Eğer bir FETÖ davasından yargılanıyor/yargılanmış iseniz ve aleyhinizde beyanda bulunan tanık(lar) mevcutsa bu duruma aşırı tepki göstermeniz gayet normal. Şunu çok iyi bilmenizi isterim ki bu tepkiyi sağlıklı bir değerlendirme sonucu vermiş değilsiniz. Hatırlayın, bu tepki ne zaman oluşmuştu? Çok yüksek ihtimalle “Falanca senin adını vermiş” cümlesini ilk duyduğunuz anda oluştu. Halbuki o anda hakkınızda tam olarak ne söylendiğini dahi bilmiyordunuz değil mi? Sonra söylenenleri okudunuz ancak o ilk tepki hiç değişmedi ve siz, bir değerlendirme yapıp onu mantıksal bir temele oturtmadığınız sürece çürük bir bina gibi beyninizde var olmaya ve sizi yönlendirmeye devam edecek.
Gözaltı sürecini bizzat yaşamış biri olarak itirafçılığın tam bir ahlaki ikilem olduğunu söylemeliyim. Bu nedenle itirafçılara geniş bir perspektiften bakılması gerektiği kanaatindeyim. Peki bu neden önemli? İnsanların giderek artan bir ihtiyaçla adalet arayışında olduğu şu süreçte adalet bekliyorsak öncelikle bizim adil olmamız, elmayı armuttan ayırabilmemiz lazım. Herkesi aynı kefeye dolduran toptancı bakış açısıyla verilen hükümlerin ne gibi felaketlere neden olduğunu bizzat yaşıyor, görüyoruz. Hal böyleyken bizim de insanlar hakkında kolaya kaçmadan, bihakkın hüküm verebilmemiz gerekiyor. Zira Allah’ın verdiği aklı kullanıp adil olmak yerine sadece duyguların etkisi altında sergileyeceğimiz tutum ve davranışlarımızın hesabını ahirette verebileceğimiz kanaatinde değilim. Eğer siz de aynı kanaatteyseniz şimdi gidip kendinize bir bardak çay/kahve alın, itirafçı beyanlarını önünüze koyun ve birlikte bir değerlendirme yapalım.
Benim perspektifim ikiye ayrılıyor: 1- İtirafçının söyledikleri, 2-İtirafçının içinde bulunduğu şartlar.
1. İtirafçıların Söyledikleri
İtirafçıların söyledikleri, dava konusuna (ByLock, ankesör vb.) göre oldukça geniş bir yelpazeye sahip olabiliyor. Bunun için “İtiraf Tablosu” adını verdiğim aşağıdaki tabloyu baz alacak ve söylenenleri 4 grupta analiz edeceğiz. Bunlar;
1. Gerçek ve suç olanlar
2. Gerçek ve suç olmayanlar
3. Uydurma ve suç olanlar
4. Uydurma ve suç olmayanlar
Bu tabloda “Gerçek” ve “Uydurma” sütunlarının ne olduğu zaten yeterince açık. “Suç olan/Suç olmayan” satırlarına gelelim. Bu ayrım sadece itirafçıyı değil, nefis muhasebesi yapma adına sizi de ilgilendiriyor. Buradaki “suç” ibaresiyle siyasiler tarafından uydurulan suçları kastetmiyorum. Benim kafamdaki suç kapsamı daha farklı. Şöyle ki buradaki suç ibaresi; hem yasalara göre gerçekten suç teşkil eden eylemleri, hem de hukuki olarak suç olmasa dahi vicdanınızın sizi suçlu hissettirdiği eylemleri kapsamaktadır. Neden? Çünkü biz bir hakim gibi insanlar hakkında hüküm veriyoruz ve bu hükmü verirken yasaların yanında vicdani kanaatler de önemlidir. Mesela bu bakış açısına göre ByLock’u sadece yüklemek suç değildir. Ancak haksız menfaat temin etmek amacıyla bir kişiyi WhatsApp üzerinden maniple etmeye çalışmak suçtur.
Şimdi itirafçı beyanları üzerinden gitmeye başlayalım. Önünüzdeki beyanın ilk cümlesini okuyun. Öncelikle hakkınızda söylediği şeyin gerçek mi yoksa uydurma mı olduğuna bakın ve buna göre iki sütundan birini seçin. Sonra da bu söylediğinin bir suç teşkil edip etmediğine bakın ve bunu yaparken yukarıda belirttiğim gibi vicdanınızı da karar verme sürecinize dahil edin. Buna da karar verdiğiniz zaman elinizde bir sütun ve bir satır olacak. İşte şimdi bu satır ve sütunun kesiştiği kutuya bir nokta koyun. Sonra sıradaki cümleye geçin ve bu yöntemi beyandaki bütün cümlelere tek tek uygulayın.
Beyanın tamamını bitirdiğinizde geri çekilip noktaların tablonuzda nasıl dağıldığına bakın. Artık bazı değerlendirmeler yapabilirsiniz. Öncelikle sütunlar üzerinden gidelim. “Uydurma” sütununda yer alan nokta(lar), ya itirafçının kasten yalan söylediğini dolaysıyla iftira attığını ya da olayları yanlış hatırladığını gösterir. Eğer itirafçıyı tanıyorsanız aradaki ayrımı rahatlıkla yapabilirsiniz. Şimdi “Gerçek” sütununa bakalım. Diyelim ki bütün noktalar “Gerçek” sütununda yer aldı. Bu durumda kişinin ağzından çıkan her şey gerçektir. Fakat gerçeklerin bir kısmını gizleyip gizlemediği tabloda görülemiyor, dolaysıyla bu husus henüz net değil. Eğer gerçeklerin tamamını -ucu kendisine dokunsa bile- söylediğinden eminseniz bu durum itirafçının samimi olduğuna dair bir kanıttır. Öte yandan itirafçı, ucu kendisine dokunan gerçekleri gizlemek yerine eğip bükmeye çalışıyorsa bu durum tablodaki “Uydurma” sütununa yansır ve itirafçının samimi olmadığına dair bir kanıttır.
Satırları da benzer şekilde değerlendirmek mümkün. Eğer yukarıda belirttiğim tanımıyla bir suça bulaştıysanız ve itirafçı bu konuda gerçeği söylüyorsa size iyilik yapıyordur. Unutmayın ki bir suçun bu dünyada aydınlanması ve cezasının bu dünyada çekilmesi öbür tarafa kalmasından katbekat daha iyidir. Eğer itirafçının hakkınızda söylediği gerçekler bir suç teşkil etmiyorsa zaten kimse için bir sorun yoktur. Ayrıca satırlara bakarak gerçekten bir suça bulaşıp bulaşmadığınızı görebilir ve kendi adınıza bir nefis muhasebesi yapabilirsiniz.
Benzer değerlendirmeleri ve çok daha fazlasını siz de tüm itirafçılar için yapabilirsiniz. Söylenenler önemli ancak bu daha madalyonun sadece bir yüzü. Unutmayın, hüküm verecekseniz elinizdeki tüm bilgileri kullanmanız gerekiyor. Hukuki tabirle söylersek, hüküm vermeden önce dosyanın tekemmül ettiğinden emin olmalısınız.
2. İtirafçının İçinde Bulunduğu Şartlar
İtirafçıların içinde bulundukları şartlar neden önemli? Çünkü bu şartlar itirafçıların söylediklerini destekleyebilir veya tam tersi dürüst davranmadıklarına kanıt olabilir. Bu nedenle itirafçılar hakkında hüküm verirken imkan ölçüsünde bu şartlara da bakılmalıdır. Aleyhinde hiç bir durum yok iken geçmişte karıştığı suçlardan ötürü pişmanlık duyan ve kendi iradesiyle gidip samimiyetle itirafçı olan biri ile işkence gördüğü için itirafçı olan ancak husumet duyduğu için masum birinin aleyhine de ifade veren birini aynı kefeye koymak adil olmaz. Tabi ki biz bu şartları ancak elimizdeki bilgiler ışığında anlayabiliriz. Ancak elinizde bu gibi bilgiler yoksa bu şartları anlamanın bir başka yolu da empatidir. Şimdi gelin birlikte biraz empati yapalım.
Şimdi, hemen şu anda itirafçı olmaya zorlandığınızı bir düşünün. Sizi zorlayanın kim olduğu önemli değil, polis de olabilir, yaptıklarınızın yanlış olduğunu çok iyi bilen vicdanınız da. Önünüzde iki yol var. Birincisi, itirafçı olmak. Bu durumda çok yüksek ihtimalle ailenize ve sevdiklerinize kavuşacaksınız. Suçlular da ceza alacak. Ancak suça bulaşan-bulaşmayan adını belirttiğiniz insanların neredeyse tamamı “terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla karşılaşacaklar. Ayrıca onlardan da itirafçı olmaları istenecek ve olmazlarsa ikinci yoldan gidecekler.
İkinci yol, itirafçı olmamak. Bu durumda çok yüksek ihtimalle tutuklanıp uzun yıllar cezaevine gireceksiniz. Aileniz ve sevdikleriniz perişan olacak. Suçlular cezasız kalacak, siz ise gerçek anlamda bir suça karışmamış olsanız dahi ceza alacaksınız. Çıktığınızda alnınızda bir lekeyle yaşamak zorunda kalacaksınız.
Aslında, sizin kesinlikle masum olduğunuz ve ismini verdiğiniz tüm insanların kesinlikle suçlu olduğu durumda bile zor bir soru duruyor önünüzde: “Suçu sabit olan insan(lar)ı adaletsizliği sabit olan bir adalet sistemine teslim eder misin?”
Şimdi böyle bir ahlaki ikileme zorlanan şahsın verdiği kararın doğruluğu veya yanlışlığından ziyade önemli olan şey kalbindeki samimiyettir. Çünkü Allah’ın ahirette kalplerimize bakacağını biliyoruz. Bu yüzden vereceğimiz hüküm de samimiyete ilişkin olmalı. Bunun için itirafçıların hem söylediklerini hem de içinde bulundukları koşulları birlikte değerlendirmeliyiz. Bundan sonra itirafçılara ilişkin alacağımız kararları duygusal tepkilerden ziyade böyle sağlam temellere dayanarak vermeliyiz ki adaletle hükmedenlerden olabilelim.
Duam odur ki dost-düşman herkes “adalet” dendiği zaman sizi göstere. Bayram o bayram ola.
NOT: Eğer itirafçı siz olsaydınız yukarıdaki itiraf tablosunda nasıl bir dağılımınız olurdu? Hiç düşündünüz mü?
-Yavuz Er
