Molla Gültekin Bibar ile Öğrenci Evleri Anılarım

5 yıllık bölge yapılanmasından(öğrenci evleri) sonra hizmetin askeri yapılanmasında görevlerde bulundum. Temmuz 2016 öncesi deniz subaylığını kazandım ama bir el göreve başlamama mani oldu. Buraya daha sonraki yazılarımda genişçe değineceğim. Ben karşılıklı olarak partinin 2011 yılında ve cemaatin de 2013 yılında aklını yitirdiğini ve güç zehirlenmesi yaşadığını düşünüyorum. Akıl derken kastım: Müslümanlığın mayasında var olan hümanistlik, ahlak, izan, insaf vb güzel hasletlerdir (şu an iki tarafta da bunları göremiyorum). Ve bu tarihler de dikkat ederseniz ikisinin de en güçlü olduğu tarihlerdir. Referandumda %60 alınmıştır, devlet içinde temizlikler yapılarak bu iki grubun istediği şekilde dizayn edilmiştir. Partiyi bu duruma düşüren nedir bunu bilemem, zira hiç içlerinde yer almadım. İlk zamanlar politikalarını beğensem de referandum dışında oy vermedim. Ve içlerinde yer almadığım için bu partiyi bu hale getiren sebepleri bilmiyorum. Sadece 2010 yılıydı sanırım dönemin başbakanı referanduma yüksek oranda “evet” oyu çıktığı için teşekkür etmek üzere İzmir’e gelmişti. Biz Halil Rıfat yurdunda kitap okuma programı yaparken dönemin ağabeyleri tarafından bu mitinge katılmaya zorlanmıştık. İstemeyerek okumayı bırakıp katılmıştım. Sonra ben bunu eleştirdiğimde dönemin doktoru bana, hocamız başbakanın güçlü olmasını istiyor şakirt, çıkıntılık yapma demişti. Sonra bu doktor itirafçı olmuş adımı vermiş ☺ Ben cemaati bu duruma içerden ve dışarıdan (bilhassa içerden) nasıl getirildiğini yazacağım.



2007 yılında cemaat yapısına katıldım. Aslında hiç istememe rağmen o yıllarda cemaatin okumaya önem vermesi ve arkadaşlarımın ve ailemin desteklemesiyle kalmaya karar verdim, daha sonra ayrılma düşüncesiyle. Sonra bir “şakirt”in bölgede yapabileceği hemen hemen bütün işleri yaptım. Çünkü insanlara faydalı olmak inanılmaz bir huzur veriyordu ve ben de bu şekilde günahlardan, içkiden, zinadan uzak kalıyor ve dini vecibeleri yerine getirebiliyordum. Bunlar her müslümanın yaşamak istediği şeylerdi. Ve gerçekten benim için anlamlı olan yıllardı. Çok insan tanıdım, çok güzel öğrencilerim oldu ve çok güzel dostluklar edindim. 2012-2013 yıllarında ardı ardına babamı ve annemi kaybedince büyük bir boşluğa düştüm. Kendimi hizmetle teselli ettim, hizmet var olsun diyordum. Çünkü hizmet bize hayat gayesi aşılamıştı ve onun için her şey feda edilebilirdi. Çünkü o tertemizdi, şeffaftı. Müslümanca yaşamdı, kul hakkı yememekti vs. Bu bilinçle bölgede okul bitene kadar hususi hizmet de dahil her işi yaptım. 

17-25 Aralık olayları patlak verdiğinde herkesin olduğu gibi benim de kafam karışmıştı, ancak ağabeylerimiz(!) o sıralarda nedense sürekli evlerden yurtlardan öğrencileri toplayıp sohbet adı altında Güzel Yalı yurdunun üst katında bizlere gündemle ilgili konular anlatmaya başladılar. Bunlardan en dikkat çekeni, en ateşli isim Gültekin Bibar isimli kendisini Pensilvanya’nın mollası olarak tanıtan isimdi. Çünkü onun haricinde hepsi mütevazı şekilde kul hakkından haram yememekten bahsederdi. 

Molla(!) Gültekin ise kendisi bir koltukta oturur, dört tane kocaman adamı da yere dizinin dibine oturtur. Birine Kuran’ın Arapça’sını okutur diğerlerine ise farklı hocaların meallerini okuturdu. Kendisi ise bunları açıklamaya çalışırdı. Tamam belki buraya kadar bir sıkıntı yok, ama yerde oturan arkadaşlar farklı alimlerin meallerini okurken, ki bunların arasında Elmalılı Hamdi gibi üstadlar da var, bu üstadlara “hiç bir şey anlamamış” deyip gülerek alay ederdi. Biz de sürü psikolojisiyle orda bulunurduk, terk etmezdik. Eminim orada bulunan birçok üniversite öğrencisi genç arkadaş da durumdan rahatsızdı. Ancak ses de çıkarmıyorlardı. 

Derken gündem değerlendirmesi başlar Gültekin hocaefendi(!) Kısa bir konuşmadan sonra öğrencilerden kağıda yazılı sorular sormalarını isterdi ve bunu buğulu penceresinden kendisine yansıdığı kadarıyla(!) anlatmaya çalışırdı. Birazdan yazacağım şeylerle cemaati bu kafada insanların bitirdiğini anlayacaksınız. Bu şahsın 17-25 Aralık'tan sonra yaptığı bir toplantıda (salonda en az 200 kişi var ve bunların hepsi fakültede okuyan ve bölgede görevli kişiler) sarfettiği sözler (salondakilerden gelen sorularla ilgili konulara verdiği cevaplar): “abilerimizi zor tutuyoruz”, “ne üçü ne otuzu, Cübbeli’nin 300’e yakın kaseti var”, “Hizmetin yakın gelecekte olan her olay hakkında bilgisi var. Hizmet Roboski olayını da biliyor,” “çok yakında gidecekler göreceksiniz. Hocaefendi gitmelerine 4 parmak kaldı diyor. Yani 4 hafta da olabilir 4 ay da olabilir ama 4 yıl olacağını zannetmiyorum belki ay bile sürmez”. Söylediği sözler bunlar. Bunları kendisine twit atıp menşınladığımda hiçbir hakaret unsuru olmamasına rağmen çakma hesabından bana sadece “it” yazabildi. Komik adam ☺ 

Delikanlılık varsa çıkıp yalanlasın bunları. O yüzden ismini yazıyorum. Çünkü o kadar genç insan kendisine teveccüh edip sınavını okulunu bırakıp gelmiş. Ve yine bu kadar insan onun gazlamasıyla o dönem bu mantığa hizmet ettiği için hapse girmiş; aşından, işinden, canından olmuş belki. Kendisi ise kaçıp gitmekle kalmamış, sanatçı Gökmen’in oğlu için söylediği parçayı klip yapıp facebook hesabında paylaşıyor utanmadan. Roboski konusunda birkaç Doğu’lu arkadaşımız haliyle söz hakkı isteyip sordu: Abi o olayda hizmetin haberi vardı madem, neden engel olmadı? O kadar insan öldü. Bu soruyu Molla Gültekin gülerek geçiştirmeye çalışırken Karadenizli bir başka arkadaş kalkıp doğulu arkadaşın üzerine yürüdü “hizmet napsaydı kardeş ne demek istiyorsun sen” diyerek. Sonra biz araya girip tarafları sakinleştirdik ve kavgayı önledik. Molla Gültekin ise toplantılara artık vasıfsız cemaati(!) çağırmayıp sadece bizim gibi vazifeli(!) ağabeyleri çağırmayı tek başına istişare etti ve tek başına karar aldı. Ben de o günden sonra onun bulunduğu ortama gitmemeye karar verdim ve gitmedim. Bunu bizim bölgedeki doktora söyleyip itiraz ettiğimde ise “adam molla hocam bir bildiği var, çıkıntılık yapma” demişti. Gültekin gibi herkes dolar avuçlamıyor ki yurtdışına kaçıp ordan kahramanlık twitleri atsın, itirafçı olanları cehennemlik ilan etsin. Hizmetten nefret etmemi sağlayan ilk insandır Molla Gültekin. 

Yukarıdakiler ilk tehlikede cemaatin tabanını bırakıp kendi canının ve malının derdine düşmüş, tabanı kurtarmak için yıllardır “uluslararası bir komisyon kurulsun” dışında herhangi bir argüman geliştiremediği gibi kendilerini eleştirenlere de “hain” damgası vurmaya çalışmışlardır. Pensilvanya’lının ve mollalarının denizlerde boğulan ve hapishanelere düşen bebekler ve kadınlar için ne düşündüğünü, ne dediğini ve ne yaptığını çok merak ediyorum! 

Hiç bir insanın canı bir davaya feda edilmemeli. Hele ki bu davada bir takım şaibeler varsa. Hizmet davası gerçek bir dava olsaydı kendisine hayatını vakfetmiş insanlar için daha hassas ve şeffaf davranırdı. Benim 12 yılım gitti ve bu sürede annemi babamı kaybettim. Hizmette meşgul olmaya başladıktan sonra annem ve babamla bir hafta bile zaman geçiremedim. Benden çok daha zor durumda olanlar var. Ne için? Kim için? Bir Adil Öksüz konusunda bile mantıklı bir açıklama yapamayan bu kurum, bunca mağdur insan için ne yapabilir ki? 

Hurma şapırdatmak, çay höpürdetmek... Allah akıl fikir, ahlak, izan versin. 

Şimdilik bu kadar. Daha sonraki yazılarda dönen dolapları ve tepedekilerin 15 Temmuz’dan neden kesinlikle haberdar olduğunu anlatacağım. Devamı gelecek...

Eski Bahriyeli 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski