Gülen’e Mektup Üzerine Ufak Bir Hasbihal



İlk yazımın (link) yayınlanmasından bu yana olumlu olumsuz bir çok eleştiri ve mesaj yayınlandı. Herşeyden önce kıymetli vaktini yazıyı okumak ve ötesinde bir şeyler karalamak için harcayan herkese teşekkür ederim. Her eleştirinin, mesajın, tweetin ve hatta hakaretlerin bile bende bir analiz yapma ve tekrardan değerlendirme güdüsü oluşturduğu bir gerçek. İnsan, kendi gönlünde ne varsa onu yansıtan, yansıtmaya çalışan eşsiz bir varlık. Gönlündekini dile dökerken olabildiğince diğer gönülleri kırmamaya çalışması ise ne büyük bir incelik.

Mektuba gelen olumlu olumsuz eleştirilere ufak bir cevap mahiyetinde bir şeyler yazmadan önce yazının ‘bana bakan’ ana gayesini ve amacını ifade edeyim. Yazının yazılmasındaki ana amaç ileride çocuklarıma yalansız, tevilsiz ve doğru bir kayıt oluşturmaktır. Emin olun, beklentim ne kimsenin yazıyı okuyup ‘Evreka’ deyip fikirlerini değiştirmesi ne de yazıdan sonra bir aydınlanma yaşanmasıdır...

Gelen kayda değer eleştirilerden bir tanesi yazının ‘müstear isim’ ile yazılmış olmasıydı. İsmim Ahmet Said ve İsveç’te ikamet ediyorum. Mektubu Münferit Fikir Platformu’na yollarken -Ahmet Said, İsveç- olarak yollamıştım. Zannımca ülke ismi editörün gözünden kaçtı veya yazıya dahil edileceğini düşünmedi. Soy ismimin yayınlanmamasını ise aile meclisimizde kararlaştırdık. Ne yazık ki bu konuda bazı radikal düşüncede olanlara güvenmiyorduk. Ki haklı da çıktık. Şahsıma yapılan hakaretlerin ve aşağılamaların sayısını bilmiyorum. Bir eleştiri yazısına karşı yapılacak en basit şey karşı bir yazı yazmak iken (ki bunu yapanlar da var, onlara çok teşekkür ederim) hakaret ve küçümseme tavırları ile konuyu kendi kibirlerine odaklayanların sayısı da az değildi. Bu arada telefonla veya whatsapp mesajı ile ‘Hocam yazı sizin mi?’ diye soran herkese istisnasız ‘Eksiğiyle gediğiyle benim’ cevabını verdim. Yalansız, tevilsiz ve tefsirsiz.

Gelen eleştirilerden bir diğeri yaşanan sıkıntıların Erdoğan ve hükümeti kaynaklı olduğu ve eleştirilerin ona yöneltilmesi gerekliliği idi. Mektubu bir daha gözden geçirirseniz mektubun bir ‘Erdoğan ve hükümet güzellemesi’ olmadığı aşikardır. Ki malum KHK ile işinden gücünden, evinden barkından atılmış bir insan olarak Türkiye’deki adalet sistemini de övmüyorum. Mektubun konusu, bilfiil cemaatin eğitim faaliyetleri yolunda 15 yılını harcamış, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi eğitimini bırakıp ülkesinden 1000 kilometre uzaklıktaki bir yabancı ülkede milletini ve dinini temsil etmeye çalışmış bir insanın, harcadığı yılların hesabını sorma girişimidir. Bu konuda tatmin edici en ufak bir cevap bulamayan bir insanın sorgulama arayışıdır. Ki ayrıca ben Ak Parti’nin siyasi görüşleri ile hayatımı şekillendirmedim ki gidip onlara hesap sorayım. Ben develerimin hesabını soruyorum. Ak Partili olanlar da eğer kandırıldıklarını düşünüyorlarsa gitsin kendi partilerine hesabını sorsun.

Cevaplamak istediğim mantıklı eleştirilerden bir tanesi ise yurtdışında bulunmakla beraber Fetullah Gülen’den Türkiye’ye dönmesini istemem. İnsan sevdikleri için herşeyi yapar ve herşeyi göze alır. Bir rehine pazarlığı masasına otursam eşim ve çocuklarım için kendimden rahatlıkla vazgeçebilirim. Benim ricam Fetullah Gülen’den sevdiğini ifade ettiği masum cemaat fertleri için bir özveride bulunması. Benim şahsımın Türkiye’ye dönmesinin faydası ile Fetullah Gülen’in Türkiye’ye dönmesi arasında dağlar kadar fark var. Benim suçlandığım mevzu Bank Asya’ya para yatırmak ve zamanında cemaat mensubu olmak. Darbe girişimi, soru çalma ve haksızlıklar ile ilgili en ufak bir girişimim, tavsiyem ve suçum yok. Kendimi eleştirdiğim ana bir mevzu 2012 yılında yurtdışından Türkiye’ye döndüğümde ayyuka çıkan soru çalma ve milletin hakkına girme olaylarını duyduğum zaman tevil ve tefsire yeltenmeden yüreklilik gösterip kapıyı çarpıp cemaati terketmememdir. Rabbime şükürler olsun ki beni bu haksızlıklara fiili ortak yapmadı ama yine de tepkisizliğimin hesabını fazlası ile işimden gücümden, evimden barkımdan atılarak ödedim ve ödüyorum.

Cezaevlerindeki masumlar, hiçbir şeyden habersiz KHK ile atılıp bir ekmeğe muhtaç olanlar, Meriç’te hayatını kaybedenler, acılar içinde yardım bekleyenler için tam tamına kocaman 4 yıl geçti. Siyasi hükümetin şimdiye kadar insancıl bir çözüm yolu getirmemesi de -cemaatin de zamanında desteklediği- oluşturulan kutuplaştırma politikalarının bir sonucu.

Cemaat tarafına gelince de gidilen her yabancı ülkede ‘Erdoğan nefreti’ yaymaya çalışmak dışında bir şeyler yapılmadı, yapılamıyor. Darbeye karışmış bir cemaatin mensupları olarak yapılan yardım çığlıkları ne yazık ki kimse tarafından dikkate alınmıyor. Artık yabancı ülkelerden medet ummak yerine -ki hiçbir işe yaramıyor- sorumluların elini taşın altına sokmasının zamanı gelmedi mi?

-Ahmet Said

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski