Gülen Cemaati Tabanına Dair

Bir önceki yazım Türkiye halkına dairdi (link) ve o yazıya “ortalama almanın ve genellemenin güzel bir şey olmadığını, ama bazen yapılması gerektiğini” söyleyerek başlamıştım. Yine aynı şekilde bir girizgah burada da gerekli. Bu yazım benim de bir zaman aralarında bulunduğum Gülen cemaati tabanının “ortalama” özelliklerine ve değişik şahsi kanaatlerime dair olacak.

Yazımın ana kısmına başlamadan şunu belirteyim: Gülen cemaati Türkiye halkının içinden neşet etmiş bir topluluk. Dolayısıyla bir önceki yazımda eleştirdiğim şeyler değişik boyutlarıyla bu topluluk içinde de var. Onları tekrar yazma saygısızlığını bir önceki yazımı okumuş olanlara yapmayacağım ve başka şeylerden bahsetmeye çalışacağım bu kısa yazımda.

Öncelikle kendimize şunu hatırlatalım. Bundan bir 7-8 öncesine kadar Gülen cemaati—özellikle tabanıyla—Türkiye halkının büyük bir bölümü tarafından çok hoş bakılan bir topluluktu. Eğitim faaliyetlerinin kalitesi, başarısı ve yaygınlığı; kendilerinin ve başkalarının çocuklarını dindar ve ahlaklı yetişmesine gayret etmeleri, dindarların da başarılı olabileceğini göstermeleri, mensuplarının yumuşak tavırları… Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Türkiye halkının en azından azımsanmayacak bir yüzdesi tarafından bir umut ışığıydı belki de. Tabii ki kenarda olanlar oluyordu; toplum yüzünde olduğu kadar kamu ve özel sektörde—problemli bir şekilde—büyüyordu bu cemaatin gücü. Ama ne önemi vardı? Kadrolaşmayan hangi grup, görüş, cemaat, tarikat vardı ki Türkiye’de?

Sonra ne oldu da bu melek emsali bir topluluk, şeytan emsali hale geldi kamuoyu gözünde? Kısaca “tarihin cilvesi” ve “hususi hizmetler” olarak cevabı verilebilecek bu önemli sorunun cevabına burada girmeyeceğim; çünkü önceki yazılarımda, tweetlerimde ve YouTube konuşmalarımda yeterince bahsettim bu mevzudan. 

Asıl şu çok önemli soruyu soralım. Peki bu insanlar 7-8 önceki hallerine göre değiştiler mi bugün? Bugün farklı insanlar mı? Hayır değişmediler, çoğu itibariyle farklı insanlar değiller. O zaman—bu iki zaman arasında ve birbirinin tamamen zıddı olan—bu iki değerlendirme birden doğru olabilir mi? Olamaz.

Ne melek emsali, ne şeytan emsali bu insanlar. 7-8 sene önce de değillerdi, şimdi de değiller. Öncelikle yiğidin hakkını verelim; ben şahsen iyi karakter ve ahlak bakımından Gülen cemaati mensupları Türkiye ortalamasının en azından bir tık üstündeydi diye düşünüyorum. Başlıca güzel özellikleri (elbette ki ortalamadan bahsediyorum burada) Türkiye ortalamasına göre daha fedakar, daha çalışkan, daha yumuşak huylu olmalarıydı. İnanmış insanlardı, davalarının doğru olduğundan şüpheleri yoktu. Altın nesil olma gayreti içinde koşturuyorlar, adeta bir hülya içinde yaşıyorlardı.

Peki Türkiye halkına nispeten daha fazla bulunan kusurları yok muydu? Vardı elbet, bunun başlıcasını Mücahit Bilici sert ama doğru bir tespit ile ifade etmiş 2014’un Mayıs’ındaki Taraf yazısında: “Gülen Cemaati maalesef dünyanın en bencil cemaatidir. İslam’a hizmet misyonu ile hareket ediyor olması bu gerçeği değiştirmiyor. Birey olarak en fedakâr insanlardan oluşan bu cemaat, grup olarak son derece bencil bir şekilde hareket edegeldi.” Bencillik ve enaniyet kişiler arasında görünmese de “grup olarak” görülüyordu ne yazık ki Gülen cemaatinde; ve bunun başlıca sebebi yukarıdaki paragrafta bahsettiğim fedakarlığı ve çalışkanlığı da ortaya çıkaran “inanmışlık ve adanmışlık” ile alakalıydı, bir de Altın nesil olduklarına inandırılmışlıklarıyla.(*) 

Belki de bu sebepten dolayı gayri muslimlere göstermeye çalıştıkları diyaloğu-hoşgörüyü diğer müslüman gruplara göstermediler. Bu ve “paralel devlet” girişimlerinin korkutucu boyutu yüzünden muhtemelen, 7-8 sene öncesinde dahi Türkiye toplumu tarafından takdir edilseler bile güven duyulmadılar. Cemaat trolleri “bizleri kıskandıkları” için bunu bize yaptılar diyedursunlar, iktidarın yaptığı propagandanın tutmasının sebebi “devletten korkma”nın hemen yanı başında “cemaate olan güvensizlik”tir diyebiliriz. Bunları Gülen cemaatinin “ekstra” kusurları olarak bir kenara yazalım.

Peki bu ve başka sayılabilecek başka kusurlar şu an gördükleri muameleye bir haklı sebep olabilir mi? Bence kesinlikle hayır. Ne yapmış bu insanlar Allah aşkına? İçlerinde binde biri bile bulmayan insanların yaptıkları şeylerin (soruların verilmesi, paralel devlet faaliyetlerindeki hukuksuzluklar, 15 Temmuz’a karışma vs) cezasını neden çekiyorlar hep beraber? Suçun kişisel olması gerekmez mi? Vicdan sahiplerine göre gerekir; modern hukuka ve İslam hukukuna göre de gerekir. Bir insan soru almış veya vermişse suçludur, işini kötüye kullanmışsa suçludur, ihaleye fesat karıştırmışsa suçludur vs. Ama bunları yapmamış bir öğrencinin, öğretmenin, esnafın, ev hanımının suçu nedir?

Hadi diyelim polis, asker, istihbaratçı, hakim, savcı gibi kritik meslekleri olan Gülen cemaati mensubu insanlara şüphe ile baksaydınız ve dikkatlice soruştursaydınız; gerekirse belli bir süreliğine açığa alsaydınız. Ama Bylock programı yükledi diye, Bankasya’ya para yatırdı diye, sendikaya üye oldu diye 6 sene 3 ay hapis cezası vermek nedir Allah aşkına? 6 sene 3 ay! Ortalama insan ömrünün 10’da biri civarı! O hapisteki yıllar, o hapis beklentisi ile dışarıda işsiz ve cüzzamlı gibi tecrit edilmiş yıllar, o hapse girmeyeyim diye Meriç’ten veya Ege’den ulaşılan Yunanistan’da ve sonrası başka ülkelerde yaşanan mülteci hayatı yılları, o yıllar geri gelmeyecekler! Bu tam manasıyla bir zulümdür.

Tabanın tamamı masumdur demiyorum (tepenin tamamı suçludur demediğim gibi) ama suç olarak tanımlanan kriterlerin suç olmadığını ve suçun yeniden tanımlanması gerektiğini söylüyorum. Biliyorum bu söylediklerim boşuna. Bir şey değişmeyecek. İktidar zulme, Gülen cemaati muktedirleri mağdurların arkasına sığınıp aynı teraneyi okumaya devam edecek. Ama her şey bir yere kadar. Bir yerde patlayacak bu. Çünkü doğal değil bu durum. Umarım çok uzun beklemeyiz Gülen cemaati tabanını şeytan yerine koymaya son vermek için, ağızlarda FETÖ lafını yersiz gereksiz dolandırmayı bırakmak için; ve en önemlisi bu inanmış ve “kandırıldım” diyen ülke muktedirlerinden çok daha fazla kandırılmış iyi niyetli insanların yaralarını sarıp onları rehabilite etmek için. O günlerin çok bekletmeden gelmesi için bir öngörüm yok ne yazık ki, sadece umudum var; ve umut fakirin ekmeği…

İsa Hafalır

Twitter: @isaemin 

(*) Yukarıdaki paragrafı “di”li geçmiş zaman kullanarak yazdım. Peki şu an nasıl? Hala cemaate gerçekten gönül bağı ile bağlı olanların çoğunda—görebildiğim kadarıyla—aslında çok bir değişiklik yok. Bunu maşallah Twitter’da genelde trol hesaplarla (ve nadiren gerçek isimli hesaplarla) ifade ediyorlar. Az bir kısmında değişiklik var, ve ben bu az kısmı çok değerli görüyorum.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski