllarca önceki alimlerden alan “Klasik İslam” anlayışında kadın, LGBT, gayri müslim vs hakları konusundaki hükümlerin günümüz anlayışına çok uyduğunu söyleyemeyiz. Birkaç gün önce Gazete Duvar’da Halil İbrahim Yenigün’ün daha değişik (mesela MFP söyleşilerinde (link 1, link 2) de bahsettiği “müslümanların kendilerini üstün olarak görmeleri” gibi) meselelere de girdiği güzel bir röportaj yayınlandı (link). Bu röportajında şöyle diyor Halil İbrahim hoca: “İslam’da reformizm ana akım olamadı” ve “Arkaik inanışlar halen Müslümanlıkta ana akım.”
Buradan önceki MFP yazılarımda da bahsettiğim (link 1, link 2) İslam’da reform konusuna hafiften girmek istiyorum. Aslında bu yazımda bu konuda yeni fikirler açıklamayacağım. Sadece size 31 Ekim’de Edip Yüksel’in davetiyle ve onun moderatörlüğünde gerçekleştirilen çok güzel bir online konferansın reklamını yapıp bu konferanstan bazı notlar paylaşacağım. Edip abi bu toplantıyı “İslami Reform için Konferans” başlığı altında yaptı (link). Katılımcı listesinde çok değerli ve bilinen isimler vardı, katılanların hepsi de değerli insanlardı. 3 saate yakın bir program oldu. Benim gibi 2x hızda izlerseniz 1.5 saatte bitirebilirsiniz ve bence izlemelisiniz. Vaktinize kesinlikle değecektir.
Programda konuşanlardaki yoğun tema (değişik seviyelerde görülen) “Kuran merkezli” müslümanlık oldu; çünkü katılanların büyük kısmının görüşü bu şekildeydi. Ama katılımcıların neredeyse hepsinin (buna tek ters örnek daha klasik bir bakışla konuşan Ali Bulaç oldu) geniş bakabildiğine, meselenin değişik boyutları üzerinde kafa yorduklarına şahit olabiliyorsunuz.
Programdan öğrendiklerimi sıralayarak yazımı bitiriyorum.
• Reform kelimesi problemli bir kelime olsa da, İslamda bir reforma veya anlayış değişikliğine ihtiyaç vardır; bu kişilerin tek başına değil, belli konularda anlaşarak beraber yapabileceği bir şeydir. Dinin güncellenmesi doğaldır.
• Bununla beraber çoğulculuğa razı olmalıyız ve değişik İslam anlayışlarının olmasını doğal ve gerekli bulmalıyız. Çoğulculuk esastır. Kimseyi tekfir etmek gibi bir gaflete düşmemeliyiz.
• Mezheplerin anlayış ve uygulanış şekli problemlidir. Dinin elimize ulaşan halinin “insan ürünü” taraflarını algılamak, tarihini bilmek gerekir.
• Klasik dinde kadınlar ikinci plana atılmıştır ve erkek egemen bir dil hakimdir.
• Bugün din adına anlatılanlarda insan fıtratına ve aklına uymayan çok şey vardır. Bu ve bazı başka sebeplerden ötürü bugün dinden uzaklaşma veya dini reddetme artan bir trentdir.
• Tek mesele din değildir, iyi ahlak için edebiyat, sanat, zerafet gibi değişik şeyler de önemlidir. Ahlak inşa edilmeli ve detaylarla uğraşmak yerine adalet, doğruluk, tevhid gibi ana unsurlara yoğunlaşılmalıdır.
Umarim Edip abi ve diğer entelektüeller bu başlattıkları güzel programın devamını getirir ve İslam’da bir “aydınlanma” başlangıcına şahit oluruz.
Sevgiler, selamlar,
-İsa Hafalır
