15 Temmuz



Sosyal tabanı itibariyle fazlaca benzeşen cemaat ve AKP'nin, farklı kulvarlarda olsa da 2013'ten itibaren iyice görünür hale gelen aralarındaki çekişme, tarihte örneğine çokça rastlanabilecek bir iktidar mücadelesi aslında. Din sadece bir araç bu mücadelede, çünkü;

a. Din kitleleri mobilize etmek için çok elverişli bir enerji/motivasyon kaynağıdır.
b. Olayın kahramanları dince konuşmayı iyi bilmektedir.

15 temmuz'un topyekün bir cemaat organizasyonu olması halinde, cemaatin o tarihte bunu başaracak sayı çoğunluğuna ve etki gücüne sahip olduğunu bugün biliyoruz. Böyle bir sonuç çıkmadığına göre kristalleşen iki ihtimal var:

1. Cemaat mensubu bireyler aldıkları talimata rağmen kişisel inisiyatif kullanarak kalkışmaya katılmadı - Bu ihtimali düşük buluyorum, çünkü çocukluktan itibaren paralel evrende ilmek ilmek itaat şuuruyla işlenerek, bir ömür damıtılarak, müjdelenen bahara hazırlanan cemaat mensubu askerlerin böyle bir kriz anında bağımsız hareket etmesi neredeyse imkansızdır.

2. Bazı cemaat mensupları tuzağa düşerek kalkışmaya katıldıysa da aslında bu cemaatin bir organizasyonu olmayıp, devletten cemaati temizlemek maksadıyla cemaatin darbe yapabilme potansiyeline terzi işi giydirilmiş kanlı bir projedir.

Cemaatin özellikle yargı ve güvenlik bürokrasisinde bu cesamete erişmesi organik olamayacağından bunun hem hukuken hem ahlaken hem de dinen fazlaca ihlal barındırdığı açıktır. Dolayısıyla cemaatin bir yanının suç örgütüne evrildiğini kabul etmeliyiz. Fakat yukarıdaki her iki ihtimalde de cemaatin sosyal tabanını da içine alacak şekilde topyekün bir terör örgütü çıkarmak mümkün değildir.

Cemaat yönetiminin darbe sonrası stratejisi tabanı açısından oldukça hazindir. Çünkü yaptıkları her şey kaosun büyümesine ve mağduriyetlerin artarak içinden çıkılmaz hale gelmesine matuftur. Bylock'u talimatla tabana indirilmesinin sağlanması, talimatlandırılamayacak kesimlere de mor beyinle bulaştırılması bu cümleden mütalaa edilebilir. Hatta son günlerde yaydıkları fg'nin el yazısından corona duasının print edilip duvara asılması telkinleriyle sağa sola cemaat ayak izi bıraktırmaya çalışmaları halen bu stratejiden medet umduklarını gösteriyor.

Taktik icabı feda edilen gariban piyonlarsa büyük bir ideal/dava için "öldüklerini" düşündüğünden çoğunlukla halen mutludurlar. Tıpkı intihar eylemcileri gibi. Çünkü onlar arkadan gelecek 'kudsiler' için köprü oluyordurlar ve en büyük erdem olarak bilegeldikleri, belletildikleri gassalın elinde meyyit olmaktır!

Bu esnada gassal - tuvalete düşen karıncayı kurtarabilmek için yarım saat uğraşan şefkat abidesi gassal - tabanın teslimiyetine güvendiğinden, "ölen" her takipçisiyle rakibinin zulmü daha da alenileştiğinden, uluslararası kamuoyunda meşruiyetini tahkim etmenin vakur memnuniyetini yaşamaktadır. Yani aslında zulmün artması gassala taktik üstünlük sağlamaktadır.

Bireysel masumiyetlerin üzerinde tepinildiği, zulme uğrayan yüzbinlerin "büyük idealler" için ödenen makul bedeller kabul edildiği bu güç kavgasını yumuşak döşeklerinden yorumlayan bazılarıysa gassalın bu stratejik dehasını tarihten aparttıkları örneklerle tecviz ederek alkışlamaktadır. Çünkü kavga henüz bitmemiştir ve son raundu heyecanla beklemektedirler. Ölenler ölmüştür çünkü zaten bu yolun kaderi budur ve hocaları onları hep bu günlere hazırlamıştır! E peki ahlak bu işin neresinde mi? Sağ baştan hiza alınan topluluklarda ahlak talim edilmez. Al birini vur ötekine.

Bence de Nanay
Twitter: @RTEicses

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski