İslam Ülkelerinde, Net ve Brüt Müslüman Sayısı… (1)

Baştan şunu söyleyeyim, İslam inancına göre “Ben Müslümanım” diyen, hiç kimsenin Müslümanlığını tartışma gibi bir niyetim yok. Ben, bu yazıda kimsenin ne kadar Müslüman olduğunu sorgulamıyor, bir vakanın tespitini yapıyorum.

Net ve brüt Müslüman sayısını bir örnek üzerinden anlatıyorum. Bir okul düşünün; okulun iki tür öğrenicisi var;
- Bir, okulda her gün derslere devam eden, sınavlara giren öğrenciler,
- İki, derslere girmeyen sırf okulun bahçesinde doğduğu için(!) öğrenci unvanı alanlar.

Okulumuzun tahminen 1,5 milyar öğrencisi var. Şimdi soralım bizim bugün adına Müslüman dediğimizin öğrencilerin ne kadarı birinci grupta, ne kadarı ikici grupta? Sırf bir İslam ülkesinde veya Müslüman bir ailede doğduğu için öğrenci unvanı alan kaç öğrencimiz var?

Ben birinciye “net” ikinciye “brüt” diyorum. 

Biz bu halimizle, 
- Kalitesizi kaliteliden,
- Örnek olmayanı örnek olandan,
- Problemlisi, problemsizinden,
- Utandıranı, sevindirenden daha fazla bir topluluğuz.

Bu tespitlerden sonra şu soruların cevabını vermek daha kolay oluyor
- Neden, günümüzde yeryüzünde öldürülen 100 Müslüman’ın 95’i Müslümanlar tarafından öldürülüyor? 
- Neden cehalet gırtlak boyu,
- Neden çok kolay kandırılıyoruz,
- Neden saçma sapan tarikat ve cemaatler kendilerine çok kolay taban buluyor?
- Neden siyasiler halkı çok kolay aldatabiliyor?
- Neden liyakatsiz insanlardan yönetici oluyor?
- Neden bütün gelişmişlik endekslerinde İslam ülkeleri sonlarda yer alıyor?
- Neden şucu-bucu kimliğimiz insan ve Müslüman kimliğimizin önüne geçiyor?
- Neden binlerce “bir”imize rağmen “bir”leşemiyor, birlikte hareket edemiyoruz,
- Peygamber Efendimizin sıfatı “el emin”ken, bizim sıfatımızın güven veren anlamında “mümin”ken neden huzur ve güven endekslerinde diplerdeyiz... (Link
- …

Hali pürmelalimiz böyleyken bazıları sayısal çoklukla övünüyor, seviyesi bu olan bir taban üzerinde, “İslam Birliği/Hilafeti/Devleti” gibi hayaller kuruyorlar. (Link)

Hayale gerek yok. Karşımızda Suudi Arabistan ve İran gerçeği var. (Hiçbir Müslüman mültecinin sığınmak için başvuru yapmadığı, -lisan-ı halleri ile- onların yerine “gavura sığınırım” daha iyi dediği örneklerimiz var.) 

Burada bizi düşündürecek bir başka soru daha sorayım; Şu an Müslüman ailelerde doğduğu için Müslüman sıfatını alan insanlara desek ki; Müslüman olmanın çıtasını yükseltiyoruz: Müslümansan, beş vakit namazı kılacak, içki içmeyecek, zina yapmayacak, faiz yemeyeceksin kısaca adı haram ve günah olan hiçbir şeyi yapmayacaksın… Kur’an’a göre yani “Allah’ın şeriatına” göre yaşayacaksın desek, bu teklife “evet” diyecek ve bir ömür bu “evet”in arkasında duracak kaç Müslüman vardır?

Türkiye özelinden konuşursak “Şeriatla yönetilmek ister misiniz?” sorusuna evet diyen insan oranı % 13 (Link)

Türkiye’nin yanında Lübnan, Malezya, Tunus, Mısır, Endonezya, Senegal, Ürdün örneklerine baktığımızda buralarda da homojen bir topluluk yok. Bu ülkelerde insanların % 50’den fazlası, “ülkelerimizin yasaları Kur’an’dan bağımsız belirlensin” diyor (Link).

Buraya kadar adı İslam ülkesi olan, adı Müslüman olan toplulukların fotoğrafını ortaya koyduk.

Karşımıza, birçok farklı görüşü ve hayat tarzını içinde barındıran heterojen, yani tek tip değil çok tipli bir yapı çıkıyor.

“Müslümanım” diyen ve gereklerini yapanların azınlıkta olduğu, sadece lafta “Müslümanım” diyen ve gereklerini yapmayanların çoğunlukta olduğu bir yapı…

Bunları neden yazdınız derseniz…

- İslam adına lehte-aleyhte, içeriden-dışarıdan konuşan herkes tabana ait bu gerçeği bilsin için,

- TR’de ve İslam ülkelerinde birçok tarikat, cemaat ve siyasi oluşumlar böyle bir gerçek yokmuş gibi davrandığı için,

- Sanki adı Müslüman olan herkes, Kur’an’ı baştan sona anlayarak okumuş, onun bütün hükümlerini içtenlikle kabul edip hayatın pratiğine aktarmış ve geriye sadece İslam devleti kurmak kalmış gibi davrandıkları için bunları yazdım.

Türkiye özelinden gidersek, tarikat, cemaat ve siyasi oluşumlar böyle bir gerçek yokmuş gibi davranınca ne oluyor? derseniz… 

- Toplumsal bir sözleşme metni olan anayasayı kabul ettiklerini söylüyorlar, 
- Bu anayasanın 2. Maddesine göre Türkiye’nin “demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti” olduğu gerçeğini kabul ediyorlar (!)
- Ve buna rağmen İslam devleti istiyorlar.
- Kimi bunu açıktan seslendiriyor, kimi de tavırlarıyla belli ediyor.
Onlar böyle yapınca, kendileri gibi düşünmeyenlerin onlar hakkında haklı olarak şöyle düşünmesine sebep oluyorlar,
- Takiyye yapıyorlar,
- Samimi değiller,
- Daha çok güçlendiklerinde, daha fazla baskı yapacaklar,
- Farklı hayat tarzlarından rahatsız oluyorlar,
- Tek tip bir toplum istiyorlar,
- …

Sonuç: Kutuplaşan, ayrışan, birbirine güvenmeyen bir toplum…

Bir sonraki yazıda bütün tarikat, cemaat ve siyasal İslam liderlerini bir salonda toplayıp onlarla hayalen bir soru-cevap yapacağım.

Bakalım nasıl bir manzara ile karşılaşacağız… 

-Deniz Tavacı 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski