İslam’a Farklı Bir Bakış

Birkaç gün önce kadim ve çok değerli bir dostum bir facebook paylaşımında şöyle yazdı: “İslam toplumlarında iktidar kavgası Hz. peygamberin öldüğü gün, sistematik nepotizm ise Hz. Osman zamanında başladı. Tarihte en fazla sahabeyi sahabe öldürdü. İmam-ı Azam’ı hapislerde çürüten de müslümanlardı. Eğer tarihi okumada bu türden gerçekler apaçık seslendirilmezse ve bireyleri koruyup yücelterek bir ‘pantheon’ inşa etmek adına halının altına süpürülmeye devam ederse, İslam toplumlarının bulunduğu yıkıntı halinden kurtulmasına dair küçük bir ihtimal varsa o da kaybolur. Sanıyorum olan da bu.” Bundan bir gün sonra da Mustafa Yılmaz’ın MFP’de bu konu ile alakalı şu güzel yazısı yayınlandı: link.

Benim de bir zamandır aklımda bu konu çerçevesinde ve biraz daha ileri gidecek bir yazı yazmak vardı. Önceki yazılarımda da yazmıştım, benim erken İslam tarihine dair bakışım uzun süre önce Lesley Hazleton’un “The First Muslim” ve “After the Prophet” kitaplarını okuduktan sonra değişmişti. Hep okuyageldiğimiz “yücelten” anlatıları tekrarlamak yerine, Hazleton erken İslam tarihini çok daha “insani” bir bakış açısıyla yazmıştı kitaplarında. Sonrasında anladım ki sahabenin sahabeyi öldürme sebebi münafıkların oyunları falan değil, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar ve iktidar kavgalarıydı. Sahabeler de hatalarıyla, sevaplarıyla, iyilikleriyle, kötülükleriyle; bizim gibi insanlardı. Aşırı yüceltilen sahabe ile gerçekleşen tarihi vakalar birbiriyle çelişiyorlardı çünkü.

İslam’ın şu andaki halini ve bunun tarihi sebeplerini en sert şekilde eleştiren müslümanların çok kullandığı kavramlardan birisi “Emevi İslamı.” Bu bakışa göre (bazılarına göre Muaviye de dahil, ama en azından) Yezid, etraflarındaki ekabir, yani Emevi yöneticileri sanki bütün problemli anlayışın sorumlusuydu. Bu görüş bence eksik kalıyor. Sadece Emevi liderlerini değil, tüm sahabeyi, tabiini, ve sonrasını insan olarak görüp, onları eleştirebilmek gerekiyor. Tabii bunu yaparken de bugünün normlarıyla o zamanın tarihini yargılamak gafletine düşmemek gerekiyor.

Sahabe üzerinde düşündükten sonra İslam’ın tam olarak ne olduğunu düşünmeye başladım. Düşündüm ki, İslam geldiği zaman kadının neredeyse hiç değeri yoktu, İslam kadına daha fazla değer verdi; o zamanlar kölelerin hiç değeri yoktu, İslam kölelere daha çok değer verdi. İslamın yeni getirdiği “daha yüksek” değerler, statüler, “o zaman yaşayan insanlar”ın vicdanlarına uygundu. Ama günümüz insanların vicdanına uygun mu? Daha spesifik olarak, İslam köleye iyi davranın diyor, bununla birlikte köleliğe izin veriyor (İslam’da köleliğe dair MFP’de bir “inanmayan” bakış açısıyla bir yazı yayınlanmıştı, isteyen okuyabilir: link.) Ama artık müslümanların çoğu köleliğin olabilirliğini kabul etmiyor. İslam kadına o zamanın şartlarına göre büyük değer verse de; şahitlikte, mirasta, evlilikte, boşanmada erkeğe göre daha az hak veriyor. Ama şimdiki müslümanların en azından azımsanmayacak bir kısmının vicdanları bunu kabul etmiyor.

Buradan şu yoruma geldim. İslam geldiği vakitte iyileştirmeye vesile olmuş, o zamanki insanları ve toplumu “daha iyi” hale getirmiş, o zamanki insanların vicdanlarının kabul edebileceği kurallarla gelmiş bir vahiydi. Ama geldiği zamanda İslam’ın muhataplarına ne ifade ettiğini literal (yani motomot) ve son mana olarak alıp günümüze aynı şekilde taşımaya çalışırsak, günümüze göre “daha iyi” olmayacaktır diye düşünüyorum. Dolayısıyla İslam’a bir “nihai kurallar ve normlar” kümesi yerine “yön gösteren ve değiştirilebilecek kuralları” ve “değişmez değerleri” bulunan bir küme olarak bakabiliriz diye düşünüyorum. Biliyorum farklı bir bakış bu, ama benim vicdanım başka türlüsünü kabul etmiyor.

Peki nedir İslam’ın değişmez değerleri? Tarihsel süreçte “toplum vicdanı”nın evrilmesiyle değişen “norm”lar ile değişmeyecek, temel prensipler. Mesela adalet, eşitlik, özgürlük, doğruluk, iyilik, fedakarlık, kula kul olmamak. Bence İslam’da bir “reform” gerekiyor, zaten 8 ay önce yazdığım bir yazımda (link) bunu iddia etmiştim. Şimdiki yazımda yaptığım oradaki fikirleri biraz daha net bir şekilde ifade etmek ve biraz daha ileri götürmek oldu. O yazımda “İslam, geldiği haliyle, aslında bir güzel buz kristali gibiydi, ama o buz kristali zaman içinde karda yuvarlana yuvarlana, üstüne karları biriktire biriktire büyüdü ve önümüze sunulan haliyle güzelliği çok azaldı” diye yazmıştım. Şimdi düzeltiyorum ve diyorum ki islamın geldiği hali “o zaman için,” “yeterince” iyiydi; değişmez değerleri bakımından hep iyi; ama “uydurulan din” ve “indirilen din” ayrımı yeterli değil; “indirilen din”e de “nihai amaç” olarak değil, bir “yön,” bir “maksat” olarak bakmak lazım.

Evet, bir reform yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu reform nasıl yapılmalı? “Çağın vicdanına” uyacak, detaylarda boğulmayan; ritüellerden çok ahlakı temelleri önemseyecek; müslümanları sadece ahirette mutlu olmayı vadetmeyip bu dünyada da mutlu edebilecek; eski İslam yorumlarını tabulaştırmayıp çok cesurca(*) yapılabilecek; “muhazakar” değil, çağa uygun ve ilerlemeci olabilecek bir reform (reform kelimesine takılacaklar için, tecdid veya yorum da diyebilirsiniz isterseniz :)). Bu reformu kim yapacak? Ben hiç yapamam, bence kimse de kendi başına yapamaz. Bu reform bence ihtiyaçlardan dolayı (bazı entellektüeller katalizör görevi yapacak, ama aslen) tabandan talep edilecek, ve yavaş yavaş evrilerek gelecek. Toplum değişimleri o kadar yavaş olur ki değişimi farketmek zordur. Ben bazı değişimler gördüğümü düşünüyorum.

-İsa Hafalır

(*) Aklıma gelen cesurca ve geniş bakışla bakılması gereken bazı meseleleri yazayım. Mesela eşcinsel evliliğe nasıl bakılacak? Mesela mirasta erkek-kız çocukları eşit hak alabilecek mi? Mesela şeriat tam olarak nedir? Mesela din ve devlet ilişkisi nasıl olmalıdır? Mesela bu çağda “faiz haram” denilebilir mi? Mesela kadınlar imamlık yapabilir mi? Mesela kadının toplumdaki yeri nedir, “örtünme” tam olarak nedir? Mesela çok eşlilik olur mu, olursa nasıl olur? Mesela evrime ve yaratılış teorisine İslam’ın bakışı nasıldır, bunlar okulda nasıl anlatılmalıdır? Mesela ilk-orta öğretimde din dersleri olmalı mıdır, nasıl olmalıdır? Mesela cemaatler ve tarikatlerin yeri nedir? Mesela nedir ehli sünnet vel cemaat, neden kutsaldır? Mesela mezheplerin dinde yeri nedir?  Mesela hadisler dinin tam olarak neresindedir? Daha dakikalarca yazabilirim :)

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski