Kendim İçin Yazdım (2)

Bir önceki yazımda kendim için yazdığımı belirtmiştim. Bu öyle bir rahatsızlık ki, elden bir şey gelmiyor yazayım bari diyorsun. 

15 Temmuz’un üzerinden üç yıldan fazla zaman geçti. Ama ne Türkiye’de ne Pensilvanya cephesinde bu süreçle ilgili bir arpa boyu ilerleme olmadı. 

Pensilvanya ne suya dokunuyor ne de sabuna. Kaçabiliyorsanız kaçın, kaçamıyorsanız gaybubet yapın, yakalandıysanız konuşmayın ve çürüyün, diyorlar. 

Kaçarken ölen, yiten ise; görev zayiatı olarak kayıtlara geçiyor. Yani rakam, sadece rakam. Bu konuda çok yazmayı abesle iştigal görüyorum. Çünkü duvar gibi adamlar. Duvardan ses çıkıyor, bunlardan ses çıkmıyor. Dünyanın bir ucunda Türkiye’de bir şeyler oluyorsa, bizimle ne alakası var havasındalar. 

Ülkedeki yargılamalar aynı sertlikte devam ediyor. Bugün çıkacağız, yarın çıkacağız diyenler, 6 yıl-3 ay cezamı alayım. Serbest kalayım diyor. Ha bugün ha yarın derken 3 koca yıl geçti. 

Bir an önce içerden çıkmak istiyorsunuz da dışarısı içeriden kötü. Bu açık ve net. Çünkü içerde herkes aynı kafada, kahkahalar, espriler filan. Hepiniz kariyerli adamlarsınız, içinizde büyük abiler de var. Herkes bir anısını anlatsa, gün biter yani. Dışarı öyle değil ama. Dışarıda; geçmiş olsunlar, suçun yoksa dönersinciler, arkanı dönünce suçu olmasa niye böyle olsun diyenler, aramayıp, sormayanlar. Yönünü değiştirenler. Anne, baba ve eşinin gözü yaşlı bakışları. En kötüsü de sabah kalkınca gidecek yerinin, yapacak işinin olmaması. Bu süreç uzadıkça içeriyi özlemeye başlarsın. İçerdeyken ne çalış diyen var ne de geçmiş olsun diyen. Zaten içerdesin. Kafan rahat. Sorumluluk yok, dışarıda sorumluluk var. 

Bir önceki yazımda da bahsettim gibi zaten akvaryumda büyümüşsün. Cemaatçiler haricinde tanıdığın bir çevren yok. Çalıştığın iş kariyerli bir iş idiyse ve senin kapında sıra olanlar için benim için mi geliyor yoksa makamım için mi diye ayrım yapmadıysan. Saftiriğin tekisin demektir. Ama üzülme. Herkes senin gibi. Makamın için gelenlerin o kapıyı bir bir yüzüne kapattığını göreceksin. 

İş aramaya başlayacaksın. Haftada 7 gün, günde 12 saat, sigortasız 50TL yevmiyeyle iş çok! Kekremsi bir tat kalacak boğazında. Baban ya da yakının esnaf değilse, durumun iyi değilse seni bekleyen benzer işler bu şekilde. Ve çoğu insan bu işlerde çalışıyor. 

Bir ara aklına gelecek yahu abiler bizi böyle bırakmaz. Vardır bir bildikleri deyip kendini avutacaksın. “AİHM bizi kurtaracak, para sayma makinalarını hazırlayın diyorlardı.” Sizi ilk satan AİHM oldu. Çünkü taahhüt edilen kurulma süresi geçtiği halde, yapılan başvuruları önce OHAL Komisyonu kurulsun, ona başvur, diyerek reddedince anlamalıydın. Ha bu arada ne Avrupa Birliği ne BM ne Trump abiniz bugüne kadar sizin için bir adım atmadı. Kendi vatandaşları için kıyameti kopardı. Ama sizin için bir adım atmadı. 

Ha diyeceksin ki; ABD, Almanya bize kapıyı açtı. Abiler oraya kaçtı, çok rahatlarmış. Evet çok rahatlar, sen de gidebiliyorsan git. Kardeşim sen matematik biliyorsan. Onların matematiği senden daha iyi. Sen olsan sığınmacı olarak Suriyeli, Afganlı mı alırsın? Sizin gibi okumuş kariyerli bir kesimimi alırsın. Öte yandan, PKK’lılara niye kucak açtıysa, size de o yüzden kucak açtı. Ama oralarda size tavsiyem. Hepiniz devletin önemli yerlerinde görev yaptınız. Önemli bilgileriniz var. Hükümete kızıp devlet aleyhine, çoluk çocuğunuzu utandıracak işler yapmayın. Açtırmayın bayramlık ağzımı. 

