Bu süreçte önceden “hizmet” içinde olup sonra “hizmet” aleyhinde konuşanlar için en çok kullanılan kelimelerden biri ihanet, diğeri hain. İhanet/hain eleştirisi içeriden geliyor, genelde dışarıdan gelen bir başka eleştiri “Neden önce değil de şimdi konuşuyorsunuz?” sorusuyla ifade ediliyor.
Avam “Hizmet”e duygusal bağlarla bağlanmış olabilir ama benim hem İslam’la hem de İslam’a hizmet ettiği günlerde bu yapıyla bağlantım akıl ve mantık düzlemindeydi. Gülen’in gözü yaşlı sohbetleri ve “ağlayan ve ağlatan abi” sohbetleri beni hiç sarmazdı. Benim yapı içinde yaptığım sohbetlerin tamamı kavramsaldı. Bir sohbetimin konusu da “Dinin zor ve sıkıcı görünen konuları, nasıl sıkmadan anlatılabilir?” idi.
Benden önce başkası dedi mi bilmiyorum; ben yıllardır şunu dedim: Kur’an okumak Allah ile insan arasındaki yazılı sözleşmeyi okumaktır.”
Bu bir benzetme değildir. Gerçeğin ta kendisidir. Avamın böyle okumaması ve anlamaması gerçeği değiştirmez. Çokları Akide ve itikat kelimelerinin akit (sözleşme) kelimesiyle aynı kökten geldiğini de bilmez. Din, özü itibarıyla Allah ile insan arasındaki akittir. Karı-koca arasındaki nikah, işçi-işveren, okul-öğrenci arasındaki ilişki de akittir.
“Cemaatle” benim aramda da manevi bir akit vardı. Bu akit -farkında olsunlar olmasınlar- sadece benimle değil, bütün mensuplarıyla vardı.
Çoğul bir dil kullanır ve bir benzetmeyle anlatırsam: Biz bütün meşru vasıtalarla hizmet üretecek, önümüzdeki “abilerde” o enerjiyi insanlığın faydasına kullanacaklardı.
Sözleşmemizde,
Onlara burs bulmak,
Onlar için yurt yapmak,
Onlar için okul açmak
Vatana millete hizmet edecek insan yetiştirmek vardı…
(Bu maddeleri uzatmak istemiyorum, toplumun yararına olan, meşru her şey yazılabilir.)
Sözleşmemizde
Kurban paralarını, maksadı dışında kullanmak,
Sınav sorularını önceden alarak, diğer insanlara haksızlık yapmak,
Devletin memurlarını, cemaatin istihbarat elamanı gibi kullanmak,
Onlardan gelen bilgileri Gülen’e aktarmak,
Bu bilgileri günü geldiğinde kullanmak için bir şantaj/tehdit aracı olarak el altında tutmak,
Bu bilgileri 17-25 Aralık operasyonunda kullanmak,
“Cemaatin” halkta % 1 karşılığı olmadığının bilinmesine rağmen Hükümete savaş ilan etmek,
Darbe olacağını bildiği halde, darbeye –kısmi- destek vermek yoktu.
(Bu maddeler de çoğaltılabilir)
Gülen’i biz hep darbelere karşı bir duruşla tanıdık ve tanıttık (Link)
Türkiye’de darbe olacağını bir sağır sultan duymamıştı, Gülen darbe karşısında şunları yapabileceği halde yapmadı.
Gülen, kendine gelen istihbaratla “Bir alüfteye (hayat kadınına) giden devlet büyüğünü, ona kurulan kumpasa karşı uyarmayı kendine vazife bildi. (Link)
Peki, aynı Gülen 15 Temmuz öncesinde; Mayıs veya Haziran ayında çıkıp da neden şöyle demedi: “Arkadaşlar ülkemizde darbe söylentileri var. Beni seven herkese şimdiden ilan ediyorum. Ülkemizde bir darbe olduğunda ilk olarak siz karşı duracaksınız. Kim yaparsa yapsın, hiçbir şekilde darbecilerin yanında olmayacaksınız.”
Hadi biz de bazı “saflar” gibi Gülen’in darbeden 15 Temmuz akşamına kadar haberi olmadığını var sayalım.
Peki, o zaman aynı Gülen neden 15 Temmuz gecesi çıkıp da şöyle demedi: “Arkadaşlar ülkemizde meşru hükümete karşı darbe girişim var. Beni seven herkesi darbeciler karşısında devletimizin yanında, darbecilere karşı durmaya çağırıyorum.”
Bunları ve benzerlerini yapabilecekleri halde yapmayan kim varsa, onlar aramızdaki sözleşmeye ihanet ettiler.
“Gülen’in darbeden haberi yoktu” diyenleri duyuyorum. Böyle diyenler için şöyle diyorum: “Eğer bunlar dediklerine kendileri de inanıyorsa, ben bunların Gülen’i ve “Cemaati” hiç tanımamış saf insanlar olduğunu düşünüyorum.”
Darbenin olduğu gün cezaevindeydim. (“Cemaatin” önde gelenlerinden biri olduğum düşünüldüğü için darbeden bir ay önce tutuklanmıştım.) TR724 yazarı Adem Yavuz Arslan’ın darbeden aylar sonra elinde bir çok bilgiyle, Gülen’e atfen yaptığı “emir komuta zinciri içinde bir darbe var, biz aktif destek olmayalım, karşı da çıkmayalım” değerlendirmesini, ben darbeden bir gün sonra 16 Temmuz günü yapmıştım.
Çünkü bu yapıyı iyi tanıyordum. Gülen’i çok iyi tanıyordum. Gülen asla ama bir darbenin önünde görünmez. Tek başına darbe yapabileceği/yaptırabileceği imkana sahip olsa bile darbenin bir numarası olarak asla ama alsa anılmak istemez.
Çünkü Gülen yerel değil evrensel düşünen bir insan. 140 ülkede okulları olan Gülen’in ülkesinde darbe yapan bir lider olarak dünyaya görüntü vermesi, onu ve “cemaatini” dünyanın her yerinde potansiyel tehlike yapardı… Okullarının olduğu ülkelerdeki insanların “Ülkesinde darbe yapan, bizim ülkemizde neler yapmaz ki…” şeklinde düşünmesine sebep olmak istemezdi.
Uzatmayayım, benim şu an elimdeki kesin bilgi şu: Gülen darbenin olacağını biliyordu ve emrindekilere: “Emir komuta içinde kalacaksınız, önde görünmeyeceksiniz, darbe başarılı olursa, katkımız kadar pastadan pay alacak, başarısız olursa, darbe yapan biz bilinmeyeceğiz.” dedi.
Tekrar ana konuya dönersem: Ben asla “cemaate” ihanet etmedim. “Cemaat” aramızdaki sözleşmede olmayan işleri yapmak ve destek vermekle bana ve benim gibilere ihanet etti.
Ne ve nasıl olsaydı bir “cemaate” ihanet etmiş olurduk? Eğer ta en baştan “cemaatin” yasadışı işler yapacağını bilseydik, bunu bilerek faaliyet gösterseydik, sonrada “nereden çıktı bu yasadışı işler” deseydik, işte o zaman hain sıfatını hak edebilirdik.
Biz “Cemaati” trafik suçu bile olmayan ak, pak insanlar olarak tanıdık, karınca basmaz efendiler olarak tanıttık.
Şimdi dışarıdakilerin sorusuna gelelim; “Neden daha önce değil de şimdi konuşuyorsunuz” diyenlere şunları demek isterim. Cemaatle birlikteliğimizi evliliğe benzeterek anlatayım. İyi giden bir evlilik ufak tefek anlaşmazlıklarla bozulmaz. Ne zaman taraflardan biri evlilik akdine ihanet edecek aldatma vb. büyük bir yanlış yaparsa boşanma o zaman gündeme gelir.
İnsanların olduğu yerde her şeyin % 100 iyi gitmesi sosyolojik olarak mümkün değildir. İnsan sayısı arttıkça problemler artar. Kuran ayetlerine iniş sırasından bakıldığında “Sahabeye fırça” diyeceğimiz bütün ayetler Medine yıllarda sayının artmasına bağlı olarak artmıştır.
Bir cemaat değil her cemaat içinde problem vardır ve olur.
Bana niye önce değil de şimdi konuşuyorsun diyenlere ben şöyle diyorum: “Cemaatin daha önce geçmişinde hiçbir zaman 17-25 Aralık ve 15 Temmuz benzeri bir hadise olmadı. Daha önce olsaydı daha önce boşanırdım. Daha önce sözleşmeye ihanet etseydi daha önce ayrılırdım. Gerçek yüzünü gördüm ve sözleşmeyi fesih ettim.”
Kısaca, ihanet eden ben ve benim gibi olanlar değil. İhanet eden “The Cemaat”dir. Bir hain aranacaksa, aranacağı adres bellidir.
Bu süreçte ölen her masumun ölümünden, o hainler de sorumludur.
Meriç’te boğulan 2 yaşındaki Halil Abdurrezzak da dahil…