Darbe gecesi çok zor geçti. Yıllarca içinde bulunduğumuz ve güzel işler yaptığını düşündüğümüz cemaat bir gecede darbeci olmuştu. Aradan 4 yıl geçmiş olmasına rağmen hayatımızdaki etkileri tüm şiddetiyle devam ediyor. Siyasi ve toplumsal etkileri üzerine yıllardır çokça konuşuldu fakat ben daha çok kendi inanç dünyama etkisinden bahsedeceğim.
Dini hassasiyetleri olan bir ailede büyüdüm. Anadolu dindarlığı diyebileceğiniz, ahlaki değerlerinin temeli İslam dini olan ortalama bir Türk ailesi denebilir. O yıllarda cemaat, iyi bir eğitim alabilmek için ilk başvurabileceğiniz yerdi ve benim için de öyle oldu. Çok güzel ve iyi niyetli insanlara hayatım beraber geçti denebilir. İyi bir müslüman ve iyi bir insan olabilme gayreti içerisinde sabırla bizleri yetiştirdiler. Belli bir dairenin içerisine girdikten sonra artık doğru ve yanlış kavramları tamamen o ortamda şekillenmeye başlıyor doğal olarak. İslam dinini de daha çok cemaat liderinin perspektifinden yorumlamaya ve inanmaya başlıyorsunuz. Bunu diğer cemaatler ve tarikatler için de söyleyebilirsiniz. Aynı düşünceleri tekrar tekrar duyup kendiniz de söylemeye başlayınca artık sarsılmaz inançlara ve alışkanlıklara sahip oluyorsunuz. Darbe gibi olağanüstü şiddetli bir olaydan sonra ise sarsılmaz görünen inançlarınız yerle bir oluyor ve asıl hikaye de burada başlıyor.Darbe gecesine kadar cemaatin siyasi, sosyal, inanç ve kültürel alanlarda yaptıklarına her zaman makul bir yorum bulabiliyordum. Mevcut görülen sorunları ise sistemsel değil daha çok bireylerin zaaflarından kaynaklanıyor görüyordum. Darbe ile birlikte iyice ayyuka çıkan konulardan sonra artık olayın bireysel hatalarda falan değil, bir cemaatin devleti kendi ideolojisine zorlaması olarak görmeye başladım. Benim açımdan bu çok ciddi yaralayıcı bir süreçti. İslam dünyasında var olan problemlerin dinin özünün doğru anlaşılamaması olarak düşünüyordum. Cemaat ise tüm dünyaya yayılan faaliyetleri ile bunu çözecek ve insanlık yeniden asrı saadete dönecekti. Dünya’da İslam adına örnek bir model olarak gördüğüm tek yapı da paramparça olmuştu. O günden bu yana daha derin bir soruyu soruyorum kendime. Peki ya İslam dini bir yalandan ibaretse?
Bu soruyla yüzleşmek çok sancılı oldu. Yıllarca cemaatin yaptıklarına bir tevil bulan zihin yapımız ve sosyal düzenimiz bizi aslında İslam dini ile ilgili aynı şeyleri yapmaya itiyor olamaz mı? Yıllardır tartışılan hadisler sahih midir, hangi et helaldir, faizsiz düzen nasıl olabilir, mürtedin katli, cariyenin hükmü, kölelik gibi onlarca konu hala düzgün bir zemine oturmuş değil. Bunun sebebi İslam’ın ilahi bir mesaj değil de, insan uydurması bir din olması olabilir mi acaba?
Bu sorular bir girdap gibidir, bir defa içine dalınca sürekli yeni sorular ve yeni şüphelerle birlikte sizi iyice içine çeker. Geçmişte aklıma tam yatmasa bile ‘benim bilgisiz olmamdan kaynaklanıyordur, İslam alimleri doğrusunu bilir’ dediğim konuları tekrardan araştırmaya başladım. Geçen 4 yıl içinde bu sorulara makul cevaplar bulabilmiş değilim. Artık İslam alimleri denen kişilerin de bu soruların cevabını bildiğini değil, sadece daha fazla yalan yanlış bilgi ezberlediğini düşünüyorum. Bu yazıda şimdilik bazı sorularımı sorayım, bir sonraki yazıda kendi cevaplarım üzerine konuşabilirim. Her türlü yorumunuza içtenlikle açığım.
İslam literatüründe 124.000 peygamberden bahsediliyor. Bugüne kadar yaşamış insanların belki %99’u sonra Hz. Muhammed’den sonraki dönemde yaşamış olabilir. %1 için o kadar peygamber gönderen Allah, neden çok daha büyük bir kısmı için peygamber göndermeyi bırakıyor? Belki 3-5 tane peygamber için bazı tarihi kaynaklarımız vardır. Peki geri kalan onbinlerce peygamber hakkında daha önce var oldukları iddiası dışında neden hiç bir bilgimiz yok?
Her peygamberin mucizesi vardır deniyor, Kur’an ise Hz. Muhammed’in mucizesi. Neden elimizde tevil yapmayı gerekli kılmayacak bir Kur’an mucizesi yok. Çok zorlama yorumlarla yapılan çıkarımlardan bahsetmiyorum. Dünyanın yarıçapını bile kilometre cinsinden belirtseydi yeterli olurdu mesela. Fakat o bile yok. Şiir özelliklerinden dolayı mucize deniyor. Peki bu kadar çok sayıda müslüman olmayan Arap bunu göremeyecek kadar aptal mı?
Her topluluğa peygamber gönderildi deniyor. Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelerde yaşayan milyarlarca insan peygamber kavramından neden bu kadar uzak? Bizim bildiğimiz manada bir yaratıcıya inanmadıklarına göre ebedi cehennem dışında bir şansları görünmüyor. Koskoca ülkelerdeki neredeyse herkesi ebedi cehennem gidecek olması çok garip değil mi?
Peygamberler neden kameranın olmadığı, sözlerin kayıt altına alınamadığı, mucizelerin kontrol edilemediği devirlerde sonra eriyor? Bize ise sadece sorgusuz sualsiz inanmak kalıyor. Dünyada binlerce insan yeni bir din iddiası ile ortaya çıkıyor. İslam’ı bunlardan gerçek anlamda farklı kılan, daha inandırıcı yapan şey nedir?
Dünyadaki 70 yıllık hayatta yaptıklarımız neticesinde ebedi cehennem ihtimali var. Siz çok sevdiğiniz kendi çocuğunuzu böyle bir imtihana sokar mısınız? Dünyada en cani insanlara bile işkence yapmıyoruz. En fazla hapiste insanlardan uzak tutuyoruz. Bu kadar fazla din, inanç karmaşası varken ve hangisi doğrudur diye insanlar bu kadar şüphe yaşarken, bir insanı yanlış şeye tapındı diye sonsuza dek yakmak fikri çok canice gelmiyor mu?
Hz. Muhammed kendi devrinde köle bir kadını sahiplenmek ile ilgili bir problem görmüyor. Çocuk yaşta denilen bir kız ile evlenmek ile ilgili de bir problem görmüyor. Kendi devrinde yargılarsak bunda bir problem yok. Devrin şartları diyebiliriz. Fakat tüm kainatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı iddia edilen bir insan, bugün sıradan bir insanın bile insanlık dışı görebileceği şeyleri yapmış olması devrin şartları denilerek aklanabilir mi? Bu konularda bile ben kendimi peygamberden daha ahlaklı görebiliyorum. Bu çok garip değil mi? Ya da akla gelen kendi devrinin değerleriyle yaşamış bir insan yorumu daha makul gelmiyor mu?
İslam tarihi aynı zamanda savaşlar tarihidir. Bir ülkeye topraklarını fethetmek için savaş açıp, erkeklerini öldürüp kafir olarak cehenneme, kadınlarını cariye olarak yatağa, çocuklarını yine nesiller boyunca çıkamayacakları kölelik sistemine atmak ne kadar insani? Eğer müslümanlar genişlemezse ya da köle almasaydı güçsüz düşerdi yorumları yapılıyor. Mükemmel kainatın yaratıcısının ölüm olmadan, kölelik olmadan olabilecek bir sistem kuramaması ya da kurmaması garip gelmiyor mu? Ya da ilk devir müslümanları da kendi devirlerindeki zihniyete uygun yaşamış bedevilerdir fikri daha makul değil midir?
Bunlara benzer çok sayıda cevabını bulamadığım sorularım var. Kainatı var eden bir yaratıcı olduğunu düşünüyorum. Fakat mevcut semavi dinlerin tanımladığı yaratıcı çok sadist resmediliyor ya da en azından ben öyle algılıyorum. O nedenle dinlerin insan ürünü olabileceğine dair sezgilerim gün geçtikçe güçleniyor. Gelecekte ne olur, Allahu alem.
Murat Cengiz