Geçenlerde H. C. isimli bir hocaefendi ile sohbet etme imkanım oldu. Kendisi yıllarca tefsir dersleri yapmış, alanında yetkin görülen bir isim.
Ona da benzeri birçok hocaefendiye sorduğum şu soruyu sordum:
“Hocam günümüzde kendini bilinçli olarak tanımlayan Müslümanların -gizli veya açık- gündemlerinde İslam devleti olmalı mı?”
“Evet” cevabından sonra aramızda şöyle bir diyalog geçti.
- Hocam “tamam” bir İslam devleti isteyelim. Peki, modelimiz hangisi olacak? İran mı, Suudi Arabistan mı?
- Hayır. Onlar olmayacak.
- O zaman geçmişe gidelim. Osmanlı, Selçuklu, Abbasi, Emevi Devletleri bize model olabilir mi?
- Onlar da olmaz.
- Dört halife olabilir mi?
- Hz. Ömer devri olabilir. Fakat asıl modeli Peygamber Efendimizin (sav) hayatında aramalıyız.
- Onlar olursa, onları günümüze taşımanın şu, şu … zorluklarını nasıl aşarız?
- …
Bu diyalog, hayatımda ilk değildi. Yıllar içinde her hangi bir grubun önünde veya içinde olan birçok insanla bu tür diyaloglarım oldu.
Bu diyalogların tamamında muhataplarıma şunları sordum.
Bu soruları, bu yazı vesilesiyle İslam devleti isteyen bütün cemaat ve tarikat mensuplarına da soruyorum.
İstediğiniz modelin içeriği nedir?
Bu modelde seçim olacak mı? Muhalefet partileri olacak mı? Farklı düşüncelere hayat hakkı olacak mı? Namaz kılmayanların, oruç tutmayanların, durumu ne olacak…
Mesela; hırsızın eli kesilecek mi, Mesela; zina edenlere recm cezası ve yüz değnek vurma cezası olacak mı?
1500 yıllık İslam Tarihi içinde istediğiniz modelin neden çok sayıda örneği olmadı?
1500 yıl boyunca hayata geçmemiş bir modeli istemek imkansıza talip olmak olabilir mi?
Sizden önce gelip geçen, milyonlarca Müslüman’ın ortaya koyamadığı ideal modeli siz nasıl ortaya koyacaksınız?
Evet, bu sorulara net cevapların ol(a)mayışı büyük bir çıkmaz.
İkinci çıkmaza gelince; ikinci çıkmazın adı: Takiyye.
Türkiye’de veya dünyanın başka bir yerinde, kendini demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan ülkelerde; bu ülkelerin vatandaşı olarak yaşarken, bir gün o ülkeleri İslam devletine dönüştürme niyeti ile yaşamak; bugünkü faaliyetlerini o niyeti gerçekleştirmek için yapmak. Mevcut yasalara göre kurduğu vakıf, dernek, yurt gibi kurumları da gerçek niyetine paravan yapmak…
Peki, “Bu yapılan takiyyenin sonuçları nedir?” dersek:
Sonuçları şu: Sıfatları güven veren anlamında mümin olan Müslümanlar bulundukları bütün ülkelerde potansiyel tehlike olarak görünüyorlar.
Müslümanlar = güvenilmez oluyor.
“Bakmayın onların “demokrasiden geri dönüş yok” gibi söylemlerine, aldanmayın onların yasalara uygun faaliyet göstermelerine, şimdi demokrasinin nimetlerinden faydalanıyorlar, günü geldiğinde demokrasi tramvayından inecekler, şeriat arabasına binecekler” diyenler oluyor.
Üzülerek şunu ifade edeyim: Yakın zamanda bu çıkmazlardan çıkılabileceğini düşünmüyorum. Aksine referansı İslam olan iktidarların varlığı, onlar üzerinden İslam devleti ve hilafet rüyaları görmek, bu çıkmazları içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Bu durumdan rahatsız olan insanların yapacağı şey: “Bireysel” çıkış yolları bulmak.
Bir insan İslam’ı yaşayarak, Müslüman kalarak bir çıkış yolunu bulabilir mi?
Bir sonraki yazımın konusu bu olacak.
Mustafa Yılmaz
