Şöyle bir menkıbe var, belki duymuşsunuzdur:
Bir gün şeyhi, İbrahim Ethem'i çağırır. 'Benim canım şarap istiyor. Falan çarşıda, falan dükkanda vardır. Git, bana al getir' der. İbrahim Ethem hiç kalbini bozmadan, itikadını zedelemeden hemen kalkıp söylenen dükkana gider. Şarabı alır getirir, şeyhine arz eder. Şeyhi 'istemiyorum artık, canım istemiyor' diyerek şarabı reddeder. İbrahim Ethem için imtihan devresi başlamıştır artık. Şeyh onu tecrübelerinden geçirmektedir. 
Aradan bir müddet geçer, Şeyhi onu tekrar çağırarak, 'canım güzel bir kadın istiyor' der. İbrahim Ethem 'Peki kurban' diyerek huzurundan çıkar. Düşünmeye başlar, 'Şeyhimin emrini acaba nasıl yerine getireceğim' diye. 'Eskiden olsaydı padişahlık zamanında etrafımda birçok güzel kadın vardı. Fakat şimdi ne yaparım? Şeyhimin arzusunu nasıl yerine getireceğim?' diye düşüne düşüne eve varır. Eve girer, karısına 'Hanım kalk, en iyi elbiselerini giyin. Ziynetini tak, beraberce şeyhimin yanına gideceğiz' der. Hanımı hazırlanır, beraberce çıkarlar. Şeyhinin huzuruna vararak 'Efendim, emriniz üzere getirdim' der. Şeyhi 'Neyi getirdin?' diye sorunca: 'Siz benden genç ve güzel bir kadın istememiş miydiniz? Kendi hanımımdan daha güzelini bulma imkânım olmadığından onu getirdim' diye durumu arz eder. 
Şeyhi İbrahim Ethem'in hanımını hemen geri gönderir. Yapmış olduğu bu tecrübeyi kâfi görür. İtikadını, teslimiyetini tam olarak ölçen şeyh, hemen İbrahim Ethem'e halifelik verir. İbrahim Ethem zamanın en büyük evliyası olur. ( Sohbetler-Seyyid Abdul Hakim el-Huseyni s.126) 
Öncelikle bu hikâyenin gerçekten yaşandığını düşünmüyorum. Ama anlatılanı yorumlayabiliriz hepimiz. Ekşi Sözlük’te birisi bu menkıbeye şu yorumu yapmıştı “böyle kız düşürülüyor mu, çalışıyor mu bu yöntem?” 
Şu soru da sorulabilir: Şeyh erkek istese ne yapacaktı? “Kendimden daha yakışıklısını bulma imkânım olmadığından kendimi getirdim!” mi diyecekti? 
Bazen böyle menkıbeleri eleştirdiğimizde alacağımız cevap bazen “menkıbede asla değil fasla bakmak lazım” oluyor. Tabi bu iyi ihtimal. Muhatabınız ortada bir yanlış olduğunu düşünmüyorsa, zaten bu sözü söylemez. Öbür türlü daha büyük bir problemle karşı karşıyasınızdır. Bu yazıda, bu "asla değil fasla bakmayı” tartışacağım. 
Bu mesele neden önemli? 
Bu mesele önemli çünkü yazının başındaki örnek gibi akla ziyan çok sayıda menkıbe var. Bunlar sosyolojik açıdan ciddi problemler barındırıyor. Yukarıdaki hikâyedeki problemlerin sadece birkaçını örnek olarak sıralayacağım: 
İbrahim Hakkı, eşini şeyhe götürürken kadına karşı neden dürüst olmuyor ve götürme sebebini anlatmıyor? Eşler arası güveni bitirmez mi bu? Güven sarsılırsa bir daha gelmesi çok zordur. 
Kadının rızası var mı? İbrahim Hakkı belki geniş bir insandır, eşini paylaşmayı kendisi tercih edebilir. Ama kadının rızası yoksa bu bir tecavüzdür. Hikâye bunu fedakâr olmakla izah edip, yüceltiyor. 
İbrahim Hakkı eşine tecavüz edileceği bir kumpas kurmuş. Ama hikâye kumpası normalmiş gibi anlatıyor. 
Kadın neden hiç itiraz etmiyor? Bir kız çocuğu bunun gibi beş tane hikâye duysa belki kocaya asla itiraz edilmemesi gerektiğini düşünecek, aklına öyle yerleşecek, büyüyünce öyle bir eş olmak isteyecek, bilemezsiniz. 
En bariz problem: bir öndere böyle körlemesine itaat çok tehlikelidir. İslam dini ile de çelişiyor. Ama hikâye bu tutumu matah şeymiş gibi yüceltiyor. 
Dinleyenler menkıbedeki problemleri göremiyorsa (mümkündür, çocuktur, dinleyenler o konuda yeterince bilgili değildir), orda anlatılanları normalmiş gibi görebilir. Bu da problemli görüşleri normalleştirmek olur. Sorunlu mesajlar barındıran menkıbeleri paylaşıp, sonra da “aslına değil faslına bakmak lazım” demek bu yüzden problemli bir yaklaşımdır. Olabilir, herhangi bir konuda bazen verdiğimiz örnekte hatalı bir nokta olabilir ve biz görememiş olabiliriz. Birisi anlattığımız örnekteki hatayı söylerse, “aslına değil faslına bakalım, sen mesajı anladın” demektense, “ben daha önceden fark etmemiştim. İlginç bir noktaya değindin” demek daha güzel olmaz mı? 
Menkıbeyi Rasyonel Mantıkla Değerlendirmek Çok Saçma! 
Daha önce Bahattin Karakaş’ın yazısındaki problemleri İsa Hafalır ile analiz ettiğimiz yazıda böyle geri bildirimler almıştık: menkıbe bu, katı bir rasyonel mantığa vuramazsın!
Siz saçma olduğunu görüyorsanız ne mutlu! Ama oradaki yanlış bakış açısını fark edemeyen ve yanlışları hayatına uygulamaya çalışan çok insan var. “Benzetmedeki yanlışları herkes biliyor zaten” diye bir ön kabul yapamazsınız. Avama anlatılan bir menkıbe icin “Buradaki tüm yanlış noktaları herkes biliyor zaten” derseniz elitist bir tavır sergilersiniz. Kaldı ki herkes biliyor bile olsa korkunç bir örnek vererek bir noktayı izah etmeye çalışmanın bir anlamı yok. Dikkat dağıtıcı ve yanlış. 
Eğitimsel açıdan hatalı bir yaklaşım 
Burada aslına değil faslına bakmayı teorik olarak ve basitçe inceleyeceğim. Doktora eğitimimde, farklı disiplinlerden çok sayıda öğrenme teorisini inceledim. Şunu söyleyebilirim ki yanlış bir örnek vererek bir konuyu öğretmeye çalışmak, eğitim teorilerine ters. Bir şeyi anlatırken verilen örnekler dikkat dağıtıcı olmamalı. Bu önemli bir noktadır. Mesela bölme işlemine yönelik bir örnek verirken “4 porsiyon çikolata soslu frambuazlı dondurmanın yarısı, 2 porsiyon çikolata soslu frambuazlı dondurmadır” demek kötü bir örnektir. Dikkat dağıtıcıdır. Elma örneğinden yürümek basittir ve temizdir. Benzer şekilde bir konuya örnek vermek için de problemli bir menkıbe anlatmak, en iyi ihtimal konuyu dağıtır, kötü ihtimal konuyu bambaşka bir noktaya getirir. Kötü örnek vererek öğrenmeyi desteklemek diye bir yaklaşım yok. Tersi örnek vermek (counter example) var. Ama orda da onun ters örnek olduğunu söylersin. Muhatap bilir örnek ters bir örnek olduğunu. Örneğin, bir cocuğa üçgenleri anlatırken, üçgen olmayan sekiller gösterip “bunlar üçgen değil” diyerek ters bir örnek verebilirsiniz. Çocuk da bilir, o üçgen degildir. 
Öğrenme Teorileri Ne Diyor? 
“Öğrenme ne zaman gerçekleşir?” sorusu öğrenme teorilerinin cevap bulmaya çalıştığı en temel sorulardan birisidir. Bu soruya açık bir cevap olmasa da “yanlış örneğin doğru gibi sunulduğu zaman” asla bir cevap olamaz. 
Genelde öğrenmenin olması için şunlar etkili görülür: bilişsel çelişki (congitive conflict), kafa karıştırıcı ikilem (disorienting dilemma), bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance). Aslına değil faslına bakılan kötü bir örnek, bunları sağlamaktan uzaktır. Menkıbeyle oluşan kafa karışıklığına “bilişsel çelişki oluyor ya işte, daha ne istiyorsun!” diyenler olabilir. Farklı konulardaki karışıklık bunlar. Menkıbenin vermeye çalıştığı mesajla ilgili olması lazım bilişsel uyumsuzluğunun, menkıbenin kendisiyle ilgili değil. Ha amaç menkıbeleri her yönüyle doğru kabul eden birisine menkıbelerin problemlerini göstermekse, o zaman problemli menkıbe anlatmak iyi bir örnek olur. 
Sen anladın mesajı zaten! 
Asla değil fasla bakılır sözünü desteklemek için " Sen anladın mesajı zaten!” sözünü duymuşsunuzdur. Bu yaklaşım da yanlış. Karmaşık bir meseleyi anlatırken sorunlu bir menkıbe örneği verip, sonra da sen anladın mesajı denirse, “Ben biliyordum madem, o zaman niye anlatıyorsun” demez mi insan? Kaldı ki muhatabının anlayışına bırakıyorsan, onun zaten oradaki ince mesajı bildiğini düşünüyorsan niye anlatıyorsun? Düşünsenize bu yaklaşımın bilimsel yayın yaparken sergilendiğini. Akademi iptal olur. Makalede konuya dair bir şeyler söyleyip, “siz anladınız zaten, asla değil fasla bakın” denildiğini... 
Bir diğer boyutu, muhatabınızın neyi nasıl anladığını bilemezsiniz. En güzel örneği bile verseniz, insanlar pekâlâ anlamayabilir. Aynı metinden iki zıt anlamı çıkarmanın mümkün olduğu bir evrende, kötü bir örneğin üstüne “sen aldın mesajı zaten” demeyi sağlıklı bulmuyorum. Onun yerine “evet, kötü bir örnek oldu. Neyse takılmayalım, örneği unut gitsin” demeyi tercih ederim. 
Enes Gökçe
Twitter: @EnesGokce01