O çok sevdiğiniz hocanızın sohbetlerinde methiyeler dizdiği, verdiği himmetlerle dünyaya bakan, sağmal ineği gibi sağdığınız, şimdi de beddua seansları düzenlediğiniz Anadolu insanı, esnaf ne yapıyor derseniz, onu söyleyeyim. O Anadolu insanı sizi hiç sevmedi. Sizin o diplomat duruşlu, kibirli öğretmenlerinizi hiç sevmedi. Onlar dersaneye, koleje gönderdiği çocuklarını sevdi. O kolejlerinize çocuklarını gönderen övünerek vali, emniyet müdürünün çocuğu bizim kolejde dediğiniz büyük adamlar kendi çocuklarını sevdi. Sizi sevmedi. Şu anda yine hepsi aynı görevdeler. Hatta sizinle iyi mücadele ettiklerinden, taktir almaktalar. Yine o esnaf da sizi sevmedi. Maliye’yi başıma musallat etmesinler, yeni esnaflarla tanışayım diye ticaretini sevdi. Sizi sevmedi. Gücü sevdi. Kim bilir hangi dini grupta, hangi dernekte işlerini yürütüyor. Onlar pragmatist çıktı, siz saftrik çıktınız. O büyük devlet adamları kim bilir hangi dini grubun, derneğin mensubu oldu. Sevselerdi yanınızda olurlardı, ya da hakkı savunurlardı. Sevmediler kardeşim sevmediler. Bunu anla artık. 

Daha dün ihraç bir akademisyen Anadolu insanına feryat figan ediyordu. Artık saflığına, temizliğine inanmıyorum diyordu, sosyal medyada. Günaydın canım günaydın! 

Hükümet 15 Temmuz Darbe girişimi üzerine geçirdiği travmayı halen atlatamadı. Atlatmaya da niyeti yok. Bu agresif mücadeleyi de sevdi bir bakıma. Bu süreçte suçlu, suçsuz ayıralım diyen henüz çıkmadı. Erdoğan’ın dediği gibi altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet tespitinin yanından bile geçilmedi. Halen her işlem yapılan Fetö çuvalına konuyor. Kamu görevlisi ise; işten atılıyor, sonra yargılama başlıyor, başlangıç 6 yıl-3 ay ceza. İçerde yatacağı süre 4 yıl. Bu işin istisnası muktedirlerden birinin damadı, yeğeni olmak. Onun haricinde bu işin kaçarı yok. 

Maalesef bugüne kadar devlet aklı olmadığı için hükümet bu konuda bir politika, bir yol haritası belirleyemedi. Bir ayrım, bir kriterler bütünü yok. Bu süreçte en istikrarlı kurum ise, OHAL Komisyonu. Gerçekten çok istikrarlılar! Çünkü önlerine gelen başvurunun ekseriyetini reddediyorlar. 

Evet bir de itirafçılar var değil mi? Lanet olasıcalar! Şimdi istişarelerde kim itirafçı, bu ifadeyi kim verdi. Kinle, nefretle bunları tespit etmeye çalışıyorsunuz. Ben malımı tanırım, hepsini de tespit etmişsinizdir. Kara listenize yazmışsınızdır. Devran dönünce ilk onlardan hesap soracaksınızdır. Size sevineceğiniz bir haber vereyim. Mahrem hizmetlerde itirafçı oranı % 5 yoktur. Hadi % 10 olsun. Hoş % 90 durduğu yerde duruyor. 

Ama bu azınlığın anlattıkları da yenilir, yutulur değil yani. Tüm mahreminizi ortaya döktüler. Geçmiş yazımda da bahsettiğim gibi zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. O yüzden bu zayıf halkalar yüzünden acınızı anlıyorum. Önceki yazımda da dediğim gibi. Olanı anlatana diyecek bir şeyiniz yok. İftira atanın canı cehenneme! Suç olmayan ifadeleri suça sokan da kendi bilir! 

İkinci sevineceğiniz bir haber vereyim. Devletin hiçbir konuda politikası olmadığı gibi, itirafçılar konusunda da bir politikası yok. Ee bu süreçte itirafçılar var. Bunları ne yapalım, nereye koyalım diyen olmadı bugüne kadar. Yani sizin amacınız yel kayadan bir toz bile koparmasın değil mi? Hah devletin sizinle mücadelesi de sizin istediğiniz gibi gidiyor. Bu konuda öyle sert ki, mensuplarınızı sizin kucağınıza, kucağınıza itiyor. Kazanmak bir yana kendine düşman yapıyor. Bugüne kadar da başka bir açılım geliştiremedi. 

Siz itirafçıları ne kadar seviyorsanız, devlet de o kadar seviyor. Yok itirafçılar göreve dönüyormuş, yok yargı paketinde itirafçılara verilen 5 yıl altındaki cezalar için Yargıtay yolu açılmış, onlara Yargıtay beraat verecekmiş. Yok öyle bir şey. Bir kere devlet de itirafçı olmasını istemiyor insanların. Benim anladığım bu! Dedim ya sizin kucağınıza, kucağınıza iteliyor mensuplarınızı. Tam da sizin istediğiniz gibi. Konuşmasın, içerdeyse çıksın. Yeniden akvaryumlar oluşturun, toplanın sohbet edin. Ama akvaryumdan çıkanlar, birey olmanın tadını alanlara yapacak bir şeyiniz yok. Yani bedel ödemeden de bir şey olmuyor. Birey olmanın, özgür olmanın bedeli de şimdilik yalnızlık ve sizin nefretinizi kazanmak. Ama zamanla her şey düzeliyor. Akvaryumun dışında büyük bir deniz olduğunu, insanların özgürce yaşadığını görüyorsun. Dostlar, arkadaşlar ediniyorsun. Zorla kazandığın özgürlüğünü bir daha kaybetmemek için her şeyi göze almaya söz veriyorsun. 

Yalnızlarkulesi 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski