İslam’ın Aile Yapısıyla Olan Çelişkileri ve Kadınların Çıkmazı

Bu yazıyı okurken kendinizi bir kadın yerine koymaya çalışarak okuyunuz! 

Türk toplumunda kadınlar, kendilerine biçilen rolleri yaşamak üzere doğarlar. Özellikle kırsal kesimde önlerinde örnek olabilecek, onlara yol gösterecek insan sayısı azdır. Okumuş kadına iyi gözle bakılmaz. Hala daha “kızlarınızı medreselere yollayın, kız çocukları okumaz” fetvaları veren “din alimleri” var.

Kadın doğar, okula başlar, ilkokulu en fazla liseyi bitirir. Tarlada-evde çalışsın diye okula gönderilmeyen kız çocukları hala mevcut. Sonrası bellidir, evlenecek ve eşinin ailesi ile yaşayacaktır. Kaçarak evlenen kızlar da hala mevcut. Bunlar geride filan kalmadı. Kadınlar okuduklarını meslek sahini olduklarını hayal bile edemiyor. Eğitim sisteminin de payı elbette çok büyük. Tek ideali çevredeki en iyi aileye gelin gitmek. Kadın programlarında anlatılan şeyler gerçek maalesef.

Bir süre sonra daha kendini tanıyamadan evlenen ve çocuk sahibi olan kadın, etraftaki baskıdan bunalır. Özellikle şehir-köy farketmez aile büyüklerinin baskısından bunalan kadın konuşarak rahatlamak ister. Ama o da ne? Dedikodu yapmak günahtır! Bana şöyle davrandılar, şunu demeleri zoruma gitti, evladıma şöyle dediler gibi şeyler konuşmak insan eti yemeye denktir. Yaşadıklarını paylaşamayan, sıkıntılarını dillendiremeyen kadınlar depresifleşir. Türkiye’de depresyon ilaçları kullanımının yaygınlığı her kesimce malumdur.

Eskiden büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıp karşılanırdı. Bu bir kültür haline gelmiştir. Geçenlerde denk geldiğim bir yazıda buna şöyle bir kılıf bulmuşlar: savaşta babasını kaybeden çocuklar baba şefkatini görüp kıskanmasın diye insanlar çocuklarını sevmemiş. Her çocuğu sevmek yerine kendi çocuğunu bile sevmemek nasıl bir mantık ürünüdür? Oysa Hz. Muhammed’in torunlarını boynuna alarak sevdiği, çocukları, onların göz hizasına inerek muhatap aldığı bilinmektedir.

Takvadan başka üstünlük yoktur ayetine karşılık, insanlar köy muhtarından tutun makam mevki sahibi herkesin önünde el pençe durmaktadır. Bu da yine bir kültürün dini kaynaklı olduğu sanrılarından biridir. Takva ile makam mevki arasında yanlış tercihler yapılıyor. Devletin kutsallığı zaten yıllardır sorgulanıyor. Ama takva da yanlış bir düstur. Bu zaviyeden bakınca, din alimine de haketmediği saygı duyuluyor. Dedikleri hemen kabul görüyor. Sorgulanmıyor. Bireyselliğin eksikliğini burda da fark ediyoruz.

İster kırsal ister şehir farketmez, kadın tarlada işte ofiste farketmeksizin çalışmaktadır. Yetmezmiş gibi çocuk bakımı ve ev işleri de kadına yıkılmaktadır. Çekirdek aileye geçiş kadının yükünü azaltmadı. Çalışan kadına da eşi ev işlerinde yardımcı olmuyor. Oysa sofraya bir salata yapıp koymak hem çocuklara örnek, hem sünnet, hem kadının kalbini fethetmede bir adım. Oysa islamda peygamberimizin eşlerine ev işlerinde yardımından kimse bahsetmez. Çünkü erkeklerin işine gelmez. Kendi söküğünü diken bir peygamberin, eşini döven ümmeti... Din erkeklerin tekeline öylesine alınmıştır ki, kadın hakları ile ilgili kısım görmezden gelinmektedir. Dünya nimetlerinden yararlanma lütfu sadece erkeklere mahsus hale gelmiştir. Erkekler tatilde denize girer, muhafazakar kadın evde oturur. Erkekler dışarda şortla dolaşır, muhafazakar kadın sarınıp bürünür. Erkekler iş icabı diğer kadınlarla konuşur, toplantı yapar, muhatap olur ama muhafazakar kadın erkeklerle konuşamaz hatta çarşı pazara eşi olmadan çıkamayan kadınlar vardır. Bu kadınların da sesi duyulmalıdır. Burdakileri okuyup en azından ben bu kadarını yapmıyorum deyip kendinizi haklı çıkarmaya çalışmayın beyler!

Yaptığım bir araştırmada köyde bir teyzenin şu cümlesi çok haklı gelmişti: “bizim zamanımızda gelinlerin namaz kılması istenmezdi. Çocuk emzirmesi, çocuğuyla ilgilenmesi hatta çocuğunu sevmesi bile istenmezdi. Eğer gelin bu “boş” işlerle ilgilenirse tarladaki, mutfaktaki iş kalacak. Şimdi de herkes namazlı niyazlı kız bulma derdine düşmüş. Bizi, kızlar okumaz diye camiye bile yollamadılar. Biz kız çocuklarımız okusun diye uğraşıyoruz, şimdi de onlar gezme tozma süsü püs peşinde.”

Kadınların bu konulardaki en büyük hatası, erkek çocukları kadar kız çocuklarını savunmaması. Erkek çocuk gezer tozar, elinin kiridir, aslan oğlumlarla büyür. Kız çocuklar kır dizini otur, sen kızsın ortalıkla görünmelerle... Zannedersiniz namus sadece kadınlara farzdır.

Kadınların kölelik ve cariyelik ile ilgili meselelerinden bahseden yazı ve konuşmalar özellikle dikkatimi çekiyor. Kadın cariyelerle nikah kıyılmasına gerek yoktur hükmü özellikle dikkate değer. Benim erkeklere sormak istediğim bir soru var bununla ilgili. Bir savaş olsa ve eşiniz ganimet olarak başka bir adama cariye olarak verilse, ne hissedersiniz? Sonuçta hüküm bu şekilde verilmiş ve şeriat olarak söz söyleme hakkınız yok. 15 temmuzda eşlerinizi cariye yapmayı kendinde hak görenler gücünü burdan alıyor işte.

Kadının tesettürü, miras hakkı, özel halleri, giyimi kuşamı vs hepsi erkeklerin konuştuğu ve kadını ortalık meselesi yapan mevzular. Kadın olmadan, bu konuda empati yapmadan karar verme gücünü nerden alıyor erkekler? Kadının her halinin üzerinden beyanda bulunma hakkını nerden alıyorsunuz?

Kadın-erkek yoktur, birey vardır!

Okuduğunuz için teşekkürler.

Sosyolog M.Z. 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski