“Asr-ı saadet” ifadesini tırnak içine aldık, çünkü bir önceki yazıda ifade ettiğimiz gibi İslam tarihinde bir asır süren bir saadet devri hiç yaşanmadı. Bu ifadeyi “galat-ı meşhur” olarak kullanıyoruz.
Bir de “İslam tarihi” ifademiz var. Aslında bu ifadenin de galat-ı meşhur olan bir tarafı var. Gerçekte İslam tarihi ilk peygambere inen ilk vahiyle başlar. Kur’an’a göre her Peygamber Müslüman’dır. Her peygamberin dini İslam’dır.
Bu tespitlerden sonra konumuza girelim.
Simülasyonla amacımız: “Tarih öyle değil de, şöyle aksaydı, hadiseler öyle değil de, böyle gelişseydi ne olurdu?” sorumuza ortaya çıkan modeller üzerinden cevap bulmak.
Simülasyon 1:
Eğer Peygamber Efendimiz 13 yıllık Mekke döneminde, Hz. Yusuf’un Mısır’da muhatap olduğu ve müşrik bir kral ile temsil edilen bir topluluğa/halka muhatap olsaydı ne olurdu?
Simülasyon 2:
Eğer Peygamber Efendimizin çağdaşı olan Necaşi ve onun kral olduğu halk Habeşistan’da değil de Mekke’de olsaydı ve Müslümanlar da onlarla muhatap olsaydı, ne olurdu?
Simülasyon 3:
Medine döneminde gerçekleşen (Bedir, Uhud, Hendek gibi) savaşların Mekke döneminin uzantısı olduğu bilinen bir gerçek. Eğer Mekke’de ve Medine’de 1. ve 2. simülasyonlardaki muhataplar olsaydı ve bahsedilen savaşlar hiç olmasaydı ne olurdu?
Simülasyon 4:
Hz. Hatice vefat etmese, Peygamber Efendimiz tek eşli olsa ne olurdu?
Simülasyon 5:
Peygamber Efendimizin de hayatında Hz. Yusuf örneğinde olduğu gibi hiç savaş olmasaydı, İslam’da cihadın tanımı nasıl olurdu?
Simülasyon 6:
İslam’ın ceza hukukundaki suçlar, o dönemde işlenmeseydi ceza hukuku nasıl olurdu?
Simülasyon 7:
Kur’an ayetleri o gün Mekke’de değil de, Pekin’de veya başka bir yerde inseydi bugün adına sünnet denen sakal, cüppe, misvak gibi şeyler yine sünnet olur muydu?
Simülasyon 8:
Peygamber Efendimizin 23 yıllık Peygamberliği ile bizim aramızda 1500 yıllık bir yaşanmışlık olmasaydı, yani arada dört halife, Emeviler, Abbasiler, Memluklar, Selçuklular, Osmanlılar olmasaydı ne olurdu?
Simülasyon 9:
Aradaki 1500 yıllık yaşanmışlık olmasaydı bugün yine mezhepler, şiilik, alevilik, selefilik, ehl-i sünnet gibi tartışmalı yine konularımız olur muydu?
Yukarıdaki bütün “ne olurdu” sorularına cevap verdiğimizde “ortaya çıkacak olan şey nedir?” dersek cevap şu olur:
“Brüt” içinde “net” ortaya çıkar. (Netten kastımız din, dinin özü, yani Allah’ın insandan öncelikli muradı...)
Aslî olanla arızî (gelip-geçici) olan birbirinden ayrılır.
Eğer siz, bu ve benzeri bir yaklaşımla net ve brütü ortaya koymazsanız, arızî olanı aslî olandan ayırmazsanız, bürüt ve arızî olanlar üzerinden bir sürü yanlış İslam anlayışları ortaya çıkar.
Bunu takip eden bir iki yazıda, farklı simülasyonlardaki “ne olurdu” sorularına cevap vermeye çalışacağım.
Bu arada imam hatip lisesinde, ilahiyatta okuyan ve İslam üzerine araştırma yapıp kafa yoran arkadaşlara da acizane bir tavsiyem olacak.
Yukarıdaki “ne olurdu” sorularını sormadan, hatta o soruları daha da çoğaltmadan, o soruların cevapları üzerine kafa yormadan İslam’ı anlamaya ve anlatmaya çalışırsanız, bugün çağını anlamayan, çağına karşı bir dil geliştirememiş, örnekleri piyasada çokça bulunan ezberci, klasik ve statik bir Müslüman olursunuz.
“Öyle olmak istemiyorum” diyorsanız, sorular ortada siz de kafa yorup cevap yazabilirsiniz…
Bu arada gerçekten merak ettiğim için soruyorum, yukarıdaki soruların benzerini soran ve cevaplarını ortaya koyan biri var mı? Varsa bu konuda yerli yabancı isim ve kitap tavsiyesi olursa sevinirim.
-Mustafa Yılmaz
