Kur’an Neden İslam Devletinden Bahsetmez? (5)

Basit ve sade bir anlamla ifade edersek: Kur’an dinden bahseder. Bir de dindardan bahseder, yani Müslümandan. Din bütün zamanların değişmezi olurken, dindarın kullandığı araçlar bütün zamanların değişeni ve gelişenidir. 

Devlet dindarlar için bir araçtır. Aynen araba gibi, ev gibi, elbise gibi… Araçlar insanlığın bilgisinin, tecrübesinin değişmesine zenginleşmesine bağlı olarak sürekli değişir, gelişir ve yenilenir. 

Her devirde maksada/ihtiyaçlara en uygun olan şekli terci edilir. 
Diş temizliğinde hala misvakın sünnet olduğunda, 
Giyim kuşamda hala sarığın cübbenin sünnet olduğunda, 
Hala halife ve mehdi beklentisinde olanların bu yazıyı anlamayacaklarını biliyorum. 
Anlamayanlar için devletin araç olmasına, maksada en uygun olanın tercihine en güzel örnek Peygamber Efendimizden sonraki dört halife dönemidir. 

Eğer Kur’an bütün zamanlar için değişmez bir model ortaya koysaydı. Dört halifenin seçimi de aynı olurdu. 
  
“DİN BÜTÜN ZAMANLARIN DEĞİŞMEZİDİR” ifadesine kısaca açtıktan sonra konumuza devam edelim. 

Din insanın üç ilişkisini düzenler, 
İnsan-Allah ilişkisini, 
İnsan-insan (kendisiyle), 
İnsan toplum ilişkisini düzenler. 
Bu konuda şu soru bizim için ufuk açıcı olacak. 
Kur’an olmasaydı insanlar neyi bilemez ve bulamazdı? 
Cevap: Allah-insan ilişkisini düzenleyen ibadetleri bulamazlardı. 
Bir yaratıcı olduğunu bileceklerdi ama o bizden ne istiyor sorusuna insanlar adedince farklı cevaplar olacaktı. 

Bu noktada bir kurgu yapayım: Kur’an ve Kainat ikisi de Allah’ın kitabı. Aralarında şöyle bir iş bölümü yapıyorlar. 

Kainat, Kur’an’a diyor ki, ben eserleri üzerinden yaratıcıyı tanıtayım, sen de tanıma sonrasında Allah-insan ilişkisini düzenle. 

Literatürde bu alana kullukla ilgili alan anlamında taabbudilik deniyor. 
Kur’an’ın muhtevasına baktığımızda, Kur’an insanların zaten yapacakları işleri kendine konu yapmaz. 

Mesela 
Devlet kurun demez, insanlar zaten kuracaktı, 
Ticaret yapın demez, insanlar zaten yapacaklardı, 
Toprağı sürün, madenleri işleyin, teknolojiyi geliştirin dememiş, insanlar zaten yapıyor… 
Kur’an insanların kendi akılları ile bulmakta ve anlamakta zorlandıkları alanlara yoğunlaşır. 
Kuran din başlığı altında insan-Allah ilişkisini namaz, oruç, hac, zekat gibi taabbudi ibadetlerle belirlerler.  
İnsan-insan ilişkisi emanet başlığı altında düzenlenir. Yani bedenin senin değildir, sende emanettir. İstediğin gibi kullanamazsın, emanetin sahibinin istediği gibi kullanman gerekir. 
İnsan-toplum ilişkisini tek maddeyle düzenler: adalet/hukuk 
Bu girişten sonra konuyu somut bir örnek üzerinden devam ettirelim. 
Varsayalım ki, geçmişten bugüne kadar bütün devlet modellerinin satıldığı bir mağaza var. 
Yine varsayalım yeryüzündeki bütün Müslümanlar bu mağazanın içinde. 

Burada bu serinin önceki yazılarını hatırlayalım. Adına Müslüman dediğimiz blok, duyguda, düşüncede, inançta, inancı yaşamada homojen değil. Türkiye özelinden gidersek, % 87’si şeriatla yönetilmek istemeyen insanlardan müteşekkil. 

Mağazada sağımda Cübbeli Ahmet hoca, Solumda İhsan Şenocak ve Nurettin Yıldız ve bu serinin 2. Yazısında bahsettiğim (Link) bahsettiğim bütün tarikat ve cemaat liderleri var. 

Elimizde bir katalog var. Katalogda Dört halifeden bugüne kadar; Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı, İran ve Suudi Arabistan devlet modelleri var. 

Bunların yanında dünya hukukun endeksi listesinde (Link) ilk üçte yer alan Danimarka, Norveç, Finlandiya gibi ülkeler de katalogda yer alıyor. 
  
Bakıyorum salondakiler geçmişten ve bugünden herhangi bir İslamî modeli tercih etmiyorlar. 
Niyetleri şu: Şu an bize inançlarımızı yaşamamıza ve anlatmamıza en iyi imkanı sunanı tercih edelim, sonrasında uygun zaman ve zeminde İslam devletini kurarız. 

Daha önce yazılarıma gelen yorumlarda şunlar denmişti: nereden biliyorsun niyetlerini. 36 yıldır bu yapıların içindeyim. 

Bana o salonda ismini yazdığım zatlardan bir tanesinin kendini net olarak ifade ettiğini gösteren bir örnek gösterebilir misiniz? 

Net ve şeffaf değiller. Çoğunluğu takiyye yapıyorlar. 
  
O yüzden birlikte yaşadıkları ve kendileri gibi düşünmeyen insanlar tarafından potansiyel tehlike olarak görünüyorlar. 

Onları kendi hallerine bırakarak kataloğu inceliyorum. 
  
Kur’an’ı ve sünneti bilen bir Müslüman olarak önce ihtiyaçlarıma bakıyorum sonra da ihtiyaçlarımı karşılayacak bir devlet modeline. 

İhtiyaçlarım: 

1. En başta özgürlük: Evet Kur’an bir devlet modelinden bahsetmiyor ama bir devlette bizim için olmazsa olmazlardan bahsediyor. “Dinde zorlama yok (Bakara 256)” 
Benim ihtiyacım olan devlet, bana “ben Müslümanım” deme özgürlüğü verdiği gibi, benim inandığım ve düşündüğüm gibi düşünmeyenlere de “Ben şuyum, buyum deme özgürlüğü verecek.” 
Kataloğa bakıyorum Danimarka devlet modeli bu ihtiyacımı karşılıyor. 
2. Adalet: Kur’an için bir devlet modelinde olmazsa olmazın adı adalettir, hukukun üstünlüğüdür. Kataloğa bakıyorum, dünya hukukun üstünlüğü endeksinde en üst sırada olan Danimarka devlet modeli bu ihtiyacımı karşılıyor. 102. Sırada olan İran ve benzeri İslam’i modeller ihtiyacımı karşılamaktan çok uzak. 
3. Allah’ın hükmüyle hükmetmek: İslam devleti talebinde olanların bu konudaki en güçlü referansları 

Maide suresinin 44. Ayeti. 
Ayeti şöyle anlıyorlar “Başkalarını Allah’ı hükmüyle hükmetmeye zorlayacaksın. Bunu da ancak devlet denen aygıtla yaparsın” Yok böyle bir şey! 
“Ben Müslüman’ım” diyen her insan zaten Allah’ın hükmüyle hükmetmiştir ve ediyordur. 
Allah’ı hükümlerini sayalım: 
Allah iman edin, 
Peygamberlere iman edin, 
Namaz kılın, 
Zekat verin, Riba/tefecilikten uzak durun. 
... 
Ne kadar hüküm varsa yazın. 

Bu hükümlerden itikadî olan hükümlerin gereğini yerine getirmeyenler zaten Müslüman olamaz. Bu hükümlerin ameli yani uygulamaya bakan tarafını yapanlar sevabını alır, yap(a)mayanlarda hükmü inkar etmediği müddetçe günahkar olur. 

Şimdi Danimarka devlet modeli bana ve her Müslüman’a kendi nefsinde, başkalarını zorlamadan Allah’ın hükümlerine göre yaşama ortamı sunuyor mu? 
Sunuyor. 
  
Sunuyor derken, Kur’an’da geçen ceza hukukunu, aile ve miras hukukunu, ticaret hukukunu, bilerek söylüyorum. O konuları da ayrı bir başlık altında ele alacağım (İnşaallah.) 
Burada bir Müslüman olarak en önemli ihtiyaçlarımdan üç tanesini saydım. Bunları siz 300 olarak anlayın. 

Ben şu andaki Danimarka devlet modelinin bir Müslüman olarak benim itikadi anlamda bir Müslüman sayılmam için gereken bütün ihtiyaçlarımı karşıladığına inanıyorum. Ameli anlamda birçok ihtiyacımı uygulama imkanı sunduğunu görüyorum. 

Yazı dizisinin 5. Yazısı olan bu yazıyı şu cümleyle bağlamak istiyorum. 
Kur’an’a göre devlet, Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayan bir araçtır. 
Müslüman ihtiyaçlarını alt alta yazar ve onun en iyi şekilde karşılayacak devlet modelini seçer. 
Bir Müslüman olarak benim tercihim Danimarka devlet modelidir. 
Buradan sonra bu serideki bütün yazılar için toplu değerlendirme yaparak konuyu bağlamak istiyorum. 

Müslümanlar İçin Yol İki: 
Ya şu grubun içinde olacaklar. 
Ne istediklerini bir türlü tanımlayamayan, 
Zayıfken başka, güçlüyken başka talepten bulunan, 
Takiyye yapan, 
Şeffaf olmayan, 
Namaz kılmayanın dövülmesini ve öldürülmesini savunan, 
Hilafet arayışında olan, 
Gelecek mehdiyle ümmeti birleştirme rüyaları gören, 
İçinde zan olan hadisleri dinin ikinci temel kaynağı sayan, 
IŞİD’i, Taliban’ı ortaya çıkaran fıkıh kitaplarını ve mezhepleri hala tartışmayan, 
… 
Ya da yukarıda örneğini verdiğim gibi “Benim ihtiyaçlarım şunlardır, bu ihtiyaçlarımı karşılayacak olan Danimarka devlet modeli benim istediğim devlet modelidir.” diyecekler. 
  
Birinci Yol: 

Var olduğu sürece İslam’ı karalamak isteyen herkese malzeme veriyor. 
Müslüman olduğu halde, Müslüman gibi yaşamayanların sayısını arttırıyor. 
Bir adım ötesinde deist sayısını arttırıyor. 

Yıllarca birinci yolun içindekilerle yaşamış bir insan olarak, bir Müslüman olarak. 
İkinci yol öncelikle benim için ihtiyaçtı. 
  
15 Temmuz 2016’dan sonra çevremde savrulmuş, dağılmış, Müslüman kimliği ile sorun yaşayan, Allah ile bağlantısı ciddi sarsılan, inançlarını sorgulayan birçok insan gördüm. 
O süreçte yaşananlar birçoğunu ben de yaşadım. 

Hapse girdim, İşkence gördüm, ihanetlere şahit oldum ama bunlar beni inanç noktasında zerre kadar sarsmadı ve etkilemedi. 

Allah’a hamd olsun ben Müslüman’ım. 
Ben başkaları gibi Müslüman bir toplumda doğduğum için Müslüman olmadım. 18 yaşımda kendimi fark ettiğimde ateist oldum. Ardından Müslümanlık hiçbir baskı altında kalmadan benim özgür tercihim sonucu inandığım bir din oldu. 

En büyük hobim, en büyük mutluluğum dinini, her platformda herkesle Aklı Hakem yaparak konuşmak. Yanlış yazmadım akıl; Akıl benim ateist olmamın önündeki en büyük engel oldu. 
Bu yazı serisinden şunlar aklınızda kalabilir. 

1. Bugün adına Müslüman dediğimiz insanların (bence) % 80’ninden fazlası Müslüman bir ülkede doğduğu için o ismi alıyor. Yani çoğunluk için Müslümanlık bilinçli bir tercih değil. Başta cehalet ve buna bağlı birçok suiistimalin sebebi bu ortam. 
2. İkinci yazıda salonda topladığımız İslam alemindeki cemaatlerin, tarikatların liderleri şu an İslam dünyası için en büyük tehlike ve tehdit. Çoğunluğu takiyye yapıyor. 
3. İslam’ın olduğu yerde zorlama olamaz. Müslüman başkasını zorlayamaz. Zorla Müslüman olan Müslüman değil, münafık olur. 
4. Tamamı “zanlı” olan Hadisler dinin ikinci kaynağı olamaz. Mezheplerin hadisleri referans göstererek helal-haram dediği her hüküm geçersizdir. 
5. Müslümanın devlet talebi yoktur, devletten bir vatandaş olarak talepleri vardır. Taleplerini en güzel şekilde karşılayan devlet, yaşamayı tercih edeceği devlettir. 

Deniz Tavacı
Twitter: @DenizTavac 

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski